Hareketli figürleri resmedişiyle ünlü Fransız ressam Edgar Degas, 1834 yılında Paris’te doğmuştur. Daha çok küçük yaşlarda başlayan sanata olan ilgisi ve merakı onu ilerleyen yaşlarında hep daha ileriye götürmüş ve bu ilgi ve merak bir süre sonra çevresi tarafından da anlaşılmıştır. Babasının sanata meraklı ve bu konularda birikimli oluşu Degas’ın da sanatçı bakış açısına sahip oluşunda en büyük etkenlerden biridir. Kısacası entelektüel bir aileden gelmektedir.
Degas, üniversite çağına geldiğinde babasının isteğiyle bir hukuk okuluna yazılmıştır. Ancak çok zaman geçmeden, asıl isteğinin sanat yönünde çalışmalar yapmak olduğuna karar veren Degas, 1853 yılında hukuk öğrenimini yarıda bırakarak Louvre’da ünlü eserleri taklit ederek sanat kariyerine ilk adımını atmıştır. O yıllarda, kimi zaman tartışmalı eserler bırakmış Eduardo Manet ile dostluk kurmuştur. İki sanatçının arasındaki bağ hep birbirlerini destekleyici nitelikte olur.
1855 yılında yetenek sınavına girip Ecole des Beaux-Arts‘a kabul almıştır ve parlak zekası o yıllarda açığa çıkmaya başlar. Degas, neoklasisizm anlayışını benimseyen Jean Auguste Dominique Ingres‘nin bilgilerinin ışığında kendini geliştirme fırsatı elde eder. Ecole’de, ilgisini çeken tiyatro, fotoğrafçılık ve resim alanlarında sahip olduğu bilgileri genişletip derinleştirmiştir.
1859 sonbaharında döndükten sonra bir süre, yeniden tarihi resimlere ilgi duymuş ve ‘Babil’i Kuran Semiramis‘ tablosunu yapmıştır. Sonrasında ise tarih konulu çizimlerden uzaklaşmayı seçerek dansçıları resmetmeye başlar. 1874’ten sonra seri bir şekilde tablolar yapmaya başlayan Degas, kısa sürede özgünlüğüyle tüm sanat camiasının hayranlığını kazanmayı başarmıştır. Degas’ın resimlerini yaparken adeta fotoğraf çeker gibi birkaç parçaya bölerek yaptığı söylenir.

Yağlı boya resimlerinden ayrı olarak, sanatçının yüzlerce monotipi vardır, çoğu da Modern Sanat Müzesi‘nde sergilenmiştir. Kullandığı teknik, metal plaka üzerine siyah mürekkep ile çizim yapılarak baskı yöntemiyle kağıda geçirilmesi ve şekiller oluşturulması şeklinde özetlenebilir. Savaş yıllarında gözünde ortaya çıkan rahatsızlık sonucunda görme yetisi zayıflamış ve resimlerinde pastel kullanımına yönelmiştir. 1917 yılındaysa Degas, hayata gözlerini yummuştur.
Edgar Degas’nın Empresyonizm ile İlişkisi
Edgar Degas’nın resimlerinde empresyonizmin dışında realizm ve neoklasisizmin esintileri de görülmektedir. İşte o, sanatında bu üç akımı kendine has bir üslupla harmanlamıştır. Sanatını diğer empresyonistlerden ayıran en önemli özelliği, manzara çizimleriyle ilgilenmemesidir. İlgi alanı resimlerinden de anlaşılacağı üzere insan anatomisi ve insan vücudunun hareketidir. Bu nedenle sık sık dans sınıflarına gidip dansçıları çalışıp resmetmiştir. Dönemin adı duyulmuş empresyonistleri arasında nilüfer tabloları ile üne kavuşmuş Claude Monet, Eduardo Manet, Paul Cezanne diğer empresyonist ressamlar ve daha niceleri sayılabilir ve Degas, dönemin ünlü empresyonistlerinin de zaman içerisinde hayranlığını kazanmayı başarmıştır. Ayrıca Manet ile tanışması ve onunla gelişen dostluğu sanatının gelişmesinde büyük rol oynamıştır çünkü Manet ona modern sanatın inceliklerini göstermiştir. Hatta Manet’nin sayesinde gelişen, farklı tarzda empresyonistlerle olan bunca yakınlığına rağmen kendini hiçbir zaman bir empresyonist olarak addetmemiştir aksine realizme olan yakınlığını savunmuştur.

Edgar Degas’ın Ünlü Eserlerinden Bazıları
Degas’ın 2000 tane eseri, 1500 tane de balerin tablosu bulunmaktadır. Eserlerinde dansçıları ve hareketli figürleri resmedişindeki başarı diğer empresyonistlerden farklı olarak nasıl hareket ettiklerini, nasıl davrandıklarını ve yüz ifadelerinin değişimini incelemesinden kaynaklanıyor. Onun için önemli olan ise beden hareketleri ve duruşu, izleyiciye doğru bir şekilde yansıtarak çizilen sahnedeki psikolojik durumu göstermektir.
Degas ömrünün belli bir döneminde hep hareketli figürleri resmetmeye kendini adamıştır. Örneğin koşan atları ve binicilerin resmini çizmek için at yarışlarını; dansçıları çizmek için dans sınıflarını sıklıkla ziyaret etmiş ve onları büyük bir titizlikle gözlemlemiştir. Engin bilgi birikimi ve detaycı gözleri sayesinde sanatçılık kariyerinde muhteşem tablolar ortaya çıkarmıştır.
Ünlenmiş tablolarından biri olan “Dans Sınıfı” veya “Bale Sınıfı” eserinde sahnedeki dinamizm hemen fark edilebilir. Çizilmiş sahne genel olarak incelendiğinde, balerinlerin kimi yorgunluktan yere oturmuş kimi yüzlerinde sıkkın bir ifade ile beklemekte. Ortada duran figür ise aslında ünlü bir dans eğitmeni. Resimde hemen izleyiciye yakın duran arkası dönük dansçı göze çarpıyor. Degas’ın çoğu resminde olduğu gibi bir figür asıl dikkat çekilen, bakılması gereken yer oluyor. Başına kırmızı çiçekli toka takmış, belinde yeşil bir kuşak ile bekleyen ve halen eğitmeni pür dikkat izleyen figürün duruşu diğer balerinlerden farklı olduğuna işaret ediyor.

Yukarıda bahsi geçen, ‘Babil’i Kuran Semiramis‘ adlı tarihi tablosu. Bu tablosunu yaparken ilhamını, eseriyle aynı adı taşıyan ‘Semiramis’ adlı iki perdelik operadan almıştır.
Degas’ın 1869 yılında yaptığı “Yarış Atları” isimli tablosu kompozisyon tarzı ile bir fotoğraf karesini andırır. Dümdüz bir yeşil alana çizilmiş küçük figürler ve ortada bulunan at arabasının duruşu sanatçının özellikle odaklanılmasını istediği yerdir.

“Belleli Ailesi” tablosunda kendi ailesini resmetmiştir ve sanat tarihinde önemli bir başyapıt olarak kabul edilir. Eserde kullanılan renkler ve figürlerin duruşundan kaynaklı olmuşmuş dramatik bir hava vardır. Eserdeki tüm figürlerin kendilerine has bir duruşu vardır. Aynı zamanda resimde düzgünce oturtulmuş bir geometri vardır. Resimdeki anne ile babanın arasındaki gergin duruş resme ilk bakışta sezilebilir. Arkada duran teyzesinin gergin duruşu başka yöne bakışı, babanın kızlarına bakışı, yalnızca sol tarafta duran küçük kızın izleyici ile göz teması kuruyor olması bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bu resimde sanatçı, aile içi ilişki dinamiklerini başarılı bir şekilde yansıtabilmiştir.

En bilinen eserlerinden biri olan “New Orleans’ta Pamuk” adlı bu tablosu, amcası Micheal Mosso’nun ofisini ve orada çalışan pamuk tüccarlarını temsil eder. Arkada yan yana duran ve konuşuyormuş gibi görünen iki figür ise Degas’nın erkek kardeşleridir. Bu tabloyu Amerika’dayken yapmıştır.

Paris Operası’ndan tanıştığı bir müzisyen arkadaşını ve yanındaki diğer müzisyenleri resmettiği bu tabloyu, 1870 senesinde yapmıştır. Bir yandan da üstte kalan figürler gelecekte tüm emeğini ve zamanını harcayacağı eserlerinin habercisidir: balerin figürleri.

1878 yılında yaptığı ‘Baş Balerin‘ tablosu, en ünlü eserlerinden biridir.

Degas aşağıdaki tabloyu baş dansçı Rosita Mauri‘yi tasvir etmek amacıyla yapmıştır.

Degas, bir diğer eserinde iki balerinin sahne öncesi bekleyişini anlatmıştır.

Ressam kimliği dışında Degas aynı zamanda bir heykeltıraştı. 1881 yılında ilk heykelini sergilemiştir, bir kız figürü olan bu heykel, Degas’nın önemli çalışmaları arasındadır. 14 yaşındaki küçük dansçı heykeli, kullanılan malzeme, tekniğin yanında görüntü yönünden eksik görülmüştür. Heykelin modeli Marie Genevieve van Goethem adlı dans okuluna kayıt olmuş bir genç kızdır.
Çıkık bir çeneye sahip olması ve geniş alnı mükemmel bir yüzün sahip olabileceği özellikler değildir ve heykelin farklı görünüşü de yadırganmıştır. Diğer bir sebebi ise heykellerin o dönemde koyu renk bronz ve mermerden yapılmasıdır. Degas ise heykelini yaparken balmumu kullanmıştır. Günümüzde heykelin 28 kopyası bulunmaktadır ama orijinali halen Washington Ulusal Sanat Galerisi‘nde sergilenmektedir. Sergilenen ilk heykeli oluşu ve sanat tarihçilerinin yorumuyla kübizm gibi önemli akımların etkisinde kalması aslında onun bir başyapıt olduğunu gösterir. Degas’nın 150 kadar heykeli vardır fakat bunlar ölümünden sonra bulunmuştur.
Edgar Degas’la ilgili kısa bir video izlemek isterseniz:
Kaynak