Edebiyat Arapça “edeb“ kökünden gelir; mahcubiyet, haya, incelik demektir. Duyguların, düşüncelerin, imgelerin kişide incelik ve estetik uyandıracak şekilde anlatılmasıdır. İncelikle anlatılan bu yazılar insanların farklı duyguları ve deneyimleri görmelerine, içselleştirmelerine yardımcı olur. Edebiyat, duygusal bağ ve empati ile kurduğu bağı bizlerin ruhuna incelikle neşreder. Bu yazı ile birlikte edebiyatın duygusal bağlantı ve empati üzerindeki gücüne tanık olacaksınız.
Edebiyatın Empatiyi Geliştirme Gücü

Bir kitabın sonunda yazılanların tamamen kurgu olduğunu bile bile ağladınız mı ya da nasıl olabilir böyle bir şey diyerek kitaba uzun uzun baktığınız oldu mu? Empati kurmak bir insanın tüm duygu ve durumlarını, gerçekliğini kendi iliklerimizde hissedip o duyguyu yaşayabilmektir. İnsani duyguların tezahürü olarak edebiyat, bizlere farklı dünyaların kapılarını açıp içindekilerle hemhal olmamıza olanak verir.
“Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.” (Şeker Portakalı)
Edebiyat insanı insana anlatma sanatıdır. Her kitap kapağını açtığımızda kendi içimizden bir şeyler bulabileceğimiz kapıların kapısını da açmış oluruz. Zaman zaman kitap kahramanının yerine kendimizi koyar onun için sevinir ya da üzülür, kendi deneyimlerimizle onunkileri bağdaştırırız. Bir şiirin mısrası bizi uzun uzun düşündürürken uzaklara dalmamıza neden olabilir. Edebiyatın, kendimize dışarıdan bakmamızı sağlarken başkalarına karşı da açık görüşlü olmayı öğreten bir yönü vardır. Empati sayesinde kişilerarası iletişim yönümüz güçlenirken ilişkilerimiz daha verimli hale gelir.
Edebiyat ile Sosyal İlişkilerin Şekillenmesi

Edebiyatın ilgi alanı sosyal çevredir. Edebi metinler sosyal ilişkilerin incelenmesi sonucu ortaya çıkar. Sosyal çevrede var olan olaylar, ilişkiler, paylaşımlarla birlikte edebi metnin kimliği oluşur. Edebi metinler bulunduğu toplumun oluşumundan, yapısından, kültüründen izler taşır. Düşünceler evrensel olsa da duygular daha çok toplumlara özgüdür. Bu yüzden sosyal hayattaki olaylar edebiyatı etkiler ve edebiyatın konularına dahil olur.
Sosyal ilişkiler edebiyatı etkilediği gibi edebiyat da sosyal ilişkilerimizi etkiler. Bazı şair ve yazarlar milletinin en buhranlı günlerinde toplumuna ışık olabilmek, ümit aşılayabilmek için kalemleriyle gelecek güzel günlerin haberini verirler. En büyük aşkları romanlarda görür, kendi aşkımızda onlardan bir parça ararız. Kitap kahramanlarına özenir onlar gibi sevilmek ister ya da aradığımız aşkın neye benzediğine satır aralarında şahit oluruz. Edebiyat bize geçmiş zamanın duygu ve düşüncelerini hayatın içinden ve hislerle dolu bir şekilde aktarır.
Okuduklarımızdan yola çıkarak bazı bilgilere sahip olur ve bu bilgileri nerede kullanacağımızı bilebiliriz. İlişkilerimizde de bu böyledir; bir kahramanın iç dünyasını anlayıp benzer durumlarda kendi sosyal ilişkilerimizde uygulayabilir, onun bakış açısından gerçeğe başka bir görüş getirebiliriz. Edebi metinlerin, insanların diğer insanlarla ilişkilerini incelemesi yönüyle birçok sosyal ilişkiye ışık tutmasında ve bu ilişkilerin şekillenmesinde rolü büyüktür.
“Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.”
Kürk Mantolu Madonna kitabında şahit olduğumuz bu söz ile aşkın nasıl bir şeye benzediğine tanık olabilir, tüm kalbimizle bu aşkın esintilerini hissedebiliriz. Sabahattin Ali‘nin aşkında olduğu gibi tesadüfen okuduğumuz bir yazı bile yaşamımızı şekillendirebilir, hayatımızda ve ruhumuzda çiçekler açmasına vesile olabilir.
Edebiyatın Duygular Üzerindeki Gücü

İnsan ilişkilerinde bazen duyguları açıklamak, onları ifade etmek, karşımızdakine yansıtmak zor olabilir. Edebiyatın duygusal bağları geliştirme ve ifade etmedeki gücü ile insanların duygusal yönü pekişerek gelişir. Edebiyat, insanı zihnen geliştirerek insanın hassasiyet ve farkındalığını artırır. İnsanı ve toplumu anlamak, çözümlemek hatta yönlendirmek bakımından güçlü bir kaynaktır. İnsana bilmediklerini öğretmede çok önemli bir araç olan edebiyat; kişinin yaşamda var olduğunu hatırlatır, yaşamı iliklerinde hissetmesini sağlar. Kişinin yaratıcılığını pekiştirir ve bu duyguların nasıl bir hâle dönüştüğünü gösterir.
“Bu bir sene içinde birkaç defa, kendimi zapt edemeyerek ağladım. Fakat bunların hiçbirisinde bu gece göz kapaklarımın içini yakan yaşlardaki acılık yoktu. O vakit, sadece gözlerim ağlamıştı. Bu gece gönlüm ağlıyor.”
Çalıkuşu kitabında dile getirildiği gibi bazı geceler diğerlerinden farklıdır. Ve bazı satırlar bizim için yazılmış gibidir. Deneyimlediğimiz her duyguya karşılık satır aralarında bir yer bulabiliriz. Yalnız olmadığımızı hissettiğimizde, farklı bakış açıları kazandığımızda dünyaya farklı pencerelerden bakar ve dünyayı daha güzel görebiliriz. Günlük hayatın kaygı ve stresinden bizi uzaklaştıran kitaplar, şiirler sayesinde hayatımız daha anlamlı hâle gelebilir.
Kitap karakterleriyle kurduğumuz bağ, geliştirdiğimiz empati bizleri toplumda daha güçlü kılar. Duygusal olarak farkındalığımız artar ve insanlara nezaketle, anlayışla yaklaşmamıza yardımcı olarak insan ilişkilerimizi güçlendirir. Edebiyat duygusal bağ ve empati ile kurduğu etkileşimle kişisel gelişimimizi, benliğimizi olumlu yönde etkiler.


