Yol dostluktu, maceraydı; sonsuz olasılığın toplamı, yaşamın kaynağıydı. Yolun sonunda aşk vardı, söz vardı, ses vardı; başlangıçlar hep şen, hep heyecanlıydı.
Jack Kerouac (Yolda)
Takvimler 1929 yılını gösterdiğinde dünya Büyük Buhran adında bir zorlukla karşı karşıya kaldı. Buhran Kuzey Amerika ve Avrupa’yı merkeze almış olsa da etkileri tüm dünyada hissediliyordu. Buhran sürecinde demiryollarında çalışan işçiler işlerinin bitmesiyle kaçak olarak bindikleri trenlerle tüm Amerika’yı gezip günlük işler bulmaya ve buhranın etkilerini kendileri açısından azaltmaya çalışıyorlardı. Buhranın getirdiği ekonomik küçülmeden dolayı ancak günlük işler bulunabilen ve çoğunlukla karın tokluğuna çalışılan bu dönemde, işçilerin hayatlarını kurtarmak için gezip günlük iş aramaktan başka çıkar yolları yoktu. Bu mevsimlik işçiler seyahatleri sırasındaki hikayelerini anlatıyorlar. Bu hikayeler yıllar sonra doğacak ve sanatın hemen her kolunu etkileyecek olan bir akıma ilham oluyordu. Beat Kuşağı merkezine mevsimlik işçilerin durmadan yayılan hikayelerini almış ve onlar için bir zorunluluk olan yol kavramını felsefesinin tam merkezine yerleştirmişti.
Beat Kuşağı New York’ta bir araya gelen birkaç genç şairin fikirleriyle oluşmuştur. Akım 1950’lerde hatlarını belirginleştirirken, edebiyata yeni fikirler armağan etmeye de başlamıştır. Beat Kuşağı doğaçlamalarla, tutkulu diyaloglarla ve onları asi yapan asıl şeylerle; yani dönemin şartlarında uyuşturucu ve cinsellik ile ilgilenmiştir. Beat Kuşağı tabuları yıkmayı kendine görev bilmiş sanatın içerisinde deneyimlenen her şeyin anlatılabileceğini savunmuştur. Modernizmin çıkışına benzer şekilde bir felaket senaryosuna köklerini dayandırmış olan bu akım , edebiyatta merkez bakımından hayatın anlamının arayışını satırlara yansıtmıştır. Beat sanatçıları hayatın anlamının durarak kavranamayacağını yolda olmak gerektiğini savundular ve kendilerini beş parasız tıpkı mevsimlik işçiler gibi yollara vurdular. Yarınlarını düşünmeden sadece hayatın anlamının peşinde karın tokluğuna çalışan aykırı ama karizmatik serseriler yarattılar.
Jack Kerouac’ın Yolda romanına hayatını adayan binler oluşturdu Beat akımı. Yazabilenler yol üzerine şiirler romanlar yazdı. Yazamayanlar ise hayatlarını romanlara uyarlamaya başladı. Sahip olunması gereken şeylere inanmıyorlar, hiçbir şeye sahip olmamanın azametini savunuyorlardı. Aile onlar için yollarda yanlarındaki insanlardı. Allen Ginsberg ise ”Uluma” adlı şiirle resmen Beat akımının manifestosunu oluşturuyordu. Carl Solomon’a adanan şiir tüm Beat öğelerini içinde bulunduruyor ve bugün bile Beat hareketini anlamak için başvurulan en değerli kaynaklardan biri olarak gösteriliyor.
Yıllar 1960’lara geldiğinde Beat artık sakin bir akım olmaktan çıkmış, Amerika’nın büyük kısmını etkisi altına almıştı. Hatta kendi içinde dallara bile ayrılmaya başlamıştı. Bugün dahi yakından bildiğimiz hippiler aslında Beat kuşağının bir uzantısıdır. 60’larda Beat hareketi sinemadan müziğe, resimden şiire sanatın her alanını etkisi altına almış, The Doors ve Bob Dylan gibi zamanın önemli sanatçılarını da etkileyip adını daha da büyük kitlelere duyurmayı başarmıştı. Herkes yoldan bahsediyor, varını yoğunu geride bırakıp yollarda kaybolmayı hayal ediyorlardı artık. Buhrandan sonra alım gücü her ne kadar yükselse de felsefelerindeki değişim sayesinde Amerikalılar artık paranın her şeyi satın alamayacağına, hayattaki gerçeğin paradan ibaret olmadığına kanaat getirmişlerdi.
Beat Kuşağının gençlik üzerindeki etkisi paranın satın alamayacağı en önemli şeyin mutluluğun peşinden gitmeyi öğütlemesiyle zirve yapmıştı. Yolun ve yolda olmanın önemini kavrayan on binlerce genç 60’ların ikinci yarısında bir sürü halinde akın akın Hindistan’a doğru yola çıktı. Beatniklerin Buda’nın öğütlerini de takip etmesinin bir sonucu olarak hayatın anlamını Hindistan’da aramalarından daha doğal bir şey olamazdı. Bu dönemde Jim Morrison’ın ”Dünyayı istiyoruz, hemen şimdi istiyoruz.” demesi de arayışın ne denli büyük ve durdurulamaz olduğunun en büyük kanıtıdır.