Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin birçok toplumsal dinamiği değiştirdiğini görmekteyiz. Peki bu gelişimler, gelecekte ne tür rejimler, ne tür toplumlar doğurabilir?
Edebiyat ve Gelecek Tahmini Nedir?

Edebiyat ve gelecek tahmini, yazarların teknoloji ve bilim alanlarındaki gelişmeleri ve bu gelişmelerin topluma etkisini tahmin etmeye çalışmasıdır. Bu tahminleri bilim kurgu bağlamında anlatmaya çalışırken de doğa bilimleri, felsefe, mühendislik gibi çeşitli alanlardan faydalanır. Bu sayede yazarlar, geleceğe dair öngörülerini bilim kurgu bağlamında hikâyeleştirerek anlatır. Aynı zamanda bu öngörüler günümüz insanlığına da vizyon katabilmektedir. Örnek verecek olursak bilim kurgu eserlerinin konuları; kıyamet sonrası dünya, salgın hastalıklar, yapay zekanın gelebileceği nokta, insanın yerini alabilen gelişmiş robotlar vb. olabilir. Genelde yazarlar geleceğe dair öngörülerini kaleme alırken daha karanlık, depresif, boğucu bir atmosfer yaratırlar. Bu tarz temadaki eserlere distopik eserler denirken bunun tam tersi teknolojik ve bilimsel gelişmelerin güzel taraflarına odaklanan eserlere ise ütopik eser denmektedir. Şimdi edebiyatta gelecek tahmini yapan beş esere göz atalım.
1984 – George Orwell

1984, Okyanusya adında bir ülkede geçer. Bu ülkede, Büyük Birader isimli mutlak güce sahip bir lider vardır. Büyük Birader, insanları izleyen gelişmiş teknolojik sistemlerle insanları sürekli baskılayıp köleleştirir. Her yerde bulunan büyük televizyonlarla sürekli Büyük Birader’in propagandaları yapılır ve insanların beyni yıkanır. Bu sayede, isyan etmeyen ve sadece hükümet için köle gibi çalışan bir toplum ortaya çıkar. Romanda ana karakterimiz Winston Smith, bu despotluğun gerçeğinin farkındadır ve içten içe isyan eder. Ancak bu isyan, onu ve sevgilisi Julia’yı tehlikeli bir maceraya götürür. Romanda bu hikâye anlatılırken atmosferin depresif, karamsar, huzursuz edici bir yapısı vardır. Romanda, böyle bir rejimin, gelişen teknolojinin kötüye kullanılmasıyla özgürce düşünen insanların nasıl itaatkâr hale getirildiği ve köleleştirildiği güzel bir şekilde anlatılmıştır.
Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley

Şafak (Dawn) – Octavia Butler

Şafak, insanlığın çöküş döneminden sonra karanlıktan aydınlığa geçişi temsil eder. Eser, insanlığın yok olma eşiğine geldiği bir dönemde, yeni bir başlangıcın hikâyesini anlatır. Dünya, nükleer bir savaş sonrasında yaşanılmaz bir hâle gelmiştir ve insanlık yok olma derecesine gelmiştir. Hayatta kalan insanlar, Oankali adlı bir uzay ırkı tarafından kurtarılır. Oankali ırkının hayatta kalma yöntemi ise diğer genetik türlerle birleşmekten geçmektedir. İnsanları da kurtarmalarındaki ana sebep budur. Hikâyenin ana kahramanı Lilith Lyapo, Oankaliler tarafından uzun süre bir uzay aracında uyutulduktan sonra bir gün uyanır. Oankaliler, Lilith’ten ırklarının hayatta kalabilmesi için yardım isterler. Lilith’ten insanların uyandırılması ve plana hazırlanmasını isterler. Fakat insanlar, Oankalilerin iş birliğine karşı direnirler. Sonra işler karışır ve Oankaliler ile insanlar, zor seçimler yapmak zorunda kalır. Roman, insan doğası, özgür irade ve toplumsal yapı gibi kavramları ele alır. Oankalilerin insanları genetik olarak değiştirme istekleri, insanlık için yeni bir başlangıç anlamına gelirken, aynı zamanda kimlik ve özgürlük kavramlarını bizlere sorgulatır. Lilith’in Oankalilerin teklifini kabul etmesiyle başlayan bu süreç, insanlar için hem umut hem de kaygı taşımaktadır.
Mülksüzler – Ursula K. Le Guin

Mülksüzler eseri, mülkiyet, özgürlük ve toplumsal yapı gibi kavramları sorgular. Roman, mülkiyetin reddedildiği anarşist bir toplumla, mülkiyetin güç kaynağı olduğu kapitalist bir toplum arasındaki ilişkiyi konu alır. Roman, iki farklı gezegende geçer. Bu gezegenler Annares ve Urras‘tır. Urras, bizim yaşadığımız dünyadır. Ama hikâyedeki Annaresliler, devletsiz bir toplum olmak isterler ve isyan çıkarırlar. Bu isyan sonucunda, anarşist bir toplum kurmak için Urras’tan ayrılırlar. Ana karakterimiz Shevek, Annares’te doğmuş olan bir fizikçidir. Shevek, uzay ve zaman konusunda devrim niteliği taşıyabilecek bir teori üretir. Annares, ne kadar anarşist bir gezegen olsa da içinde gizli bir bürokrasi gelişmiştir. Shevek, bu bürokrasinin içindeki muhafazakâr bilim çevrelerinden dolayı teorisini geliştiremeyeceğini düşünür ve Urras’taki bilim insanlarının kendisine göndermiş olduğu daveti kabul eder. Başlangıçta Urras’taki yaşam ona cazip gelse de sonradan umduğunu bulamaz ve olaylar gelişir. Roman, Annares ve Urras gezegenlerini karşılaştırır. İki gezegenin, yani gelecekte var olabilecek anarşist toplum düzeniyle daha gelişmiş kapitalist sistemin artılarını, eksilerini, farklılıklarını anlatır.
Stand Of Zanzibar – John Brunner

Stand on Zanzibar 1968 yılında yazılmıştır ve hikâyemiz 2010’lu yıllarda geçer. Fakat yazar, şu anki yaşantımıza dair gerçekleşmiş birçok isabetli öngörüde bulunmuştur. 2010’lu yıllarda dünya nüfusu yedi milyarı geçmiştir. Şehirler kaotik ve şiddet olayları içermektedir. İnsanlar, aşırı nüfusun getirdiği umutsuzluk ve stresle başa çıkamazken, hükümetler ve şirketler insanları kontrol altında tutmaya çalışır. Kitap, iki ana karakterin hikâyesine odaklanır: Norman House ve Donald Hogan. Norman House, General Technics adlı bir şirketin yöneticisidir. Şirket, genetik mühendisliği ile dünya üzerindeki problemleri çözmeye çalışmaktadır. Norman, bir Afrika ülkesi olan Beniaya’ya yardım etme bahanesiyle ülke üzerinde deneyler yapmak ister. Donald Hogan ise öğrenci görünümlü bir hükümet ajanıdır ve ABD hükümeti projeyi araştırmak için onu görevlendirir. Norman ile Donald’ın hikâyeleri ise Afrika’da kesişir. Donald, genetik mühendisliğinin tehlikelerini anlamıştır. Norman ise şirketin etik sınırları zorladığını fark eder. Fakat proje ilerlemiş olur ve işler kontrolden çıkar. Stand on Zanzibar, toplumun aşırı nüfus artışı, kaynak kıtlığı ve bireysel özgürlüklerin kaybı gibi sorunlarla nasıl başa çıkabileceğini ele alan çarpıcı bir eserdir.



Eline sağlık dostum Stand of Zanzibar’ı oldukça merak ettim ve ilk fırsatta okumayı düşünüyorum. Sade spoilersız özet ve öneriler için teşekkürler.