Orhan Veli, bir şair olarak edebiyat dünyasına katkılarıyla onu yeniden şekillendirmiş, bir nevi tüm paradigmaları alt üst ederek Türk edebiyatını sarsmıştır. Peki ya Orhan Veli bunu yaparken şiirlerinde neler olup bitiyordu? Şairin iç dünyası, yalnızlığı şiirlerine nasıl yansımıştı? Bu yazımızda sizler için Orhan Veli’nin şiirlerindeki yalnızlık temasını inceleyip bu temaya sahip şiirlerden bir seçki hazırladık.
Garip Akımının Yalnızlığı
Orhan Veli Kanık, 1914’te İstanbul’da dünyaya gözlerini açtı. İstanbul’da bir süre yaşadıktan sonra babasının işi sebebiyle Ankara’ya taşındıklarında eğitimine orada devam etmek zorunda kaldı. Ankara ona edebiyat hayatının en önemli isimlerini kazandırdı: Arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet, edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar. Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte çıkardıkları şiir kitabı Garip, Türk edebiyatında önemli bir dönüm noktası oldu. Kitaplarının ön sözü şiir anlayışlarını yansıtan bir manifesto niteliği taşıyordu adeta.
Bu üç şair yüzyıllarca sürmüş bir geleneğe karşı çıkıyorlardı Garip akımıyla beraber. Vezni ve kafiyeyi reddediyor, söz sanatlarına artık doyulduğunu söylüyor, yeni bir şiir zevki oluşturulmasının gerekliliğini savunuyorlardı. Divan edebiyatı ile beraber neredeyse altı yüz yıllık birikime sahip bir geleneği geride bırakmak istiyorlardı. Tabii bu kadar yerleşmiş, tarihi arka planı bu kadar kuvvetli bir şiir zevkinden vazgeçme fikri o dönemde birçok edebiyatçıyı rahatsız etmişti. O dönemin şairlerinden Yahya Kemal, Garip‘e karşı gelenekten uzak oldukları için, Nâzım Hikmet ise toplumcu şiirin önünü kestikleri için tepki koymuştur. Yani Garip akımı dışlanmış, kabul edilmemiş bir akım olarak edebiyat çevrelerinde yalnız kalmıştır.
Zamanla Orhan Veli dışındaki iki şair Garip poetikasından uzaklaşmış, farklı yollar izlemişlerdir. Oktay Rifat Horozcu İkinci Yeni çizgisinde ilerlerken Melih Cevdet Anday ise daha felsefî, pastoral ve kendine özgü bir şiir oluşturmuştur. Hatta kitabın sonraki basımlarında iki şair şiirlerini çekmiş, sadece Orhan Veli’nin şiirleri basılmıştır. Bu da aslında Garip akımının temsilciğini Orhan Veli’nin yalnız bir şekilde taşımasına neden olmuştur.
Orhan Veli’nin Şiirlerinde Yalnızlık

Orhan Veli Kanık‘ın şiirlerindeki yalnızlık temasını, şiir yazmış olduğu dönem (1936-1950) açısından bir modern insan problemi olarak ele alabiliriz. Bu dönemde, İkinci Dünya Savaşı sebebiyle sanatçıların eserlerinde hayata karşı bir sorgulama başlamış; korku, ölüm, yalnızlık gibi temalarla endişelerini eserlerinde belli etmişlerdir. Orhan Veli’nin şiirinde de ölüm ve yalnızlık korkusu büyük bir yere sahiptir. Öyle ki ölümü üzerine ne kadar düşünmüş olduğunu İntihar şiirini okuduğumuzda anlarız:
“Kimse duymadan ölmeliyim
Ağzımın kenarında
Bir parça kan bulunmalı.
Beni tanımayanlar
“Mutlak birini seviyordu” demeliler.
Tanıyanlarsa, ‘Zavallı,’ demeli,
‘Çok sefalet çekti..’
Fakat hakiki sebep
Bunlardan hiçbirisi olmamalı.”
Yalnızlık teması, Orhan Veli‘de bir korku yaratır. Kimi zaman sevgilisinden ayrılıp yalnız kalmaktan, kimi zaman ölüm yüzünden sonsuza kadar yalnız kalmaktan korkar gibi bir hâli vardır. Bazı şiirlerinde ise yoğunlaşan yalnızlık duygusunun Orhan Veli’yi boğduğunu hisseder gibi oluruz. Örneğin, Ayrılış şiirinde gemiye binip giden sevgilisinin ardından bakakalan, erkek olduğu için de ağlayamayan birinin profili çizilir. Kitabe-ı Seng-i Mezar şiirindeki “Ölüm Allah’ın emri / Ayrılık olmasaydı.” dizesi de ölüm, ayrılık, yalnızlık üçgeninde gezinir. Yalnızlık Şiiri‘nde ise şairin yalnızlığı dibe vurur ve okuyucunun içine işleyen bir yalnızlık çizer şair. Bu şiirde yalnızlıkla beraber gelen sessizlik korkusu oldukça güçlü bir şekilde hissedilir:
“Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler…”
Orhan Veli‘nin evde bir ses olmasına, yani bir nevi yalnız olmamasına ne kadar sevindiğini Çok Şükür adlı şiirinde görürüz. Bu şiirde şükran duyulan ayak sesi sessizliği yok etmesi, yalnızlığı sonlandırması bakımından şair için rahatlatıcı bir unsurdur:
“Bir insan daha var, çok şükür, evde;
Nefes var,
Ayak sesi var;
Çok şükür, çok şükür.”
Kalabalıklar İçerisindeki Yalnızlık

Orhan Veli‘nin şiirlerini okuduğumuzda bir anda onun gözlerinden dünyaya bakar gibi oluruz. Oturduğu bankta onunla beraber oturur, İstanbul’u dinleriz. Bu şiirlerde bir korkudan ziyade dış dünya ile ilgili gözlem vardır. Orhan Veli şiirlerinde içtiği çayı, yoldan geçerken gördüğü bisikletli kadını, denizin kokusunu, bindiği treni okuyucusunun gözleri önüne serer. Kendimizi Orhan Veli’nin yerine koyduğumuzda aslında onun yalnızlığını paylaşırız. Kalabalıklar içerisinde bir köşede, bir bankta yalnız başına oturup gözlemlediği çevreyi şiirlerinde tasvir eder adeta. İstanbul’u Dinliyorum şiiri kalabalıklar içerisinde Orhan Veli’nin yalnızlığını göstermesi açısından güzel bir örnektir.
“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, bilmiyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.”
Varoluşsal Bir Gerçeklik Olarak Yalnızlık

Orhan Veli şiirlerinde yalnızlık, bahsedildiği gibi modern insan problemlerinden biri olarak ele alınabilir. Kalabalıklar içerisinde yalnız hissetmek de bunun bir parçasıdır aslında. Modern insanın yalnızlık çekmesinin sebeplerinden biri varoluşsal olarak sorgulamaya girmiş, özünü ve benliğini yani kimliğini bulma çabasına girmiştir. Bu varoluşsal bunalım modern insanı yabancılaştıran, yalnızlaştıran bir unsur olmuştur. Anlatamıyorum şiiri modern insan problemleri, varoluşsal yalnızlık temaları açısından okunabilecek bir şiirdir. Şair sanki düştüğü dert içinde yapayanlız kalmıştır, kimse sesini duymaz ya da gözyaşlarına dokunamaz. Varoluşun gerçekliği bir yalnızlık hâlini almıştır Anlatamıyorum şiirinde.
“(Moro Romantico)
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.”
Kaynakça:
- Coşar, Said. “Karikatüristlerin ‘Garip’ Tepkisi.” Turkish Studies, cilt 4, sayı 1-II, 2009, ss. 1543-1556.
- “Garip Akımı (I.Yeni Şiir Akımı) Önsözü.” Türk Dili ve Edebiyatı. Web. 20.03.2025.
- Kanık, Orhan Veli. Bütün Şiirleri. Yapı Kredi Yayınları, 2025.
- “Orhan Veli Kanık.” Türk Dili ve Edebiyatı. Web. 20.03.2025.