“Sanat insana hayat verir muhakkak fakat neticeye varmak için sizin de ona hayatınızı vermeniz gerekiyor” – Çiçek Derman
Ebru sanatına hayat vermiş, Ebru’nun gelenekselliğini devam ettirerek çağdaşlaştırmış, ömrünün yarısından fazlasında sanata zaman ayırarak renk ve suyun ahengini ulusaldan evrensele taşımış sanatçımız Hikmet Barutçugil’in hayatını, Ebru sanatı ile hayatının nasıl kesiştiğini ve Ebru Sanatını birlikte inceleyelim.
Hikmet Barutçugil Kimdir?
1952’de Malatya’da doğan Hikmet Barutçugil kardeşlerinin aksine hukukçu bir babanın sanatla ilgilenmiş tek evladıdır. Çocukluğunun bir kısmı süs havuzlu, bahçeli bir evde geçmiştir. Bu evde kayısı toplama mevsimi geldiğinde toplanan meyveler evin bahçesindeki süs havuzunda ıslatılır ve dinlendirilirmiş. Sanatçımız sudaki meyve ve yapraklarla bir dal yardımı ile kompozisyonlar oluşturarak oyunlar oynadığını anlatır. Sanata dair ilk yönelimlerini bu anılarla aktarır. Orta ve lise yıllarında eğitim hayatında pek başarılı olamasa da üniversitede alan seçimi bir aile geleneği olarak ya babası gibi hukuk ya da abisi gibi iktisat olarak planlanmıştır. Fakat teyzesinin kızını İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin yetenek sınavına kayıt için getirdiğinde, akademi kendisinde merak uyandırır ve denemek için başvurur. Yetenek sınavında kendisini şaşırtan bir başarı ile okula kabul alır.
”Bütün benliğinizle, dimağınızla bir işe konsantre olduğunuz zaman o bilgiler size bir şekilde ulaşıyor.” –Hikmet Barutçugil
Ebru sanatı ile kesişmesi nasıl oldu?
1973’te İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu’nda tekstil eğitimine başlar. İlk sene Latin alfabesi öğreten aynı zamanda Arap alfabesinin de büyük bir ustası olan Emin Barın Hoca’nın onları geleneksel sanatlarımıza özendirmek için anlattığı menkıbelerden etkilenerek Hat sanatı ile ilgili bir başlangıç için Süleymaniye kütüphanesine Muharrem Ülker’in yanına gider. Hat eserleri onu etkiler fakat dikkatini çeken konu bazı Hatların boyalı zeminlere işlenmiş olmasıdır. Boyalı kağıtları inceler fakat ne tür bir teknikle yapıldığını çözemez. Sanatçımız o anı aktarırken “o an gönlüm ebruya kaymıştı, içime aşk düşmüştü” cümlelerini kullanıyor. İşte O an bir kesişme hali, insanın neyi aradığını bilmediği bir arayışta aradığını bulduğu an diyebiliriz. Ebru sanatını kendini nesilden nesile aktaracak sanatçıyı bu şekilde seçmiş oluyor.
O yıllar Ebru sanatının kaybolmak üzere olduğu zamanlar, icra eden sanatçıların da ders verme gibi bir faaliyetinin olmadığı dönemler. Bu sanat o dönemlerde çoğunlukla yazı zeminlerinde kullanılıyor. Hikmet Barutçugil bu sanata yönelik hissiyatına sarılarak kendisi denemeler yapmaya başlıyor. Akademiden öğrendiği renk, estetik, şekil, desen ve materyal bilgisi bu süreçte avantaj sağlar. 1977’de Akademi’den tekstil desinatörü olarak mezun olur. Akademiden sonra ebru üzerine yoğunlaşmıştır. 1978-1981 yılları arasında Londra’da da araştırma ve çalışmalarını sürdürür. Ebruyu bir bilim dalı gibi görüp, geliştirmeyi hedefler.
Tam olarak ebru malzemelerine yönelik bir bilgi elde edemediği için her türlü boya ile çeşitli sular üzerinde ebru denemeleri yaptığını anlatır. Patenti kendisine ait olan “Barut ebrusu” bu denemeler ile ortaya çıkmıştır. O dönemde kendisine bu sanatı öğretecek bir usta bulamamasının aslında kendisini özgün ve özgür kılmıştır. Kendisine göre ‘uluslararası olmanın yolu önce ulusal olmak’ olan Hikmet Barutçugil’in ebruya farklı yorumlar ve boyutlar kazandırması ile hem ulusal hem evrensel anlamda kıymetli bir isim olmuştur.
Ebru Sanatının Tarihi
Hikmet Barutçugil bu sanatın tarihindeki eksikliği ebrudan bahsederken, “En eski kâğıt süsleme sanatlarından biridir” denilir. Bu ilginç su yüzü sanatının güzellikleri kâğıda aktarılmış, fakat tarihi ve yapım teknikleri kâğıda pek fazla aktarılmamıştır. Bilinen tarihi beş yüz seneye yaklaşan bu teknik hakkında birkaç sayfa risale ve bazı mahdut bilgilerden başka vesika maalesef elimizde mevcut değildir. Sanatımızla ilgili birçok bilgi ya yok oldu ya da henüz gün yüzüne çıkmadı” cümleleriyle şeklinde ifade etmiştir.
Tüm ebru tarihçilerinin uzlaştığı nokta Orta Asya başladığı yönündedir. Japonya’da ebru yöntemine benzeyen Suminagashi tekniği vardır. Sumi ressamlarının fırça temizlemek için kullandıkları suyun yüzeyinde biriken boyaları başka bir kâğıda alarak oluşturulduğu tahmin ediliyor. Orta Asya da Çağatayca dilinde “hare gibi, damarlı” anlamına gelen ‘Ebre’ kelimesi bilinen ilk adıdır. İpek Yolu ile İran’a geldiğinde Su Yüzü anlamına gelen Abru veya Bulutumsu anlamına gelen Ebri olarak isimlendirilmiştir.
Türklerle birlikte Anadolu’ya gelen bu sanatın adı dilimize ‘Ebru’ olarak yerleşmiştir. Şu an Avrupa’da ‘Marbling’ diye bilinen Ebru 17. yüzyılda Avrupa’ya ‘Türk kâğıdı’ adıyla İstanbul’dan gitmiştir. Bu sanatın en kısa tanımı ‘suyu yüzü resmi’dir. Bazen dışarıdan müdahale ile bazen suyun akışkanlığına bağlı olarak su yüzeyinde renkler ile bir ahenk oluşturması ve kağıda aktarılmasıdır. Hikmet Barutçugil eserlerinde oluşan görüntüleri doğal akışın tabiatta oluşturduğu görüntülere benzetir. Onun eserlerinde bu ifadeyi ebru ile oluşturulmuş bir gökyüzü, okyanus ya da çöl zeminleri şeklinde gözlemleyebiliriz.
Ebru yapan sanatkârlara “ebruzen” denilmektedir. Ebruzen kelimesi, ilk defa Hikmet Barutçugil tarafından söylenip kullanılmaya başlanmıştır.
Hikmet Barutçugil’in Ebrusu
Geleneksel olarak ebruda doğal malzemeler kullanılır. Günümüzde bunu hala bilfiil yaşatılıyor. Hikmet Barutçugil “önce geleneği bilmeliyiz ki onun üzerine yenilik ekleyebilelim” ifadeleriyle yenilik ve gelenek arasında bağ kuruyor. Ebru da kullanıla malzemeler toprak boya adı verilen metal oksitler yani metallerin paslarıdır. Paslar, solmaz özellikte olduğu için tercih ediliyor. Boyalar taş ile ezilip içine su ve sığır ödü karıştırılıyor. Ebru sanatının iksiri sığır ödüdür. Boyanın su üzerinde açılmasını ve boyaların karışmasını engellediği için önemli bir malzemedir. Öd aynı zamanda renk tonu oluşturmak açısından önemli az öd eklendiğinde koyu renk, çok öd eklendiğinde açık renk elde ediliyor. Boyaları kitreli suyun üzerine akıtırken at kılı ve gül dalından yapılmış fırçalardan yardım alınmaktadır. Son olarak emici özelliği olan bir kâğıda ihtiyaç vardır. Ebruda tarak ve biz gibi yardımcı malzemelerde kullanılabilir.
Kendi denemeleri ile başlayan ebru yolculuğunun ilk aşamalarında Taksim Sanat Galerisinde bir sergi açmak ister. 1988’de dünya literatürüne Barut ebrusu olarak giren ve patenti kendisine ait olan teknikle yapılmış eserleri galerideki sergi inceleme komitesine gönderir fakat oradan ‘eserleriniz sergilenmeye değer bulunmamıştır’ şeklinde ret alır. Hocası Emin Barin ebru eserlerini hat ile süsleyip ortak bir sergi yapmayı teklif eder fakat hocasının vefatı nedeniyle o sergiyi açamazlar.
İlk aşamalarda yolunda gitmeyen durumlara rağmen sanatından vazgeçmemiş ve hakkettiği ilgiyi kazanmıştır. Ebruyu aşk ve sır dolu bir sanat olarak tanımlayan Barutçugil 2020’de UNESCO yaşayan insan hazinesi ilan edilmiştir. Türk Ebru Sanatını tanıtmak ve yaymak amacı ile yurtiçi ve yurtdışında (35 ülkede,) 76 kişisel ve 79 karma sergi ile 140 kurs ve seminer, 64 konferans ve uygulamalı ebru gösterimi ile 6 sanat terapisi gerçekleştirdi. Royal College Of Art (Londra), Internationale Gesellschaft für Musik-Ethnologie und Kunsttherapie Forschung (Viyana), Otonom University (Madrid), University of Graz (Avusturya), Basel Paper Museum (İsviçre), University of Massachusetts (Boston, ABD) ve Lok Virsa Museum’da (Islamabad) ve birçok Sanat Akademilerinde dersler verdi.
Eğitim faaliyetleri halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü; Marmara Üniversitesi GSF; Ebristan Salacak (İstanbul Ebru Evi) ve bazı eğitim kurumlarında devam etmektedir. Uluslararası birçok ödülleri olan Barutcugil’in bunlara ek olarak, London British Museum başta olmak üzere dünyaca ünlü müzelerde ve bazı özel koleksiyonlarda sergilenen eserleri bulunmaktadır. Yayımlanmış birçok makalesinin yanı sıra “Renklerin Sonsuzluğu”, “Suyun Renklerle Dansı”, “Suyun Rüyası Ebru”, “The Dream of Water”, “Efsun Çiçeği”, “Ebristanbul”, “Siyah Beyaz Ebru” da dahil olmak üzere yayınlanmış on iki kitabı bulunmaktadır.
1996’da ebru için kalıcı bir mekân olsun diye yola çıkar ak Ebru ve İstanbul sözcüklerinden türettiği Ebristan ismi ile bir mekân kurar. Bu bina 1830′lardan kalma Selimiye Kışlasının paşalarına hediye edilmiş on biri apartman olmuş on iki konaktan sonuncusudur. Burası hem ev hem galeri hem atölye olarak kullanılmaktadır. Kendilerinden sonra müze olarak ebruyu yaşatmaya devam edecek bir mekân olarak planlanmıştır.
Ebru sanatının devamı olarak ”barut ebrusu”nu bulan Barutçugil, hem ebru sanatını yaşatmış hem de kendine has sanatını ortaya koyarak sanat tarihi ve güzel sanatlar için önemli ölçüde dikkat çekmeyi başarmıştır.
Kaynak
H Barutçugil- 2010 – acikbilim.yok.gov.tr -web
H Barutçugil – Şehir ve Kültür İstanbul, 2015 – academia.edu
Hikmet hocayı şahsen tanıyan birisi olarak anlatımınıza bayıldım✨❤️
Ebru sanatı ile yeni tanışmış gibi hissettim,emeğinize sağlık.
Her zamanki gibi harika bir yazıyla , ebru sanatının muhteşemliği ??
Tekrardan çok beğenerek hiç sıkılmadan okudum. Bir sonraki yazınızı sabırsızlıkla bekliyordum. Ellerinize sağlık ???
Çok güzel ve yararlı bir yazı olmuş.
Barutçigil’in sanatına bayıldım.
Oldukça bilgilendirici bir yazı olmuş, ufuğumu genişletti. Herkesin okumasını tavsiye ediyorum, keyifle okudum.
Yine harika bir yazı olmuş. Çok beğendim.
Çok bilgilendirici olmuş. Emeğine sağlık.