Yaşlanmaktan korktuğunuz zamanlar oldu mu? Bu korku ile kastettiğim, yaşlanmanın getirdiği sağlık sorunları, yalnızlık ve biten ömrünüz değil; yaşlılık ile değişen ve eksilen güzelliğiniz. Modern dünyamız bizlere bu korkuları düşünme fırsatı vermeden içine düştüğümüz çözüm arayışlarını; gençliği satıyor ve bizler de bunu düşünmeden satın alma eğiliminde oluyoruz. Güzellik tüyolarını âdeta yarışır vaziyette takip ediyoruz. Bu durum bizi oyalıyor ve gerçekliğimiz görünümümüzden ibaret bir hale bürünüyor. Bu korkuları anlatan psikolojik terime “geraskofobi” deniyor. Edebiyat dünyasında bu hastalığın en büyük mağduru ise Oscar Wilde’ın kurguladığı Dorian Gray olarak karşımıza çıkıyor.
Geraskofobi Nedir?

“Güzelliği ölmeyen her şeyi kıskanıyorum..”
Geraskofobi kişinin yaşlanmaya karşı duyduğu korku olarak tanımlanır. Birey yaşlanmaktan; yılların getireceği olgunluktan, kırışıklıklardan ve dinç görünümünü kaybetmekten korkar. Bu korku sıradan bir kaygı halinin ötesinde yüksek bir panik şeklinde dışa vurulmaktadır. Akan zamana karşı hep aynı görünme isteği olarak da tanımlanabilir. Hızla gelişerek ilerleyen güzellik endüstrisi, sosyal medya akımları, photoshop teknolojisi kitleleri ayna karşısında bu korkuyla karşı karşıya bırakmaktadır. Dorian Gray‘in göz yumduğu laneti, bu hastalığa sahip bir çok bireyin göz yumacağı bir lanettir.
Dorian Gray Kimdir?

Oscar Wilde‘ın olmak istediğim kişi olarak tanımladığı kendi yaratımı olan roman karakteri Dorian Gray’i biraz tanıyalım. Genç ve olağanüstü yakışıklı Dorian Gray’in ressam Basil Hallward ile tanışmasıyla hikâye başlar. Basil, Dorian’ın güzelliğinden etkilenerek onun bir portresini çizer. Bu esnada Basil’in arkadaşı, hedonizmin tasviri olacak niteliklere sahip olan Lord Henry Wotton, Dorian’ı estetik hazlar ve gençliğin geçiciliği konusunda etkileyerek, onun zihnine zehirli düşünceler eker. Adeta Dorian’ın beynine ilmek ilmek işlediği bu düşüncelerle zamanın alıp götüreceklerini fark etmesine neden olur. Böylelikle Dorian zamanın ondan alacakları arasında en çok güzelliğini kendine mühürlemek ve ebedî kılmak ister.
“Ne hazin! Ben yaşlanıp çirkin ve iğrenç bir şey olacağım. Oysa bu portre hep genç kalacak. Yaşı şu Haziran gününde sabitlenecek; bir gün bile yaşlanmayacak…Keşke tam tersi olabilseydi! Ben hep genç kalsaydım da şu resim yaşlansaydı. Bunun için neler vermezdim. Varımı yoğumu verirdim. Ruhumu bile satardım!”
Dorian’ın bu dileği kabul olur ve Dorian daimî bir güzelliğe erişir. Dileğinde de belirttiği gibi ruhunu da âdeta satılığa çıkarmışçasına bir hayat yaşamaya başlar. Güzellik Dorian’ın en büyük silahı ve gücüdür. Ancak o bu silaha sarıldıkça ve hamlelerini yaptıkça her geçen gün portresi çirkinleşir. Dorian portreyi örtüler altında saklar fakat zamanla portresi de çürür. Dorian zaman içinde aşkı, vicdanı ve daha birçok insani duyguyu tüketmeye başlar. Sibyl ile olan ilişkisinin başlarında “Romeo’yu kıskandıracak bir aşık olmak istiyorum. Bu dünyadan geçip gitmiş tüm aşıkların kahkahamızı duyup iç çekmesini istiyorum. Tutkumuzun alevi toz toprak olmuş bedenlerine can versin, onları uyandırıp acıyla kıvrandırsın istiyorum.” sözleri ile ifade eden Dorian’ı yazar şu şekilde anlatıyor: “Sevmekten vazgeçtiğimiz insanların duygularında her zaman bize gülünç gelen bir şeyler vardır. Sibyl Vane’in hareketleri ona absürt bir melodram gibi geliyordu. Kızın gözyaşları, hıçkırıklara boğulması onun sinirlerini bozuyordu.”
Dorian artık yalnızca resmindeki kendisine aşıktır. Kendisi dışındaki her detay yetersizleşmiştir. Dorian yozlaşan bir benlik ile hazzın peşine düşmüştür. Başta yaşlanmaktan yana duyduğu korku ve güzelliğinin farkına varması ile başlayan kişilik gelişimi zaman içinde şeytani bir doğaya bürünmüştür. Ancak Dorian içine düştüğü hazzın portresindeki etkilerinden de o kadar utanmaktadır ki o portreyi birinin bulması en büyük korkusu ve süregelen kaosu olmuştur.
Dorian Gray Sendromu (DGS)

“Bunu gece günlüğüme yazacağım.”
“Neyi?”
“Ateşten yananın ateşe doymadığını.”
Dorian Gray’in hikâyesi yalnızca edebî bir alegori olarak değil, psikolojik bir kavram olarak da yankı bulmuştur. Dorian Gray Sendromu (DGS), “kişinin yaşlanmaya karşı duyduğu aşırı kaygı ve gençlik takıntısını tanımlayan bir psikolojik bozukluk” olarak literatürde yer almaktadır. Bu sendrom, bireyin fiziksel görünümünü koruma çabasının, aşırı estetik ameliyatlar, kozmetik bağımlılığı ve psikolojik rahatsızlıklarla sonuçlanabileceğini gösterir. Roman boyunca Dorian’ın Lord Henry’nin söylemlerinden etkilenerek yaşlanmayı bir lanet olarak gördüğünü ve gençliğini korumak adına her türlü ahlaki değerden vazgeçtiğini gözlemleyebiliyoruz. Bu durum, günümüzde sosyal medyanın ve güzellik standartlarının baskısı altında benzer bir kaygıyı hisseden bireylerle de örtüşmektedir.
Dorian’ın yaşadığı dönüşüm, gerçeklik algısının kaybolmasına neden olur. “Ben hep genç kalsaydım da şu resim yaşlansaydı. Bunun için neler vermezdim. Varımı yoğumu verirdim. Ruhumu bile satardım!” şeklindeki dileği, onun benlik algısının tamamen dış görünüşüne bağlı olduğunu ve içsel çöküşünü fark edemediğini gösterir. Günümüzde de Dorian Gray Sendromu‘na sahip bireyler, yaşlanmayı reddederek psikolojik ve fiziksel olarak zarar görebilirler.
21. Yüzyıl Bizi Dorian Gray’leştiriyor mu?

“Gençlik her şeydir. Yetmiş yaşına kadar genç kalabilirsek dünya bizim olurdu.”
Günümüz dünyasında gençlik ve estetik kaygıları, sosyal medyanın sürekli parlayan ekranlarından ve kozmetik endüstrisinin çarpıcı reklamlarından besleniyor. Dorian Gray’in portresinde görülen, yaşlanma korkusuyla yüzleşmeyen, hep genç ve kusursuz kalma arzusu, artık sadece bir edebî kurgu değil; modern yaşamın acı gerçeklerinden biri haline gelmiş bulunmaktadır. Sosyal medya platformlarında “mükemmel” hayatların, pürüzsüz yüzlerin ve idealize edilmiş bedenlerin sürekli izlenmesi, bireylerin gerçek benlikleriyle arasındaki farkı daha da belirginleştiriyor. İnsanlar, Instagram, TikTok ve benzeri mecralarda öne çıkan genç ve estetik imajlara ulaşmak için kozmetik ameliyatlara, özel bakım rutinlerine ve hatta dijital filtrelere yöneliyor. Bu durum, içsel benlik yerine dış görünüşe aşırı önem verilmesine yol açarak, psikolojik bir baskı ve tatminsizlik döngüsünü beraberinde getiriyor.
Özellikle 21. yüzyıl, teknolojinin ve dijital medyanın yoğun etkisi altında, bireylerin yaşlanmayı doğal bir süreç olarak kabul etmek yerine, onu bir “hata” olarak görmelerine neden oluyor. Bu durum, Dorian Gray Sendromu’nun modern bir yorumu olarak karşımıza çıkıyor; gerçek yaşamın getirdiği kırışıklıkların, tecrübelerin ve olgunluğun yerine, gençliğin ve mükemmelliğin peşinde koşmak, bireylerin ruh sağlığı üzerinde derin izler bırakıyor. Sonuç olarak, 21. yüzyılın bize sunduğu dijital dünya, güzellik ve gençlik ideallerini âdeta fethetmiş durumda. Bu kültürel ve teknolojik baskı, modern insanı Dorian Gray’e benzetmeye başladı; çünkü hepimiz, zamanın izlerini silmeye çalışırken aslında yaşamın sunduğu derinlik, bilgelik ve gerçek güzelliği unutmamak için mücadele ediyoruz.
Neler Yapabiliriz?

“Zekâ güzellikten hiç şüphesiz daha kalıcıdır.”
Bu sendromla başa çıkmak için öncelikle altında yatan kaygıların ve benlik algısındaki bozuklukların farkına varmak gerekiyor. Aslında bir bakıma beynimize giren Lord Henry‘leri keşfetmemiz ve onlardan kurtulmamız gerekiyor denilebilir. Dorian’ın güzelliği ile ilgili duyduğu kaygıların ona zarar verebilmesinin esas sebebi kendini aynada gördüğü bedensel yansımalardan ibaret görmesiydi. Bireyselleşen dünyalarımızda yapmadığımız ya da yapamadığımız duygusal paylaşımlar, görseller ile anlattığımız ve anladığımız iletişim ağları; bizlere yüzümüzün, fiziğimizin güzelliğinin çok iyi insanlar olduğumuzunda kanıtı olduğunu düşündürebiliyor. Ancak gerçek olanın bu olmadığını unutuyoruz veya zaman zaman gözardı ediyoruz. Kendimizde bulduğumuz kusurlar ebeveynlerimizin yüzlerine baktığımızda bize çirkin gelmiyor. İçten sohbet ettiğimiz bir yaşlının ellerindeki kırışıklıklar bizi korkutmuyor.
Yıllar geçtiğinde kaçınılmaz olarak yüzümüz, bedenimiz çokça değişime uğrayacak ancak geçen yıllar bize miraslar da bırakacak. Estetik algıları her zaman değişecek, gençliği ölümsüz kılmak üzere bir çok yeni teknoloji geliştirilecek fakat bunlara yetişmemiz mümkün değil. Yaşlanan biz değil, resmimiz dahi olsa kendi zamanımızda yaşayabildiklerimiz, yaşayabileceklerimiz bittiğinde her birimiz bu dünyadan gideceğiz. Dorian’ın güzelliği hayatını güzelleştirmeye yetmedi eninde sonunda “Cennette cehennemde bizim içimizde Basil.” diyen bir adama dönüştü. Çünkü Dorian, evet yaşlanmadı ama hep çirkinleşti daha da kötüsü ruhunun çürümesini aşama aşama izledi. Dışarıdaki ve aynada gördüğü cennet onu ebedî güzelliğe eriştirmedi. Dorian Gray sendromundan kurtulmanın anahtarı gerçek benliğimize ve başka insanların derinliklerinde ki benliklerine erişmek olabilir mi? Bu gibi bir çok soru üretmemiz detaylara inmemiz mümkün ancak uzmanların bu sendrom ile başa çıkabilmekle ilgili söylediklerini öncelikli olarak dikkate almamız gerekiyor.
Dorian Gray Sendromu ile başa çıkabilmek için, öncelikle altında yatan kaygıların ve bozulmuş benlik algısının farkına varmak, bu durumun getirdiği stres ve özgüven eksikliğini hafifletecek profesyonel destek (örneğin bilişsel davranışçı terapi) almak önemlidir. Aynı zamanda sosyal medyada sürekli “mükemmel” imajlara maruz kalmanın yarattığı estetik baskıyı azaltmak amacıyla dijital detoks uygulamaları yapmak, gerçek yaşam deneyimlerine odaklanmayı sağlayarak, meditasyon, yoga ve mindfulness gibi farkındalık egzersizleriyle bedeniniz ve ruhunuz arasındaki dengeyi kurmanıza yardımcı olabilir. Dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve yeterli uyku gibi sağlıklı yaşam alışkanlıklarını benimsemek hem fiziksel hem de psikolojik iyiliğinizi desteklerken, sizi olduğunuz gibi kabul eden ve motive eden pozitif bir sosyal çevre oluşturmak, bu baskıların olumsuz etkilerini hafifletmeye katkıda bulunacaktır.
Bu adımlar, modern toplumun estetik baskılarıyla mücadelede size yardımcı olabilir. Fakat her bireyin yolculuğu, sebepleri farklı olduğundan, kişiye özel stratejiler geliştirmek için bir uzmana danışmak muhakkak ki en faydalı olan olacaktır.
Kaynakça
Öne Çıkan Görsel: miro.medium.com
Wilde, Oscar. Dorian Gray’in Portresi. çev. Didar Zeynep Batumlu, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, 2018
“Genç kalma arzusu (Dorian Gray Sendromu)”. Anayurt Gazetesi. Web. Erişim Tarihi 21.02.2025.
“Yaşlılıktan ve Yaşlanmaktan Korkmak: Gerontofobi ve Geraskofobi Nedir? Nasıl Yenilir?”. Hiwell. Web. Erişim Tarihi 21.02.2025.
“Gerontofobi ve Geraskofobi Nedir?”. Metta psikoloji online. Web. Erişim Tariihi 21.02.2025.
Bu akıcı ve düşündürücü yazı için teşekkürler. Dorian Gray Sendromu’nu edebiyat ve modern toplum bağlamında ustaca ele alıyor, güzellik algısına dair önemli bir sorgulama sunuyor.