Meraklanarak başlayıp, gözlerde dağ olup, tutunamayanların kitabı… Çatlak bardaktaki su misali Tutunamayanlar. Karakterler ölmeden öldürülmüş yaşayan ölüler adeta. Öyle ki Tutunamayanlar kitabı için üzerine kaleme alınan on üç yazı ve bibliyografyadan oluşan bir kitap bile yazılmıştır.
Yazı içeriğinde romanla ilgili bazı ipuçlarına yer verilmiştir!
Tutunamayanlar’a Genel Bir Bakış

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı, yazarın ilk romanı olmakla birlikte, Türk edebiyatında bir dönüm noktası kabul edilir. 1970 yılında TRT Roman Ödülü’nü kazanmıştır ve hem biçimsel hem içerik olarak klasik roman yapısını kırmış; kendine özgü dili, iç monologları ve ironik bakışıyla pek çok okuyucunun zihninde yeni bir kanal açmıştır.
Alışılagelmiş roman kalıplarının dışına çıkan bu romanda bilinen olay örgüsünün aksine, bireyin iç dünyasına düşünce akışına ve toplumla kurmaya çalıştığı sorunlu ilişkilere odaklanır. Romanda bir arkadaşının intiharından sonra onun hayatını ve düşüncelerini anlamaya çalışan Turgut‘un yolculuğuna tanık oluyoruz. Fakat Tutunamayanlar dili, üslubuyla ve katmanlı yapısıyla sadece bir hikaye değil sorgulama zemini sunar okuyucusuna.
Edebiyat eleştirmeni Berna Moran’ın da vurguladığı gibi, roman “topluma ayak uyduramayan” bireyin hikâyesidir. Bu birey, yalnız, kırılgan, çoğu zaman pasif ve kararsızdır. Toplumla iç içe olmayı değil, kenarda kalmayı seçer. Tam da bu noktada Oğuz Atay’ın yarattığı karakterler, dönemin düzenine kafa tutmazlar belki ama ona katılmayı da reddeder ve bu reddediş onları birer “tutunamayan” yapar. İşte bu sebeple karakterlerden Selim, kendini tutunamayan olarak görür ve bu da onu intihara sürükler. Selim, modernite ve gelenek arasında sıkışıp kalmış bir bireydir.
Varoluşun Çırpınışı

Roman, Turgut Özben’in arkadaşı Selim Işık’ın intiharından sonra onu tanımak için çıktığı içsel ve zihinsel bir yolculukla başlar. Çünkü Selim’in kendisini tutunamayan olarak görmesi, Turgut’un da “Acaba bende mi bir tutunamayanım?” şeklinde topluma, bireyselliğe ve modern hayata dair sorgulama yaptırır. Roman ilerledikçe “tutunamayan” olmanın ne olduğu, nedenleri ve sonuçları katman katman açılır.
Bu romanda olaydan çok düşünce, eylemden çok gözlem vardır. Karakterler, çoğunlukla dış dünyanın içinde değil, kendi içsel dünyalarının dar koridorlarında gezinirler. Dolayısıyla roman bir bakıma “eylemsizliğin estetiğini” kurar. Bu yüzden, “Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım,” cümlesi, yalnızca bir karakterin düşüncesi değil, aslında romanın ruh halini yansıtır.
Selim’in “tutunamayan” kimliği yalnızca topluma karşı bir duruşu değil, aynı zamanda kimliğini arayan bireyin sancılı sürecidir. Selim, çocukluğundan itibaren içine kapanmış, arkadaş çevresiyle dahi gerçek bağlar kuramamış, kendini çoğu zaman yabancı gibi hisseden biridir. Onun bu yalnızlığı sadece sosyal değil, aynı zamanda psikolojiktir. Ne tam olarak geçmişe aittir ne de geleceğe. Arada kalmış, boşlukta salınan bir haldedir. Oğuz Atay, Selim’in bu içsel sancılarını anlatırken yalnızca bir bireyin değil, dönemin gencinin de portresini çizer.
Pasiflikle Gelen İçsel Direniş

“Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.”
Bu alıntı, bir korkunun hayatı nasıl felç edebileceğini gösteriyor: kötü olma, eksik kalma, yanlış yapma korkusu. Bu yüzden karakter bir adım atmak yerine yerinde saymayı, eylem yerine edilgenliği tercih ediyor. Resim asmak, aslında burada bir metafor konumundadır. O resmi duvara asmak, bir yola başlamak, yaşamayı seçmek demek. Ancak karakter bunu yapamıyor çünkü onun için o resmi asarken duvara çaktığı çivi, geri dönüşü olmayan bir yol ve kendisini tetikleyen bir travması olabilir. Bu bir korkaklık değil, aksine modernite ve geleneksel yaşam arasında sıkışıp kalmış, kendisini sürekli dışardan soyutlayan bireyin halidir.
Alıntının içerdiği bu korku ve pasiflik teması, Tutunamayanlar boyunca hemen her karakterde farklı biçimlerde karşılık bulur. Birey, toplumun beklentileriyle kendi arzuları arasında sıkışır. Ne uyum sağlayabilir ne de tam anlamıyla başkaldırabilir. Bu da onu eylemsizliğe mahkum eder. Bu pasiflik hali, aslında bir tür direniş biçimi de olabilmektedir. Karakterler bir şey yapmayarak sistemin kurallarına uymayı da reddeder. Ancak bu sessiz ve içsel direniş, sonuçsuz ve yalnızlık doludur.
Oğuz Atay’ın Yansıması: Selim Işık

Alıntıyı birebir yaşayan karakter hiç şüphesiz Selim Işık’tır. Hatta Selim Işık, yarı otobiyografik bir karakterdir. Oğuz Atay, Selim üzerinden kendisiyle de içsel hesaplaşmalar yapmaktadır.
Selim Işık karakteri, yalnızca kurgusal bir birey değil; Oğuz Atay’ın kendi iç dünyasının da bir yansımasıdır. Selim’in yaşadığı yabancılaşma, iletişimsizlik ve içe kapanıklık yazarın hayatındaki bazı dönemlerle örtüşmektedir. Oğuz Atay da mühendislik eğitimi almış, sistemin içine girmiş ama oraya ait hissetmemiştir. Özellikle 1960’lı ve 70’li yıllarda yaşadığı yalnızlık, onun bireysel sorgulamalarını derinleştirmiştir. Tüm bu birikimler, Selim karakterinde yoğunlaşmış; dolayısıyla Selim, Atay’ın içsel olarak yüzleştiği bir aynası olmuştur.
Mükemmeliyetin Felci

Selim, hayatı boyunca hep daha iyisini isteyen ama hiçbir şeye tam anlamıyla başlayamayan biridir. Çünkü mükemmeliyetçi iç sesi, resim asmamak için binlerce neden bulur. İlişkiler, meslek, yazmak, dostluk… Hepsi potansiyel bir başarısızlık alanıdır ve bu başarısızlığı göze alamaz. Nihayetinde eylemsizliği seçer o da.
Alıntının derininde yatan mükemmeliyetçilik, Selim’in yaşamını belirleyen temel duygulardan biridir. Her şeyin kusursuz olması gerektiğine inanmak onu hareketsizliğe iter. Çünkü hiçbir şey kusursuz olamaz ve bu da her şeyi baştan başarısızlığa mahkum eder. Bu durum, Oğuz Atay’ın diğer yazılarında da karşımıza çıkar. Yazar, zihinsel süreçlerin aşırı analizle nasıl kilitlendiğini ve hayatın bu yüzden ilerleyemediğini ironik bir dille ele alır. Selim’in yaşadığı mükemmeliyetçilik, modern bireyin iç çatışmasının da sembolüdür.
Kötü Yaşamaktan Yaşayamamaya

Selim’in ardından onun hikâyesini keşfeden Turgut ise başta daha dengeli görünse de, zamanla aynı sorgulamalara ve korkulara sürüklenir. Selim’in yaşadıkları ve yaşamadıkları Turgut’un kendi yaşamına da sirayet eder. Bu yönüyle alıntı, karakterlerin hayatlarının merkezinde duran bir pusula gibidir. Roman boyunca karakterler bu alıntının içerdiği ruh halinden ya çıkamaz ya da o ruh haliyle yüzleşip kaçmayı seçer.
Tutunamayanlar, hem bireysel hem toplumsal düzlemde varoluşsal çırpınışlarını, modern insanın içsel direnişlerini anlatır. “Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım,” demek, aslında hem çok insani hem de trajik bir itiraftır. Oğuz Atay, karakterlerine bu korkuyu yüklerken yalnızca onların değil, bizlerin de yaşamına ayna tutmaktadır.
Çünkü çoğu zaman hepimiz bir resmi duvarımıza asmaktan korkarız; ya duvarda istemediğimiz bir delik oluşursa, eğri durursa, renkler tutmazsa diye. Oysa o resim asılmadıkça, duvar da eksik kalır. Ve hayat, bomboş bir duvarı izlemekle geçer.
Kaynakça
- Atay, Oğuz. Tutunamayanlar. İletişim Yayınları, 2022. Oğuz Atay Bütün Eserleri 1.
- “Oğuz Atay’la Tutunamayanlar Üzerine.” Edebiyat Haber. Web. 10.06.2025.
- “Tutunamayanlar.” 1000Kitap. Web. 10.06.2025
- Öztürk, Tuğba. “Tutunamayanlar Romanında Varoluşsal Temaların İncelenmesi.” RUMELİDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, no. 35, 2024, pp. 837–848. Web. 10.06.2025.
- Öne Çıkarılmış Görsel


