1- “… eğer kıyaslamak, yaşamak‘tan ayrılmaz olsaydı, mevcudiyetimizin ufaklığının açığa çıkması bizi ezerdi. Ama yaşamak, kendi boyutlarına karşı körleşmektir…”
(s.13)
2- “Vaktiyle bir “benliğim” vardı; artık sadece bir nesneyim… Yalnızlığın bütün uyuşturucularını tıka basa alıyorum; dünyanın uyuşturucuları bana benliğimi unutturamayacak kadar hafiftiler.”
(s.13)
3- “Aşırı hassas yalnızlıklarımız, ötekiler için ne cehennemdir! Ama hep onlar için, bazen de kendimiz için icat ederiz görünümlerimizi…”
(s.16)
4- “Hükümsüz sırları biriktire biriktire, anlamsızlığı tekeline ala ala, hayat ölümden fazla ürküntü verir: Büyük Meçhul odur.
Bunca boşluk ve anlaşılmazlık nereye varabilir?”
(s.17)
5- “Hiçbir şey hayatımızı değiştiremez, hayatı iptal eden kuvvetlerin içimize aşama aşama sızması dışında hiçbir şey.
…
Tabii olan hiçbir şey de bizi kendimizden başka bir şey haline getiremez.”
(s.18)
6- “Hayat sayıklama içinde yaratılır ve sıkıntı içinde dağılır.”
(s.21)
7- “Varoluşa nasıl bir çare bulmalı, o sonu olmayan iyileşmeyi nasıl nihayetine erdirmeli? Ve doğumun etkisini üzerimizden nasıl atmalı?”
(s.22)
8- “Hiçlik karşısında her kelimeyle bir zafer kazansak bile, onun zorbalığına daha da fazla maruz kalmamıza yol açar bu. Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz… Konuşanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuruz. Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız.”
(s.24)
9- “O zaman şiire doğru dönmemek elde mi? Onun da, tıpkı hayat gibi, hiçbir şey kanıtlamama mazereti var.”
(s.25)
10- “İnsanı altüst eden ve kolaylıkla yenilenebilen bir sezgiyle kendi yararsızlığımızın farkına vardıktan sonra, herhangi birinin de böyle yapmamış olması anlaşılmaz gelir.”
(s.26)
11- “Böylelikle insan, mutsuzluğunun yeknesaklığını daima farklı biçimlerde niteleyerek, ancak tutkulu bir yeni sıfat arayışıyla zihnin önünde haklı çıkarır kendini.”
(s.27)
12- “Bir Pazar öğleden sonrasına dönüşmüş evren… sıkıntının tasviridir bu – evrenin de sonu…”
(s.30)
13- “Aşkın tek işlevi, bizi bir haftalığına -ve sonsuza dek- yaralayan ölçüsüz ve acımasız Pazar öğleden sonralarına dayanmamıza yardım etmesidir.
…
Bu bitmez tükenmez Pazarlar’da var olma acısı kendini tümüyle gösterir. Bazen bir şey içinde kendimizi unutmayı başarırız; ama dünya içinde kendimizi nasıl unutabiliriz?”
(s.31)
14- ” ‘her bir dakikamın elli dokuz saniyesi,’ diye söylendim sokaklarda.
…
Ve bazı ümitlerimi hala muhafaza etsem dahi, ümit etme melekemi hepten kaybettim.”
(s.32)
15- “Tahammülümüzün adeta maddi sınırları vardır; halbuki, her kederin yayılması bu sınırlara erişir ve bazen onları aşar: Çoğu zaman hüsranımızın kökeni budur.
…
Bundan dolayı hakiki çılgınlık, aslında tesadüflere ya da beynin felaketlerine değil, yüreğin uydurduğu yanlış bir mekan anlayışına bağlıdır…”
(s.34-35)
16- “Bir kez selamete erdikten sonra, kendine hala canlı demeye kim cesaret edebilir?”
(s.35)
17- “Bütün varlıklar mutsuzdur; ama ne kadarı bunu bilir?
…
Zaman’ın cümlesinde, insanlar virgüller gibi yer alırlar; sense, onu durdurmak için, nokta olarak hareketsizleştin.”
(s.37)
18- “Başlangıçta şeylerden kaçmak için düşünürüz; sonra fazla uzağa gittiğimizde, kaçışımızın pişmanlığıyla kendimizi mahvetmek için…”
(s.37)
19- “Mahvolmamış bir ruh mu? Her neredeyse bulunsa da tutanağa geçirilse; bilim, azizlik ve komedi tarafından zaptolunsa!”
(s.38)
20- “Her insan derinliklerinin zararına ilerler; her insan kendinden kaçan bir mistiktir: Yeryüzü, varılamayan hidayetler ve ayaklar altına alınmış sırlarla doludur.”
(s.42)
21- “-Kaos mu?- Öğrenilen her şeyi reddetmektir, insanın kendi olmasıdır…”
(s.50)
22- “Gereksiz söz yığınlarıyla dolu, sorularla karşılıkların eşdeğer olduğu bir evrene batmışız.)
(s.58)
23- “Ama parıldamalarımız anlıktır; düşüşler kuralımızdır. Hayat her an çürümekte olandır; tek düze bir ışık kaybı, gecenin içinde yavan bir dağılmadır; asasız, halesiz, aylasız…”
(s.62)
24- “Hayat ancak bireyleşme -yalnızlığın o son temeli- içinde vuku bulabildiğinden, her varlık, birey olduğu için zorunluluk dolayısıyla yalnızdır. Halbuki bütün bireyler ne aynı tarzda ne de aynı yoğunlukta yalnızdırlar.”
(s.65)
25- “Şu yeryüzü – Yaratıcının günahı! Fakat artık başkalarının günahlarının kefaretini ödemek istemiyorum. Kıtaların dışındaki bir can çekişmede, akışkan bir çölde, gayri şahsi bir batışta, doğumun etkisinden kurtulmak istiyorum.”
(s.67)
26- “Kayıtsız şartsız bir şey olmak, hayatın -sabit fikirlerin kaymağının- ancak cılız düşerek aştığı bir cinnet biçimidir daima.”
(s.73)
27- “Hiç kimseden nefret etmem; fakat nefret kanımı karartır ve yılların esmerleştiremediği şu deriyi yakar. Gudubet bir hüzün ve derisi yüzülen insan çığlığı, müşfik veya katı yargılarla nasıl gemlenebilir?”
(s.84)
28- “Cehennemin içinde aynı çemberler oluşturmak, alevlerin şiddetini çeşitli bölmelere ayırmak ve ıstıraplara bir hiyerarşi getirmek ne tuhaf fikirdir! Önemli olan orada olmaktır.”
(s.86)
29- “Yaşamak şu anlama gelir: inanmak ve ümit etmek -yalan söylemek ve kendine yalan söylemek.”
(s.95)
30- “Halbuki gözlerin işlevi görmek değil ağlamaktır; gerçekten görmek için de gözlerimizi kapatmamız gerekir.”
(s.99)
31- “Her selamet formülü, onu öneren zihnin içinde bir giyotin kurar…”
(s.100)
32- “Bilmek görmek‘tir, ne ümit etmektir ne de girişimde bulunmak.
…
Fazla ileri gitmek, kaçınılmaz biçimde bir zevksizlik örneği sunmaktır.”
(s.101)
33- “Ancak unsurların yıkımı üzerinde kemale erebilirdi – ve yokuşu inebilirdi. Eseri bittiği için, insan yok olacak kadar olgunlaşmıştır artık: Hırıltısını daha kaç yüzyılın üzerine yayacaktır?”
(s.104)
Çürümenin Kitabı
Metis Yayınları
(Sayfa 9-104 arası.)