Pierre Bourdieu ve Loic Wacquant’ın kolektif olarak ortaya çıkardığı “Düşünümsel Sosyolojiye Davet” adlı eser Nazlı Ötken’in çevirisiyle İletişim Yayınları’ndan çıktı!
Pierre Bourdieu ve Loic Wacquant tarafından kaleme alınan ve Türkçede ilk basımı “Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar” adıyla yayımlanmış olan kitap, gözden geçirilmiş ve genişletilmiş versiyonuyla yeniden raflarda yerini alıyor. Bununla beraber Bourdieu’nun diğer eserlerini anlamak açısından mükemmel bir giriş niteliği taşıdığı da eserle ilgili söylenenler arasında.
“Ona göre felsefeyi tercih etmek; özgüven ve kibirle güdümlenen statüsel bir garantiye sahip olmak anlamına gelmektedir”
21. yüzyılın son çeyreğinde özellikle Avrupa sosyolojisinde, mevcut sosyoloji geleneğine yapmış olduğu radikal eleştiriler ve uzman olduğu alanda öne sürmüş olduğu fikirler ile büyük ses getiren Fransız sosyolog Pierre Bourdieu.
1930 doğumlu olan Fransız sosyolog, öğrenimine Paris’te başladı. Daha sonra eğitim hayatına felsefe bölümünü bitirerek devam etti. Kariyerinde akademik olarak ilerlemeyi tercih eden Bourdieu, 1959 ve 1962 yıllarında Sorbonne’da felsefe dersleri verdi. 1982’de Collège de France’ta, kendisini akademiye kazandıran Raymond Aron’un ölümü sonrasında sosyoloji kürsüsüne seçilen Bourdieu, aynı dönemde Actes de la Recherche en Sciences Sociales dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Bourdieu, çeşitli kültürel alanlardaki üretim, yeniden üretim, ayrışım mekanizmalarını inceleyen ve pek çok önemli çalışmaya imza atmış toplum bilimcidir. Aynı zamanda Avrupa Sosyoloji Merkezi’nin de kurucusudur.
Pierre Bourdieu tarafından, “Sosyolojik pratikler icra edilirken toplumsal olan her yerdedir sloganıyla sosyoloğun da toplumsal bir evrene ait olduğunu” düşüncesi tabir-i caizse radikal denilecek düzeyde savunulmuştur. Toplumların geleneklerini, otoritelerini ve “öyle olması gerekiyor” kavramlarını sorgulamış; keyfiliğin, göreceliğin meşrulaşması ve doğal bir husus kabul edilmesi konusu üzerinde durarak, bin yıla aşkın bir düşünce yapısını eleştirmiştir. Aynı zamanda Bourdieu tarafından özellikle 21. yüzyılın son döneminde, akıl için gücün nasıl “araçsallaştırıldığı” ve bu doğrultuda aklın nasıl kötüye kullanıldığı teorisi açıklanmak istenmiş ve hatta Bourdieu tabiriyle deşifre edilmeye çalışılmıştır. Sosyal Bilimler alanında sosyolojinin “gizli olanı ortaya çıkartan zanaat” olduğunu savunmuş ve çalışmalarını bu doğrultuda şekillendirmiştir.
Kitapla ilgili ise arka kapağında yer alan pasajdan yola çıkarak şunları söyleyebiliriz;
Bourdieu sosyolojisine genel bir bakış sunan bu kitap üç ana bölümden oluşuyor: Loïc Wacquant, ilk bölümde Bourdieu sosyolojisinin yapısını ve mantığını derli toplu ama son derece derinlikli bir biçimde değerlendiriyor. İkinci bölümde Bourdieu, Wacquant’la yaptığı mülakatta sosyolog olarak entelektüel serüveninin adeta bir muhasebesini yapıyor. Çalışmalarını, kullandığı temel kavramları –yapı, alan, strateji, habitus, kültürel sermaye, çıkar, simgesel iktidar– olabildiğince yalın ve anlaşılır bir dille açıklıyor. Eserlerine dair yanlış anlaşılmaların nedenlerine işaret ederek kendisine yöneltilen eleştirilere cevap verirken, hem sosyal bilimler alanının genel bir manzarasını çiziyor hem de bu alanda kendi özgün konumunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Kitabın üçüncü bölümü, Bourdieu’nun lisansüstü öğrencileriyle yaptığı bir araştırma seminerinde verdiği konferanslardan oluşuyor. Bu bölümde Bourdieu, araştırma anlayışını öğrencilere aktarırken pratikten yola çıkarak epistemolojik ilkelere ulaşıyor. Kitabın sonunda ise yine Wacquant’ın kaleminden, Bourdieu’nun eserlerine dair iki okuma güzergâhı önerisi ve geniş bir kaynakça bulmak mümkün.
Kitabı incelediğimizde en çok dikkat çeken taraf Loic Wacquant’ın “Sosyolojik Atölyenin Kapısında” başlıklı önsözü oluyor. Bu önsözde Bourdieu’nun sosyolojisinden, düşünce yapısından ve radikal eleştirilerinden bahsederek kitabın içeriğine değiniyor.
Eserle ilgili bir bölüme dilerseniz İletişim Yayınları’nın kendi web sitesinden ulaşabilirsiniz.
Bourdieu’dan bir alıntı yaparak ilgililerine keyifli okumalar diliyoruz.
“Entelektüeller, araştırmacılar, eğitimlerinin tüm mantığıyla, geçmişin eserlerini bir kültür gibi, yani kutsanan, önemsenen, yüceltilen bir hazine gibi ele almaya hazırlanırlar. Böylece, kendi kendilerine de değer yükleyerek, bunları sonuç elde etmek üzere araştırmaya yatırılan üretici bir sermaye gibi değil, sembolik paylar veya basit narsisistik ikramiyeler üretmeye yönelik bir sermaye olarak düşünürler.” (Bourdieu, 1986h,
s. 42)