“Gündüzden etkilenmiş düşler görme umuduyla yattım. Öyle olmadı.
Ruhu beslemekte Tanrı’ya denk yollar gördüm.”
Borges
Hong Kong‘un karanlık sokaklarında titreşen neon ışıklar gibi, Wong Kar-Wai‘ın filmleri de ışık ve gölgenin, düzen ve kaosun, umut ve umutsuzluğun büyüleyici bir karışımıdır. Aşk Zamanı, Hong Kong Ekspresi, 2046 gibi başyapıtlara imza atan yönetmen, filmlerinde uyguladığı zamansızlık olgusuyla ve karakter sekansına uygun kadrajlamları ile bilinmektedir. Sinematografisi ile kentsel yaraları karakter gözlerinden dış sesle seyirciye kavuşturan yönetmen, Hong Kong’un “İkinci Dalga” sinemasına varoluşsal bir bakış açısı kazandırmıştır.
Wong Kar-Wai’ın 1995 yılında gösterime giren Düşkün Melekler‘inde; gerçeklik ile fantezi arasındaki keskin çizgileri bulanıklaştığını, insan olmanın kargaşasını ve ruhun gizemleri arasında çıkılan bir yolculuğu deneyimleriz. Kalabalıklarda karakterlerle birlikte farklı gözlerde, farklı cinsiyetlerde aradığımız benlikten geriye bize şiirsel bir düş kalır. Fakat Wong Kar-Wai için düş, yaşamak için yeterlidir.
İzole Işıklar: Yalnızlıkta Kalabalık
Sokakların ışıkları göz kamaştırıcı, ancak onlar kalplerinde yalnızlıkla karanlıkta yürüyorlar. Bir tetikçi, ortağı, dilsiz bir genç, dünyaya kör bir genç kız ve yolu sapana düşmüş milyonlarcası. Yaşam amacından yoksun, düşmüş melekler gibi küskün ve kaybolmuşluk içindeler.
Düşkün Melekler, esas olarak Hong Kong’da yaşayan dört karakteri konu alıyor: Gençken süresi dolmuş bir ananas konservesi yedikten sonra dilsizleşen genç bir adam ve onu sadece ağlayacak bir omuz olarak gören, yansıması gibi sürekli karşılaştığı genç bir kadın. İşinden bıkmış, yalnızlıkla savrulan bir kiralık katil ve ona obsesifçe aşık olan partneri. Birbirinden bağımsız iki ayrı hikaye olarak izleyiciye sunulan film, işlenen sistematik temalar doğrultusunda nihayetinde bir noktada birleşir ve çıkmazın önü açılır.
Zhiwu ve Charlie: Savrulurken Kesişenler
Takeshi Kaneshiro‘nun canlandırdığı He Zhiwu‘ya ile ilk kez hapishaneden kaçtıktan sonra polisten saklanırken tanışırız. Huysuz babasıyla sıkışık bir evde yaşar ve yediği ananas konserveleri yüzünden konuşamaz. Geceleri ışıklar altında çeşitli işlerde çalışır ve genellikle müşterinin isteği dışında hizmet verir. Örneğin filmin başlarında bir dondurma kamyonetine zorla girer, kelimenin tam anlamıyla bir adamı pencereden içeri sürükler, ona gülünç miktarda dondurmayı zorla yedirir ve sonunda adamın tüm ailesini rehineler gibi ortalıkta dolaştırır. He Zhiwu’nun maskaralıkları, şehir yaşamının bu kasvetli tasvirindeki ana mizah kaynağıdır.
Ancak He Zhiwu’nun hikayesi çoğunlukla, sürekli karşılaştığı bir kadınla olan etkileşimleri etrafında şekil alır; romantik anlamda problematik olan ve He Zhiwu’yu ağlamak için omuz olarak kullanan Charlie. Tüm sorunlarının suçunu erkek arkadaşının uğruna onu terk ettiği “Blondie” adlı gizemli kişiye yükleyen Charlie, mental olarak stabilite sahibi biri değildir. He Zhiwu ile birlikte çıktığı intikam arayışında; sokaklarda bağırmak, şişme sarışın bir bebeği dövmek ve çılgınca kavgalara girmek gibi şeyler yaparlar. Bu iki gözden düşmüşün savrulurken karşılaşması tanıdıklık hissiyle onları bir araya getiren ana şeydir.
Tetikçi ve Obsesif Partner: İzim Senden Silinmeyecek
Çok katmanlı hikayenin devam niteliğinde kiralık katil Wong Chi-ming,(Leon Lai) ve iş partnerini (Michelle Reis) tanırız. İşlerinde oldukça başarılı olan bu kişiler konu duygular olduğunda kanlı ellerini birbirlerine bir türlü uzatamazlar. Yıllardır beraber çalışmanın yarattığı bağ ile birbirlerine olan düşkünlükleri, onları film boyunca birbirlerini aramaya sürükler.
Wong Chi-ming işinden ve işinin onu hapsettiği yalnızlıktan mustarip bir tetikçidir. Hayattaki en büyük yeteneği can almak olan tetikçi, Hong Kong’un kalabalığında şehirde savrularak dolaşan, şimdiki hayatından bir çıkış yolu arayan yalnız bir silüettir. Yaşamdaki amaç ve anlam duygusunu kaybetmiş olması anlamında katil, düşmüş bir melektir.
Tetikçilikteki yeteneğine karşın işini bırakmayı çıkış yolu olarak gören Wong’un isteği ortağı tarafından kabul edilemezdir. Partneri, Wong’a vurması gereken kişilerin ve suikast alanların planlarını fakslayan bir kadındır. Birlikte çalıştıkları üç yıl boyunca neredeyse hiç tanışmamışlardır. İsimsiz bir kadın olan partneri, ona umutsuzca aşıktır. Dağınık siyah saçları ile titreyen parmaklarından sigara eksik olmayan bu kadın, Wong’un planını öğrendiğinde karamsarlıkla dağılır. Wong evde yokken gizlice evine girer, temizler, unutulmama arzusu ile yanıp tutuşur, kendini hatırlatır. Filmde sadece iki kez karşılaşsalar da aralarında bağ yadsınmazdır.
Blondie ve Metafor Olarak Düşkün Melekler
Blondie karakteri iki hikayenin kesişim noktası olarak öne çıkar. Charlie karakterinin umutsuz yolculuğunda öç almak istediği kişi, nefretinin öznesi Blondie’dir. Bunun yanısıra arayışı sırasında Wong, boş bir McDonald’s’ta Blondie adında bir kadınla tanışır ve aralarında yüzeysel bir ilişki baş gösterir. Blondie bu bağlamda arzulanan konumundadır.
İster intikam yolculuğunun sonu, ister arzunun odak noktası konumuna gelsin, her halükarda o da tek bir şeyden muzdariptir: “Kiçleşmiş hayat tarzlarının şekillendirdiği Blondie, son derece çocuksu, yağmur yağınca aşırı mutlu olan ve (Wong’un filmlerindeki diğer karakterlerin çoğu gibi) dikkat çekme ve unutulmama arzusuyla yanıp tutuşan takıntılı birisidir.” (Botz-Bornstein, 125)
Bu bağlamda söylenebilir ki Düşkün Melekler‘deki karakterlerin hepsi hayatlarında anlam ve amaç bulmak için mücadele eder. Yollarını kaybetmiş olmaları ve kurtuluşu aramaları anlamında ise hepsi birer düşmüştür. Ayrı ayrı, yalnızlık, izolasyon, anlamsızlık ve sevgisizlikle baş ederler. Tek ortak noktaları ise içlerine sıkışakaldıkları varoluş sancılarıdır.
Freudyen Bakış: Düş Bizi Uyutur, Hayatın Kendisi Olur
Düşkün Melekler, bilinçdışı zihnin düşüncelerimizi, arzularımızı ve eylemlerimizi şekillendirmesindeki rolünü vurgulayan Freud’un rüya kavramı aracılığıyla da analiz edilebilir.
Film boyunca izleyici, Wong’un ruhuna dair içgörü sağlayan, bir dizi tekrar eden rüya ve fantezi silsilesine tanık olur. Örneğin, rüyasında -ya da gerçekte- partneri olduğuna inandığı ama aslında hiç tanışmadığı, fahişe tiplemesi bir kadın görür. Bu rüya, kendi duyguları ve motivasyonları hakkındaki kafa karışıklığının yanı sıra, bağlantı ve yakınlık kurma arzusunu temsil edebilir.
Başka bir örnek ise Wong’un ona takıntılı olan ortağıdır. Gizlice evine girerek ve tıpkı Marquez‘in “Benim Hüzünlü Orospularım” kitabındaki yaşlı adam gibi genç kadın, Wong’u düşünde, yani gerçeğinde izler. O evde yokken evini temizler, eşyaların yerlerini değiştirir ve iz bırakmaktan çekinmez. Bu, kontrol ve tahakküm arzusunun yanı sıra savunmasızlık ve reddedilme korkusunu temsil edebilir.
Wong’un film boyunca gözlerini kapatan koyu renkli bir güneş gözlüğü takması, gerçek benliğini dünyadan saklama girişimini temsil ediyor olabilir. Gözlerimizle deneyimlediğimiz dünya gerçeklik bağlamında bir katkı sağlamıyorsa görüşe küskün olabiliriz. Wong’un bakış açısıyla baktığımızda Hong Kong’un neon ışıkları ve kalabalık sokakları da bu bağlamda bilinçaltının kaosunu ve karmaşasını temsil eder.
Genel olarak, Düşkün Melekler, karakterlerinin bilinçdışı arzularını, korkularını ve motivasyonlarını ortaya çıkarmak için Freud’un rüya analizi kavramını kullanan, insan ruhunun karmaşık ve çok katmanlı bir keşfi olarak görülebilir.
Çok Katmanlılıkta Aranılan Benlik, Bulunan Hiçlik
Wong Kar Wai‘nin filmleri, gerçeklik ile fantezi arasındaki çizgilerin bulanıklaştığı ve duyguların derinleştiği bir tür görsel şölendir. Filmler yalnızca kurgusal hikayeler değil, bizi insan ruhunun karmaşıklığı ve kalbin gizemleri arasında bir yolculuğa çıkaran çok katmanlı deneyimlerdir. Ve bu nedenle, Wong Kar-wai’nin karakterleri asla kendi zamanlarında yaşamazlar.
Yönetmen, Düşkün Melekler‘de ruh halini ve duyguyu iletmek için renkleri, oryantasyon bozukluğu ve kopukluk hissi yaratmak için kamera hareketleri ve kadrajlamayı kullanmıştır. Film boyunca aynaların, yansımaların ve gölgelerin sembolik kullanımını, kentsel ortam kalabalığında yaşanılan yalnızlık ve yabancılaşmada insanlar arasında bağlantı ve samimiyet arayışını, kimlik ve kendini keşfetme mücadelesini görürüz. Parçalı anlatının izleyicinin zihninde tamamlanması ve karakterlerin düşüncelerini ve duygularını ortaya çıkarmak için seslendirmelerin ve iç monologların kullanılması filmi deneysel kılan diğer unsurlardır.
Wong Kar Wai, insan deneyiminin çok katmanlılığını kendine has şiirsel bir duyarlılıkla irdeler. Karakterler burada, asıl benliklerini ararken hiçlikleriyle karşılaşırlar. Düşkün Melekler‘de biz, 99 dakika boyunca görüntü, ses ve hikaye anlatımını yenilikçi kullanımıyla, arzu, korku ve umutlarımızın gizli taraflarını keşfettiğimiz, başlangıcın sonuna doğru bir yolculuğa çıkarız.
Kaynakça
Botz-Bornstein, Thorsten, et al. Filmler Ve Rüyalar: Tarkovski, Bergman, Sokurov, Kubrick Ve Wong Kar-Wai. Metis Yayınları, 2014.
Bettinson, Gary. The Sensuous Cinema of Wong Kar-Wai: Film Poetics and the Aesthetic of Disturbance. Hong Kong U.P., 2015.







