Nefes aldığımız olasılıklar bütünü olan bu dünya, bizleri bazen olmayı hiç istemediğimiz ya da aklımızın ucundan dahi geçmeyen rollere büründürür. Öyle ki; hayatınızda kendisine benzemekten en çekindiğiniz kişi, bir noktada sizin benzemeye en çok çalıştığınız kişi olabilir.
Bir gerçeklikte en korktuğunuz durumlar, başka bir gerçeklikte sizin varlığınızın temel sebebine dönüşebilir. Bu durumlar, kimilerinin “şans”, kimilerinin “kader”, kimilerinin “karma”, kimilerinin ise bir matematik denklemi olarak gördüğü sonuçlardır. Haliyle, kimisi “kader mahkumu” olarak kendisini tanımlarken, bir başka kişi kendisini “paradoksun içinde” olarak tanımlayabilir. Aslına bakarsanız, bu tanımlar dahi bir olasılık hesabıdır.
Bu olasılık hesabını daha iyi anlayabilmemiz için ise, Mario Puzo‘nun ve Francis Ford Coppola‘nın ortak eseri olan ve olmaktan en korktuğu adamın yavaş yavaş ruhunu ele geçirmesine izin veren Michael Corleone karakteri biçilmiş kaftandır. Kendisinden 8 adet alıntı ve içerdiği anekdotlar ile, keyifli okumalar…
“Just when I thought I was out… they pull me back in.”
“Tam çıktığımı sandığım anda… beni geri çektiler.”
Üçlemenin en çarpıcı alıntılarındandır. Zira Michael, daha önce hiçbir zaman hislerini bu kadar açık bir şekilde vurgulamamış, ne kadar büyük bir kapana kısıldığını anlatamamıştır. Bir arı kapanı misali, girmesi kolay olan fakat çıkmasının onun için kanatlarının yırtılması anlamına geldiğini bilen Michael’ın siniri ile harmanlanmış çaresizliğini yansıttığı en büyük kırılma anlarından birisidir.
“That’s my family, Kay. That’s not me.”
“Onlar ailem, Kay. Ben değilim.”
Michael Corleone’nin inkar döneminde, ailesinden ve özellikle babasından çekindiği; onlar gibi olmak istemediği ve zihninin derinliklerinde onların imajlarına yönelik bir inkar ve utanç olduğunu özetler nitelikte alıntılardandır. Fakat, istenmeyen ot burnunun dibinde bitermiş misali, Michael karakterinin ilerleyen süreçteki vahşi, ailesine dönük ve sır kutusu haline gelmesi sürecindeki ilk fitil de bu alıntının içerisindedir.
“Fredo, you’re my older brother and I love you. But don’t ever take sides with anyone against the family again. Ever.”
“Fredo, sen benim ağabeyimsin ve seni seviyorum. Ama bir daha ailene karşı kimsenin tarafını tutma. Asla.”
Bir önceki alıntıdan tamamen zıt bir biçimde, Michael’ın karakterinin bir u dönüşü yaparak ikinci evreye net bir şekilde geçtiğini en çarpıcı şekilde sembolize eden alıntıdır. İtalyanlar için aile kutsaldır. Hele ki, geleneksel bir yapıdan gelen, zor şartlar altında büyümek zorunda kalan ve kendi kökleri ile bağlantısı kopuk olan İtalyanlar için aile her şeyden önce gelir. Zira ailenden ve geleneklerinden başka kaybedebileceğin hiçbir şey yoktur. Michael’ın babası Vito, çok küçük yaşta kimsesiz bir şekilde hiç bilmediği bir yere göç etmek, deyim yerindeyse sığınmak zorunda kalmıştır. Onun aileye karşı bağı buradan gelmektedir. Başta daha açık ve daha Amerikanvari büyüyen Michael için ise, babasının yerine geçmesi ve onu “anlaması” ile bu durum değişmiştir.
“If anything in this life is certain, if history has taught us anything, it is that you can kill anyone.”
“Bu hayatta kesin olan bir şey varsa, tarihin bize öğrettiği bir şey varsa, o da herkesi öldürebileceğinizdir.”
Michael’ın başlangıçta dönüşmekten en korktuğu parça, duygusuzluk, bu alıntıda belki de ilk bakışta alınacak izlenimdir. Bunun yanında, Michael’ın “aile” kavramı ve bu kavramın varlığını sürdürebilmesi uğruna gemileri nasıl yaktığının da en açık hallerindendir. Gözünü karartan bir insan her şeyi göze alabilir. Bu da bunun en çarpıcı dışavurumunu aktarmaktadır.
“Never hate your enemies. It affects your judgement.”
“Asla düşmanlarından nefret etme. Bu senin yargını etkiler.”
Michael, hayatında ne kadar düşman barındıran bir insan olsa da, hayatında en sevdiği huyu olan ve babası Vito’dan aldığı en önemli değer yargısı olarak gördüğü adil olma ve pragmatist yaklaşım, şartlar ne olursa olsun koruduğu bir erdemdir.
“Just lie here, pop. I’ll take care of you now. I’m with you now. I’m with you.”
“Hadi yat ve dinlen, baba. Şimdi seninle ben ilgileneceğim. Şimdi seninleyim baba, seninleyim.”
Her ne kadar, babası ile geçmişinde çekişmeli ve sorunlu bir ilişki ve iletişim yaşamış olsa da; Michael’ın duygusal olarak kırılma noktası, babasının vurulması ile başlamıştır. Ona karşı duyduğu sevgi, geçmişi bir kenara koyup onu anlamaya ve deyim yerindeyse ona dönüşmesini sağlayan noktadır.
“Only don’t tell me that you’re innocent. Because it insults my intelligence, and it makes me very angry.”
“Sadece bana masum olduğunu söyleme. Çünkü zekamı aşağılıyor ve beni çok kızdırıyor.”
Michael, üçleme boyunca cevabını bilmediği hiçbir soruyu sormamıştır. Olaylar hakkında önceden bilgi sahibi olması, yalnızca gereken cevabı alıp bunu kafasında onaylamak istemesiyle sonuçlanmıştır. Bu da, eskiden insanlara karşı daha ılıman birisi iken, onları yalnızca büyük bir satranç tahtasındaki taşlar olarak görmesinin başlıca sebebi olmuştur.
“There are many things my father taught me here in this room. He taught me – Keep your friends close, but your enemies closer.”
“Bu odada babamın bana öğrettiği bir sürü şey var. O bana, “Dostlarını yakın, fakat düşmanları daha da yakın” tutmam gerektiğini öğretti.”
Serinin belki de en kültleşmiş alıntısı: “Dostlarını yakın, fakat düşmanlarını daha da yakın tut”. Michael’ın bütün üçleme boyunca temel zihin yapısını oluşturan en önemli özdür. Bu özün beslediği birisi olarak Michael, içinde yaşadığı büyük acılara rağmen her daim sakin kalmayı başarmıştır. Kim bilir, belki de onu yalnız öldüren şey de aslında bu özün varlığıdır…