Dünya Edebiyatı’nın Büyük Şairleri

Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Yüzyıllardır var olan ve acıyı, üzüntüyü, mutluluğu, sevgiyi, sevgiliyi, kibri, yalnızlığı, aşkı; her duyguyu, yaşanılan tüm hisleri anlatmada öncü olan şiir, insanı en iyi ifade eden sanatlardan birisidir. Kimi zaman insanın hayatından parçalar taşıyan kimi zaman da insana yeni bir hayat sunan şiir, edebiyatçıların sığındığı limanlar arasında en büyüğüdür.

Şiir denildiği zaman herkesin favorisi, okumaktan keyif aldığı isim elbette başkadır fakat Dünya Edebiyatı’nda şiir denildiği zaman akla ilk gelen şüphesiz bu isimlerdir:

William Shakespeare

Sana önceden yazdığım dizeler yalan söylüyordu;

Seni bundan daha çok sevemem diyenler hani;

Ama o zamanlar aklım bir türlü almıyordu,

İçimdeki alevin daha da parlak yanabileceğini…”

Avon’un ozanı, İngiltere’nin ulusal şairi ve dünyanın en ünlü edebiyat dâhisi olarak bilinen William Shakespeare, şiir denildiği zaman akla ilk gelen isimlerdendir. O, oluşturduğu yazın dünyasında bıraktığı eserlerle her dönemde beğeni toplamayı başarmıştır. Hayatı hakkında var olan bilgilerin doğruluğundan emin olmadığımız, kimliği net olmayan bilgilerle dolu olan Shakespeare; kimine göre Christopher Marlowe kimine göre Kral Edward‘dır. “Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu” cümlesiyle yola çıkarak; Romeo ve Juliet, Hamlet, Othello vb. eserleriyle tiyatroya damga vuran Shakespeare, dünyanın gelmiş geçmiş en önemli oyun yazarıdır. Onu hem tiyatroda hem de şiirde böylesine önemli kılan şey ise şüphesiz kusursuz üslûbudur.

Aleksandr Puşkin

“Siz birleştirdiniz o soğuk kalbi derhal

Gözlerinizin ateşiyle

Sizi seven bir aptaldır elbette;

Sevmeyen biriyse yüz bin kere aptal.”

Modern Rus Edebiyatı’nın kurucusu ve Rusya’nın ulusal şairi olan Puşkin, eğitimli bir aileden gelmiştir. Küçük yaşlardan itibaren öğrendiği Fransızca sayesinde, Fransız Edebiyatı’ndan etkilenmiş; özgürlükçü ve hicivci sanatçıları benimseyerek şiirler yazmaya başlamıştır. Ailesinin imkânları sayesinde döneminin pek çok sanatçısıyla bir arada olan Puşkin, onlardan neredeyse hiç etkilenmemiş, etkilendiği kişi ise onun evdeki dadısı olmuştur. Dadısı sayesinde Rus Edebiyatı ve kültürüyle tanışan Puşkin, eserlerinde kullandığı üslûbu dadısının anlattıklarından edinmiştir. Puşkin‘i diğerlerinden farklı kılan ise Modern Rus Edebiyatı’nın kurucusu olmasının yanında şiirlerinde bir silah gibi kullandığı günlük dilidir.

Charles Baudelaire

“Hem bıçağım hem de yara

Hem yanağım hem de tokat

Hem kurbanım hem de cellat

Ezen ve ezilen çarkta”

Romantizm ve sembolizm arasında köprü kuran ve sembolizmin öncüsü kabul edilen Baudelaire, 19.yüzyılda Fransa’da yaşamış deneme yazarı, eleştirmen ve şairdir. O, sahip olduğu zihin gücü sayesinde başarılı eserler ortaya koymuştur. Asıl amacı insanı üst seviyeye çıkarmak olan Baudelaire, eserlerinde; umutsuzluk, yalnızlık, acı, anlam arayışı, kadın ve ölümden bahsetmiştir. Baudelaire’in kendini hapsettiği yalnızlıktan kurtulma isteği hayatında ve eserlerinde onu kaçmaya yönlendirmiş fakat en sonunda nereye giderse gitsin kendisinden kaçamayacağının farkına varmıştır. Görünmeyen dünyanın peşinde olan ve iyiyi anlama yolunun kötüyü tanımaktan geçtiğini söyleyen Baudelaire, kendisiyle hesaplaşmasını anlattığı “Kötülük Çiçekleri isimli kitabıyla Dünya Edebiyatı’na damga vurmayı başararak pek çok ismin öncüsü olmuştur.

Sylvia Plath

“Hayal ettim söylediğin yoldan döneceğini,

Fakat yaşlandım, artık unuttum ismini.

(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)

Bir fırtına kuşunu sevmeliydim seveceğime seni;

Hiç değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi.

Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.

(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)”

Gizdökümcü şiirin öne çıkan isimlerinden olan Sylvia Plath, 20.yüzyıl edebiyatının önemli isimlerinden birisidir. Çocukluğundan itibaren babasına duyduğu derin sevgi, onun hayatının bir parçası olmuş ve babasının otoriter yaklaşımlarına karşı sessizliğini korumasını sağlamıştır. Babasına duyduğu hayranlık öylesine büyüktür ki, onun ölümünü bile kendisine yapılan bir ihanet olarak görmüştür. Yaşadığı bu ihanet Sylvia‘nın şiire başlamasını sağlamıştır. Şiirlerinde, içinde bulunduğu mükemmel olma arzusu ve savaştığı manik-depresif bozukluğun etkisiyle; yaşadıklarından ve hissettiklerinden bahsederek hayatını anlatmayı seçmiştir. Duygularını böylesine uçta yaşayan, hayata kendini fazla kaptıran ve kendisiyle sürekli savaş içerisinde olan Sylvia, yaşamaya daha fazla dayanamayarak 31 yaşında intihar etmiştir. Sylvia Plath, arkasında bıraktığı onlarca şiiriyle, şiir denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olmayı başararak öldükten sonra Pulitzer Ödülü’nü kazanan ilk şair olmuştur.

Pablo Neruda

“Götürebilmek uğruna hayatımızı

bu kadar sıradan olmasaydık,

ve bir an hiçbir şey yapmasaydık,

belki dev bir sessizlik

yarıda kesebilirdi kederini

kendimizi hiç anlamayışımızın,

kendimizi ölümle korkutmanın,

belki de toprak öğretecek bize, 

ölü görünen her şeyin

aslında canlı olduğunu.

Şimdi on ikiye kadar sayacağım

sessiz olun, ben gideceğim.”

“Benim hayatım bütün hayatlardan oluşmuş bir hayattır. Benim hayatım şair hayatıdır.” diyen Pablo Neruda, 20. yüzyılın gizdökümcü sanatçılarından birisidir. Asıl adı Ricardo Eliécer Neftalí Reyes Basoalto olan sanatçı, Çek şair Jan Neruda’dan etkilenerek ismini değiştirmiştir. Neruda için ismini değiştirmek hayatını değiştirmek demektir, böylece  kendini korumayı başaracaktır. Şiirle düşünen ve sürekli üretim içerisinde olan Neruda, hayatı boyunca eşitlik için savaşan ve fakirlik kavramını ortadan kaldırmak için uğraşan biri olmuştur. Bundan dolayı siyasetin içerisine adım atan Neruda, diplomatik hayatı ve siyasi kimliğinde söyleyemediklerini şair kimliğiyle ifade etmiştir. Aşk acısı, hayat, yalnızlık, ölüm, erotizm, melankoli ve belleği anlatan şiirleriyle umutsuzluğun şarkısını söylemiştir. Nazım Hikmet‘in yakın arkadaşlarından birisi olan Pablo Neruda, Nazım’ın ölümünden sonra onun için “Nazım’a Bir Güz Çelengi” isimli şiiri yazmıştır. Neruda, şiirlerinde yer verdiği hayatı, siyasi kimliği, yazmaktan hiçbir zaman bıkmayışı ve kendine has üslûbuyla direniş ve aşk şiirlerine başarılı örnekler vererek şiir denildiği zaman akla gelen isimlerden olmayı başarmıştır.

T.S. Eliot

“Bir soğuk varıştı aldığımız sonuç

Yolculuk için yılın en kötü zaman 

Hem yollar da öyle uzun, hava öyle keskin

Kışın tam ortasıydı.”

Amerika doğumlu ve İngiliz asıllı şair, çevirmen ve oyun yazarı olan Eliot, modernist şiirin öncülerinden birisidir. “Yararlı bir şey yapmak, cesur şey söylemek ve güzel şeyi düşünmek; insanın hayatına yeter.” felsefesiyle yaşayan Eliot, yazdığı eserlerle hayal kırıklığını başarılı bir şekilde anlatarak I. ve II. Dünya Savaşları sırasında yaşanan hüsranı, karmaşıklığı ve üzüntüleri dile getirmiştir. Yazdığı her mısrada, söylediği her cümlede farklı bir olayı anlatıyormuş gibi görünen Eliot, bu yönüyle düşündürücü olurken; eserlerinde yararlandığı kaynakları belirtmesiyle öğretici bir kimlik kazanmıştır. Onun tüm dünyada tanınmasını sağlayan eseri ise 1922 yılında yayımladığı Çorak Ülke isimli kitabıdır.

Anna Ahmatova

“Yüreğim, alabildiğine yorgunsun.

Duyuyorum ağır ve sessiz vurduğunu…

Ben okudum, biliyor musun,

Ruhların ölümsüz olduğunu.”

Romantik ve duygusal Sankt-Peterburg geleneğinin temsilcisi olan Anna Ahmatova, kadın Rus şairlerin başında gelen ve akmeizm akımından etkilenen isimlerden birisidir. O, yaşadığı kayıplar ve hissettiği hayal kırıklıklarının etkisiyle kendi dünyasını oluşturmuştur. Onun dünyasının en önemli parçası ise şüphesiz ölümdür. Şiirlerinde de oldukça yer kaplayan ölüm kavramı, kelimelerle buluşarak bir yakarışa dönüşmüştür. Anna Ahmatova kullandığı büyülü üslûbuyla her okuyanı farklı bir dünyaya götürerek aşk acısı çekenlerin sığınağı olmuştur.


KAYNAKÇA

Güngör, Tülin. “Arayış ve Kaçış Metaforu Olarak Baudelaire’in Kötülük Çiçekleri”. Al-Farabi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi: 2018.

ogrencikariyeri.com “Gizdökümcü Şiirin İtiraf Perileri Sylvia Plath ve Anne Sexton”web

leblebitozu.com “Pablo Neruda’nın hayatı ve şiirleri”web

bernamegeh.com “Anna Ahmatova’nın Hayatı ve Eserleri”web

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.