Blower’ın Türkiye’ye Devredilmesi
1944 yılında Amerika’da üretilen denizaltına Blower adı verilmişti. Adını balon balığından alan ve şnorkel sistemine sahip olan bu denizaltı, ilk kez 23 Nisan 1944 tarihinde suya indirildi ve ilk görevine aynı yılın Ekim ayının 10’unda gönderildi. Blower’ın talihsizliği, Panama güzergâhında ilerlerken yoğun sis ve fırtınadan dolayı Amerikan devriye botuna çarpmasıyla başladı; bir daha da peşini bırakmadı. Bu kaza ardından tersanede tadilat altına alınan denizaltı, sonrasında yeniden kullanıma getirildi.
“Denizcilerde şöyle bir hikâye vardır: Eğer bir deniz aracının şansı bir kere ters gittiyse bundan sonra o şans sürekli öyle devam eder.”
(“Biz” Tarih Aşkına: Dumlupınar Denizaltısı)
II. Dünya Savaşı’nın sonlarına geliniyordu ve Blower, bir düşman gemisi dahi batıramamıştı. Elden çıkarılmak istenen denizaltı, 1950 yılında Marshall Planı altında Bumper adlı Baloa sınıfı denizaltı ile birlikte Türkiye’ye devredildi. Türkiye, Amerika’dan aldığı bu iki denizaltının adlarını Dumlupınar (Blower) ve Çanakkale (Bumper) olarak değiştirdi ve onları Türk Deniz Kuvvetleri’nde görevlendirdi. Dolmabahçe’de demirleyen Yavuz zırhlısının top atışları eşliğinde coşkuyla karşılanan Dumlupınar denizaltısı, Türkiye’deki ilk üç senesini hiçbir sıkıntı yaşamadan atlatmıştır.

Dumlupınar denizaltısı, Nisan ayında NATO ile ortak olarak gerçekleştirilecek tatbikat için Gölcük Deniz Üs Anakomutanlığı konumundan ayrılarak Ege Denizi’ne doğru yol alır. Tatbikat başarılı bir şekilde gerçekleştirilir. Tarihe kara bir leke misali işleyen ve kalplerde derin bir yara bırakan unutulmaz kaza ise üsse dönüş yolunda gerçekleşecektir.
Dumlupınar Denizaltı Kazası
Dumlupınar’ın eşlikçisi I. İnönü adlı denizaltı, motorunda yaşanan aksaklıktan dolayı dönüş yolunda Dumlupınar’ın arkasında kalmıştır. Çanakkale Boğazı‘nda tek başına yol alan Dumlupınar, Çanakkale’nin dibine batmış savaş enkazları dahil olmak üzere kendisi için sıkıntı yaratabilecek her durumu değerlendirerek ilerliyordu. Hava şartları oldukça kötüydü; öyle bir sis vardı ki sanki bulutlar yeryüzüne inmişti. Denizaltındaki mürettebat ise uzun görev ardından yorgun düşmüştü; herkes kamarasında dinleniyordu.

Çanakkale Boğazı’nın en dar ve derin kesimi olan Nara Burnu‘na gelindiğinde yolculuğun seyri değişmeye başladı. Denizaltındaki nöbetçiler, devasa bir geminin kendilerine doğru gelmekte olduğunu fark ettiler. Gerçekten de büyük bir geminin üzerlerine geldiğini doğrulayan Dumlupınar kaptanı, rotayı değiştirerek geminin önünden çekilmeli ve olası kazayı engellemelidir. Sağa yanaşma durumunda denizaltının karaya saplanma tehlikesi vardır; bundan dolayı ani bir kararla Dumlupınar hızlı bir şekilde sola yanaştırılmaya çalışılır. Hesaba katılmayan şey ise Çanakkale’nin üç ayrı noktadan etki eden şiddetli akıntılarıdır. Ne yazık ki akıntılar ulaşılmak istenen hızla ilerlemeyi engeller ve Dumlupınar geminin önünden çekilmeyi başaramaz.

Dumlupınar denizaltısı, 4 Nisan 1953 tarihinde gece saat 02.15’i gösterirken İsveç bandıralı Naboland adlı gemi ile şiddetli bir biçimde çarpışır. Güvertede olan ve havaya fırlayan sekiz askerden ikisi çarpışmanın etkisiyle pervaneye takılarak, biri ise boğularak hayatını kaybeder. Naboland mürettabatı çarpışmanın hemen ardından yardım için kıyı emniyetine haber ulaştırır ve denize düşen beş Türk askeri için can simitleri atar. Denizaltının içinde bulunan ve sarsıntıyla uyanan mürettebattan yalnızca yirmi iki kişi, kurtarılmayı beklemek üzere kıç torpidoya sığınabilmiştir. Tüm bunlar olurken makine dairesi ve burun bölgesinden hasar alan Dumlupınar, denizin derinliklerine doğru batmaktadır ve su yüzeyinde ondan geriye yalnızca batık şamandırası kalmıştır.
Kaza Ardından: Dumlupınar Mürettebatı Neden Kurtarılamadı?
“O anda şiddetli bir çarpışma oldu. Denizaltının içi bir anda tazyikli su ile doldu. Yaklaşık otuz metre dipten su yüzeyine çıktım. Aklımda hep yeni doğan oğlum vardı. Ölmek istemiyordum. Üzerimdeki elbiselerle yüzmek ise büyük bir ızdıraptı. Su yüzeyine çıktığımda bir tarafımda ‘İmdat!’ çığlıkları atan üç subayı ve Hüseyin İnkaya’yı gördüm. Diğer tarafta ise gözcü erler vardı. İki gözcü er, gözlerimin önünde bize çarpan Naboland’ın pervanesine takılarak öldü. Denizdeyken topçu astsubay Şaban Mutlu’nun cenazesi kucağıma geldi. Yaşadığım o anlar, altmış yıldır gözlerimin önünden hiç gitmedi.”
(Seyir Astsubayı Hüseyin Akış)
Sabah saat 06.00 civarında, bölgeden geçen bir teknedeki balıkçıların şamandırayı bulmasıyla mürettebatla ilk irtibat kuruldu; gümrük botu yola çıkarıldı ve en yakın limandan yardım çağırıldı. Kurulan bu ilk irtibatta “Merak etmeyin,” denmişti. “Sizi kurtaracağız.”

Arkadan gelen I. İnönü denizaltısının da olay yerine varmasıyla çalışmalar hızlandırılır. I. İnönü’den Üsteğmen Suat Tezcan, batık şamandırasındaki telefonu alarak Dumlupınar’la irtibata geçer. Görüştüğü kişi Başçavuş Selami Özben‘dir. Özben; kıç torpidoda yirmi iki kişi olduklarını, dizellerden yara aldıklarını, manevra dairesinde yangın çıktığını ve buranın suyla dolduğunu söylemiştir.
“Sizden isteğimiz: Gereksiz yere sohbet etmeyin, şarkı-türkü söylemeyin. Sakın sigara yakmayın. Mümkün olduğunca uyumaya çalışın.” der Suat Tezcan. “Oradaki oksijen size yetmiş iki saat yeter.” O sırada verilen bilgiye göre mürettebat uyumaktadır. Manometrenin iki yüz altmış yedi kadem gösterdiğini ekleyen ve bunun doğru olup olmadığını soran Özben’in sorusuna Tezcan cevap veremez. Selami Özben’in son cümlesi “Doğruysa vatan sağ olsun komutanım.” olmuştur.

Batık şamandırasının bulunduğu noktaya kendini sabitleyen arama kurtarma gemisi hızla arama çalışmalarına başlar ancak bir problem vardır: Çanakkale’nin akıntıları şamandırayı denizaltının hemen üstündeki yerinden ederek yana kaydırmıştır. Bundan dolayı arama çalışmaları aslında yanlış bir alanda yapılmaktadır. Dumlupınar’ın şamandıranın altındaki bölgede olmadığını anlayan kurtarma gemisi aramalarına yön değiştirerek devam etmek durumundadır. Akıntı yani denizaltının esas yönüne doğru dönmeye çalışan geminin lambasına şamandıranın teli takılmıştır ve bu tel, geminin hareketi esnasında kopar: kimsenin yerini bilmediği Dumlupınar’la iletişim kurmayı sağlayan tek kaynak böylece kaybedilmiştir. Kopup giden şamandıranın arkasından bakakalan Suat Tezcan’ın şunları söylediği iddia edilir:
“Artık konuşabilirsiniz. Artık türkü söyleyebilir, hatta sigara içebilirsiniz. Vatan sağ olsun.(“Biz” Tarih Aşkına: Dumlupınar Denizaltısı)
Dumlupınar’la İlişkili Bir Rivayet
Doğru olup olmadığı bilinmemekle birlikte; Dumlupınar denizaltısı ile ilişkili olan bir hikâye daha günümüze kadar anlatılagelmiştir. Rivayet odur ki: Görevi başına yeni geçmiş, nişanlı bir astsubay vardır. Denizci olduğundan uzun süreler boyunca evinden uzakta kalan astsubayın görev aldığı gemiler zaman zaman Gelibolu’dan geçer; astsubayın nişanlısı da Gelibolu’da yaşamaktadır. Bunu iletişim kurmaları için bir fırsat olarak gören astsubay; nişanlısına Mors alfabesini anlatan bir kitap ve fener hediye eder, ondan bu alfabeyi öğrenmesini ister. Böylece astsubay Gelibolu denizinden geçiş zamanlarını mektupla nişanlısına bildirecek ve iki sevgili birbirlerine mesaj gönderebilecektir. Astsubayın bu isteği üzerine nişanlısı mors alfabesini öğrenir ve mektuplarında belirttiği sefer dönemlerinde birbirleriyle mesajlaşırlar. Feneriyle “seni seviyorum” mesajı gönderen kız, karşılığında “ben de seni seviyorum” mesajı alır.

İki sevgili arasındaki bu mesajlaşma askerler arasında kulaktan kulağa yayılmaya başlamış ve efsaneleşmiştir. Bu olaya gözleriyle görmeyen askerler onun gerçek olup olmadığını merak ediyor, ilgili bir şekilde tanıklık etmek için çabalıyordur. Takvimler 4 Nisan’ı gösterdiğinde, yani Dumlupınar denizaltı faciasının gerçekleştiği gün, tam da mürettebatı kurtarmaya dair tüm umutların söndüğü sırada kıyıdan mesaj gönderildiği fark edilir. Efsaneyi bilen askerler güverteye sıralanırlar, gördükleri karşısında adeta dilleri tutulmuştur. Kıyıdan gerçekten de Mors alfabesiyle “seni seviyorum” mesajı gönderilmektedir.Ancak çok acı bir durum söz konusudur: Bu mesajın ulaşması gereken genç astsubay Çanakkale sularının derinliklerinde, Dumlupınar’ın içinde mahsur kalmıştır.
I. İnönü mürettebatı içinden sesler yükselir, askerler nasıl cevap vereceklerini sorarlar. Denizaltının komutanı askerlerden birine dönerek ışıldağın başına geçmesini ve nasıl cevap vermesi gerektiğini söyler: “Sonsuza kadar.”
Dumlupınar Faciası ve “Ah Bir Ataş Ver” Türküsü
Hakkında birçok efsane bulunan Dumlupınar faciası, Ah Bir Ataş Ver türküsü ile bağdaştırılmıştır. Zaman içinde türkünün akla getirdiği olay, sanki onun hakkında yazılmış gibi Dumlupınar kazası olmuştur. Peki aslında bu kazadan önce yazıldığı kesin olan bu türkü, bu olayla nasıl bu kadar iç içe geçmişti?
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği Yanık olur anaların yüreği”Suat Tezcan’ın denizaltından kopan şamandıra arkasından bakarken kurduğu cümlelerden bahsetmiştik. Gazeteci Orhan Birgit; Tezcan’ın bu cümleleri, şamandıra üzerinden Dumlupınar’daki Selami Özben ile konuştuğu sırada, bir askerden gelen “Buraya kadarmış kumandan. Birer cigara yakalım mı?” sorusu üzerine kurduğunu öne sürmüştür. Bu iddianın ardından Jülide Gülizar şamandıra hattından ülkenin, denizaltındaki askerlerin ağzından bu türküyü dinlediğini söylemiştir. Ancak bu tabii ki mümkün değildi çünkü hat zaten kopmuştu ve mürettebatın kurtarılamama sebebi buydu. Birgit bu kurmaca hakkında daha sonra şu ifadeleri kullanmıştır:
“O bildiri varlığını hemen her 4 Nisan’da yeniden anımsatan masum fakat o gün için gerekli bir yalanı içerecekti. Denizaltıda kalan seksen bir şehidimiz adına Astsubay Selami’nin adı bilinçaltımda öne çıktı. Nara Burnu’ndaki denizin altından gelen sesin sahibi olarak, Barbaros’un çocuklarının son sözlerinin ‘vatan sağ olsun’ olduğunu, telefonla konuşmanın daha sonra mümkün olmadığını kâğıtlara döktüm.” (“Dumlupınar Faciası ve Ah Bir Ataş Ver Türküsü Hakkında Yanlış Aktarımlar“)

Kaynakça
- ” “Biz” Tarih Aşkına: Dumlupınar Denizaltısı”. Youtube, Muğla TV. 7 Nisan 2021. Erişim Tarihi: 05.09.2023
- Arslan, Burhan. “Dumlupınar Denizaltı Faciası (4 Nisan 1953)”. Türk Yurdu Dergisi. Mart 2015.
- “Tarihin Tozlu Sayfalarından; 4 Nisan Dumlupınar Faciası”. Kıbrıs Türk Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma. Erişim Tarihi: 05.09.2023. Web
- “Dumlupınar Faciası ve “Ah Bir Ataş Ver” Türküsü Hakkında Yanlış Aktarımlar”. Malumatfuruş, 7 Nisan 2022. ah-bir-atas-ver-turkusunun-hikayesi. Erişim Tarihi: 05.09.2023. Web
- Öne Çıkan Görsel: Web.
Dumlu, her zaman kalbimi paramparça eden hikayelerden biridir, tıpkı diğerler gibi. Emeğine, kalemine sağlık. ❤️
Teşekkür ederim Aycan 🙏🏻🤍