Drive My Car İncelemesi: Çehov’un Yabancılaşma Etkisi

”Herhangi birimiz bir başkasını tam olarak anlayabilir miyiz, onları ne kadar sevsek de?”

Film, 74. Cannes Film Festivali‘nde FIPRESCİ ve Senaryo ödüllerini kazandı. Haruki Murakami‘nin Kadınsız Erkekler adlı öykü kitabından sinemaya uyarlandı. Öykünün adı filmin ismiyle aynı: ”Drive My Car.”

Türkçeye çevrilmiş kitabında 36 sayfalık bir kısa öykü olarak okuyucuya sunulan hikayeden 3 saat süren bir film yapılmış. Filmin yönetmenliğini Ryusuke Hamaguchi yaptı. Senaryosunu da Takamasa Oe ile birlikte yazdılar. Geçenlerde açıklanan Oscar adayları arasında da  En İyi Film, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Uluslararası Film ve En İyi Yönetmen olmak üzere çok önemli 4 ödüle aday gösterildi. Film Japonya‘nın Oscar adayı olarak yarışmaya dahil oldu.

Başrollerinde Hidetoşi Nişijima, Tôko Miura, Reika Kirishima, Masaki Okada, Sonia Yuan gibi başarılı oyuncular yer alıyor.

Son birkaç yılda çehresi değişen Akademi üyelerinin ne yapacağı belli olmaz, ancak Drive My Car 2021’in en iyi filmlerinden biri diyebiliriz.

Bir Parasite durumu yaşanır mı, emin değiliz. Yaşanması muhtemel mi? Evet.

Filmde, Ashgar Farhadi‘nin Oscar ödüllü The Salesman filminin yolundan gidilmiş. Orada Arthur Miller’ın Satıcı’nın Ölümü oyununun uyarlamasıyla iç içe geçen bir hikaye izlemiştik. Drive My Car‘da da Anton Çehov’un Vanya Dayı oyununun uyarlamasıyla iç içe geçen bir hikaye söz konusu. Bu tarz anlatım yoluna gitmek de filmin hikayesini derinleştiren, filme anlam katan bir yol diyebiliriz.

Drive My Car Konusu

Film adını Beatles‘ın ”Drive My Car” adlı şarkısından alıyor. ”Şoförüm Olabilirsin” anlamına geliyor. Film tek bir zaman diliminde geçmiyor. Bir olay yaşanıyor ve sonra üstünden iki yıl geçiyor ve iki yılın devamında yaşanan belirsiz, ancak çok uzun olmayan bir zaman aralığı anlatılıyor.

Filmin isminden de anlaşılacağı üzere, hikayenin büyük bir kısmı şoförü Misaki ve hikayenin merkezindeki isim olan Kafuku arasında geçiyor.

Kafuku (Hidetoshi Nishijima) bir aktör ve tiyatro yönetmenidir. Karısı Oto (Reika Kirishima) dizi yazarıdır. Geçmişte yaşanan ve hayatlarını değiştiren bir olay yaşamışlardır. Kafuku’nun geçen yirmi yılda karısını hep çok sevdiği ve mutlu olduklarını düşündükleri bir hayatı olmuştur, ancak kadın o trajik olaydan sonra kocasını belli dönemlerde aldatarak hayatına devam etmiştir. Kafuku bunun farkında olmasına rağmen, bildiğini belli etmeden, oyunculuğunun verdiği avantajla rol yaparak bir hayat sürmüşlerdir. Karısının ona olan sevgisinden şüphesi yoktur.

Bir gün eve döndüğünde karısını baygın şekilde bulur ve sahnenin devamında karısı ölür. Sonra kırmızı Saab marka arabasıyla yolculuk ederken filmin jenerik yazıları akmaya başlar. Bu asıl filmin şimdiden sonra başladığının işaretidir.

Hikaye iki yıl sonrasında devam eder. Kafuku bir tiyatroyu yönetmek amacıyla Hiroşima‘ya gider. Eskiden beri oynadığı Anton Çehov’un ünlü eseri Vanya Dayı’yı sahneleyecektir. Farklı dillerde oynayan oyuncularla bir tiyatro gösterisi hazırlayacaktır. Aralarında İngilizce, Korece, Japonca ve hatta işaret dili konuşan oyuncular vardır.

Seçmelerde karısının onu aldattığı son adam ve sonradan gözden düşmüş genç bir aktör olan Takatsuki’yle aradan geçen iki yıldan sonra tekrar karşılaşırlar. Takatsuki farklı bir rol için başvurmasına rağmen Vanya Dayı rolü için seçilir. Aktör rolden memnun değildir, ancak kabul eder. Bu Kafuku’nun basitçe intikam alma şeklidir de diyebiliriz. Bütün intikamların büyük olması gerekmez sonuçta.

Tiyatro için çalıştığı ekibin ona atadığı şoförle olan diyalogları da her gün tiyatroya gidip dönerken kuvvetlenir. Yolda ise karısının onun için kaydettiği teybi dinleyerek Vanya Dayı rolü için pratik yapıyordur.

Misaki sade genç bir kız olarak karşımıza çıkıyor. Makyaj yapmak ya da süslü kıyafetlerle pek ilgilenmiyor, ancak işini iyi yapıyor. 23 yaşındaki Misaki’yle 47 yaşındaki Kafuku arasında duygusal bir bağ gelişiyor. Bu bağ öyle romantik bir ilişkiye evrilecek türden bir bağ değil. Yaşasa onun yaşında bir kızı olabilecek Kafuku, hayatında hissettiği yas, eksiklik, bağ kuramama gibi yaşamın olağan getirilerini Misaki’yle paylaşıyor. Misaki de daha ergen yaşında evinden ayrılıp, yolun onu götürdüğü yere kadar gidip, arabası bozulunca Hiroşima’da zor şartlarda yaşamaya çalışan bir kız. Ancak geçmişlerinde yaşadıkları, bu iki insanı birbirine bağlayacak kuvvetli nedenler veriyor.

Filmin büyük bir kısmı tiyatro provasında, karakterler arasındaki gerilimi yansıtmakta kullanan derinlikli bir dramayla ve yolda geçiyor.

Filmdeki en güzel şeylerden biri Oto’nun ağzından dinlediğimiz hikayelerdi. Ancak Oto’nun bu ilhama sahip olması için öncelikle cinsel doyuma ulaşması gerekiyor. Yazdığı birbirinden şahane hikayeye bu şekilde sahip olabiliyor. Kafuku, Oto’nun ona anlattığı bir hikayenin devamı olduğunu da birbirlerine karşı saygıyla, ancak kartlarını açık şekilde oynadıkları bir diyalog sırasında Takatsuki’den öğreniyor. Bu hikayenin devamının olması Kafuku’yu hem üzüyor hem de kısmen de olsa rahatlatıyor.

Misaki’nin köyüne yaptıkları yolculuğun sonunda yaşadıkları itiraf anları ve suçlarından, pişmanlıklarından arınmaları incelikli şekilde anlatılmış ve izleyici için varoluşsal detaylar arasında kaybolmak gibi anlamlı bir mizansen sergileniyor.

”Sen anneni öldürdün, ben de karımı.”

Yönetmen, bizlere yaşamın doğasını, geride bıraktıklarımızı, zamanın ruhunu iliklerimize kadar hissettiren, ölümü ve kaybı hatırlatan bir film izlettiriyor.

Öyle bir filmdi ki, Çehov’un da söylediği gibi: ”Neredeyse, neden yaşadığımızı anlayacaktık.”

”Sen anneni öldürdün, ben de karımı.” cümlesiyle gelen kabullenmenin arınmaya giden yoldaki son adımı atılıyor. Kırmızı renk Saab marka arabanın arkasından bakıyoruz. Geçmiş acılarından, yaslarından kurtulan iki insanın aydınlanmasına şahitlik ediyoruz.

Filmin genel konusu Murakami’nin öyküsünün dışına taşmamış, ancak yönetmenin eklediği yeni detaylarla, zaten güzel olan bir hikayeyi bir yolculuk filmine dönüştürmüş. Bu yolculuk insanın içine yaptığı, kendini aradığı, geçmişi tüm çıplaklığıyla resmettiği, suçlarını itiraf ettiği, yaşarken ölmenin mümkün olduğu, ancak hayatın devam ettiği gerçeğini; yaşamın tüm dinginliği ve sertlikleriyle anlamamızı sağlayan bir film olmuş. Filmin finali öyküden bağımsız şekilde bitirilmiş. Kötü de olmamış. Bütün o karamsar düşüncelerin ağırlığında umut verir nitelikteydi.

Hikayelerin acı tatlar bıraktığı diller, hasarlı zihinler, yasla şekillenmiş hayatlara dair bir iç döküş filmi. Çehov’un Vanya Dayı adlı eserinden kesitler dinlediğimiz ve izlediğimiz, bu insan olmanın dayanılmaz yüklerini üstümüzde hissettiğimiz üç saatin sonunda düşünmekten ve anlamaya çalışmaktan yorgun düşmüş bedenlerimizle sinema salonundan ayrılıyoruz.

Çehov’un Vanya Dayı oyunundan fikirlerle donatılan film, ana fikrini de yine Çehov aracılığıyla sunuyor. Vanya Dayı özelinde, Çehov’un yabancılaştırıcı tavrı filme hakim anlayışken, son sahnelerden birinde Kafuku ve Misaki arasında yaşanan, birbirlerinin yaralarını iyileştirmeye çabalayan sarılma sahnesi filmin geneline hakim olan o yabancılaşmayı yerle bir ediyor. Nihayetinde insan kazanıyor.

Birini gerçekten anlamak istiyorsan, tek seçeneğin kendine doğrudan ve derinden bakmaktır.

Ne diyor film: ‘Hayatta kalanlar ölenleri düşünmekten kendini alamıyor. Yaşamaya devam etmeliyiz.”

Travmaları hayatları boyunca omuzlarında taşımak zorunda kalanları özgür bıraksın bu film.

Oscar yarışında başarılar dileriz.

Kaynak:

Görsel: MUBI, Orta Koltuk

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks