Edebiyat tarihinin en ikonik gotik edebiyat hikayelerinden olan Bram Stoker‘dan “Dracula” ve Mary Shelley‘den “Frankenstein”, nesiller boyunca okuyucuların ilgisini çekmiş, popüler kültürde iz bırakmıştır. Olağandışı olayların, yasak olanın cazibesini ve iyi ile kötünün çatışmasını sergilemesi açısından bu eserlerin yakından incelendiğinde birçok yönden yakın olduğu gözlemlenebilir. Gelin beraber inceleyelim!
Anlatım Şekli
İki romanda da anlatım şekli birbirinden farklı gibi görünse de, benzerlikler de bulundurmaktadır. “Dracula” romanında anlatım şekli mektuplar, günlükler ve telgraflardan oluşur. Roman boyunca birden fazla karakterin gözünden, birinci şahıs bakış açısı kullanılmaktadır. Her karakter yaşadıklarını aktarırken birbirleriyle bağlantılı deneyimler yaşarlar. “Frankenstein” romanında da anlatıcı birkaç kişi arasında değişir ve kimi zaman mektup halinde birinci şahıs bakış açısıyla anlatılır. Bu nedenle hikayede olaylara bakış açısı da değişiklik gösterir. İki romanda da mektup kullanımı ortak bir noktadır. Ancak Dracula’da gizemli olaylar ile Kont Dracula‘nın bağlantısı, kendi bakış açısından alınamazken, Frankenstein’da Victor Frankenstein ve canavarının yaşadıkları olaylardaki deneyimleri ve hisleri kendi bakış açılarından alınır ve farklılık gösterdiği görülür.
Gotik Elementler
“Dracula” ve “Frankenstein”, gerilim, dehşet, ölüm, romantizm, gizemli olaylar, karanlık atmosfer, doğaüstü unsurlar gibi temaları kullanarak gotik elementler içerir. Dracula’da, karakterlerin deneyimlediği dehşet verici ve esrarengiz olayları doğrudan okumak yerine günlük ve mektup şeklinde okumak, okuyucuyu Dracula‘nın gizemli ve karanlık atmosferine daha da çekerken, merak ve şüpheyi de sürdürür. Ayrıca, Dracula‘nın kasvetli, karanlık şatosu da romanın gotikliğini açıkça gösterir. Frankenstein‘da ise, insan ve hayvan parçalarının doğaüstü bir şekilde birleştirilerek canlandırılan canavar, kasvetli ve karanlık ortamlar, şimşekler ve canavarın romantik bir eş istemesi, romanı gotik edebiyatın bir parçası yapan unsurlar arasındadır.
Doğaüstü Karakterlerde İnsani Duygular
İki romanda doğaüstü yollarla var olan ‘canavar‘ karakter bulunur. Canavarlar tam anlamıyla farkındalık kazanmamış olup, arzuladığı şeyin peşinden giderler. Dracula‘nın vampir olması ve Victor Frankenstein‘ın canlandırdığı yaratık, hem insanlar tarafından bir ‘canavar’ olarak adlandırılıyor hem de bu canavar tanımına uyar. Dracula, yazıldığı 19. yüzyıl döneminde güçlü olan İngiltere nihai amaç olmak üzere, Transilvanya ve çevresinden başlayarak dünyaya vampirliği yaymak ister. Gösterdiği kendi türü açısından yalnızlık hissetmek, ve kana susamış bir şekilde dünyayı işgal etmek için açgözlü olmak, insan doğasının bir parçasıdır. Frankenstein‘ın yaratığı ise canavar görünümlü ancak yeni doğmuş bir bebek gibidir. Görünüşü yüzünden terk edilir, dışlanır ve yargılanır. Bunların sonucunda yalnızlık, üzüntü, öfke gibi duygular hisseder ancak bu duyguları tam olarak anlamaz. Bu duygulardan kurtulmak ve yaratıcısından intikam almak ister. İnsan olmamalarına rağmen iki eserin iki doğaüstü ana karakterinde de insani duygular görülebilir.
Ahlaki Ders
Çoğu hikayede çıkarılacak bir ders olur. “Dracula” ve “Frankenstein” romanlarında çıkarılan ders, Dracula için ‘iyi’ ve ‘kötü’ olurken, Frankenstein için ‘doğru’ ve ‘yanlış’ şeklinde ahlaki bir yöndedir. Dracula‘da Hristiyan inancına göre iyilik ve kötülük ön plana çıkar. Dracula sivri dişleri olan; kana susamış, insanları kendisi gibi doğal olmayan yola çekip yozlaştırmaya çalışan şeytani bir varlık gibi gösterilir. Bu kötü tarafı temsil eden doğadışı varlığa iyi bir insan olup diğer insanlarla yardımlaşarak ve iyi Hristiyan olup bu varlığa karşı gelerek, onu alt etmek için kutsal su, haç sembolleri gibi dini araçlar kullanılır. Frankenstein‘da ise davranış biçimi olarak doğru ve yanlış ön plana çıkar. En başta bilim adamı Victor Frankenstein‘ın bir hayat canlandırarak tanrıyı oynamak istemesinin sonucunda bir varlık canlandırabilmesi ancak bu varlığın görünümünü çirkin bularak onu terk etmesi yanlış bir davranıştır çünkü sebep olduğu sorundan ve kendi sorumluluğundan kaçar. Victor Frankenstein’ın terkinden sonra yaratık üzülür ve yalnızlık çeker ve intikam almak için Victor’ın yakınlarını öldürmeye başlar. İntikam istemek ve öldürmek de yanlış bir davranıştır. Buna ek olarak, Victor’ın yaratığı toplum tarafından da dışlanır. Bunun yerine onu farklı olduğu için yargılamamak doğru olandır. Buna karşın, yaratığın tanıştığı De Lacey ailesindeki kör adam, yaratığı göremediği için ona şefkat ve empati ile yaklaşır. Bu davranış, doğru olmaktan öte, toplumun iç güzellik yerine dış güzelliğe daha çok önem verdiğini ve sosyal değerlerin değiştiğini gösterir.
Kadınların Rolü
Kadınlar, feminizmin temelleri atılana kadar tarih boyunca doğaları gereği şefkatli, yardıma muhtaç, duygusal, narin ve anne sevgisiyle dolu olarak görülmüş ve toplumsal cinsiyete dayalı stereotiplerin desteklenmesine yardımcı olmuştur. “Dracula” ve “Frankenstein”da kadınlar bu stereotiplere uygun olarak tasvir edilmiştir. Frankenstein‘da Victor Frankenstein’ın nişanlısı Elizabeth Lavenza; güzel, kibar, pasif, sadık ve ailesine bakım veren domestik bir karakter olarak döneminin tipik ve ideal kadını olarak gösterilmiştir. Ayrıca, Frankenstein ailesinde hizmetçi olan Justine Moritz, zeki; nazik ve minnettar olarak tanımlanmıştır, ancak yaratık intikam için Victor‘ın kardeşi William Frankenstein‘ı öldürdükten sonra suçu Justine’in üzerine atmış ve Justine’in idam edilmesine yol açmıştır. Bu, dönemin ataerkil toplumunda kadınların ne kadar savunmasız, zayıf ve pasif olduğunu göstermiştir. Buna karşın, Dracula‘da ana kadın karakter Mina Harker, bu stereotipe meydan okuyan feminist bir karakterken arkadaşı Lucy Westenra stereotipe uymaktadır. Lucy Westenra, çekici ve saf bir kadın olarak tasvir edilmiş ve kendini koruyamayan, zayıf bir kadın olarak romanda Dracula’ya kurban giden ilk kişidir. Buna karşın, Mina Harker kendine güvenen; akıllı, merhametli bir kadındır ve Dracula’ya karşı verilen mücadelede aktif olarak yer almaktadır. Kendine özgü, bağımsız karakteriyle özellikle döneminin Viktorya kadınlarına meydan okumuştur.
Kaynakça: