Dostoyevski’nin romanları; 19. yüzyıl romanının bazı karakteristik özelliklerini göstermekle beraber roman tekniğiyle modernist edebiyatın ilk izlerini taşımasıyla devrin edebiyat anlayışına yeni bir soluk getirmiştir. Aslında keskin bir Slav milliyetçisi olan Dostoyevski’nin kendi yaşadığı devri ve coğrafyayı esas alarak kurguladığı, dönemin Rusya’sındaki siyasi olaylar ve toplumsal sorunlardan yola çıkarak yazdığı romanları, hem edebi hem de felsefi açıdan 19. yüzyıl Rus edebiyatının sınırlarını aşmıştır. Rusya’da çoğunluğu Petersburg’da geçen romanlarının her devirde dünyanın farklı yerlerinde muhatabını bulmaya ve farklı alanlardan okundukça yeni yönleri keşfedilmeye devam etmesi onun başarısıdır.
Yazar; henüz dünyada modernist eserlerin verilmediği bir dönemde, yüzyılın sonunda çizilecek modern karakterlerin habercisi olarak şehirli yalnız insanın kendisiyle, Tanrı’yla ve toplumla yaşadığı sorunları farklı anlatım teknikleriyle edebiyata aktarmış böylelikle modernist edebiyatın öncülerinden kabul edilmiştir. Eserleri insan psikolojisinin karanlık yönlerine ve trajik anlarına ışık tutar biçimdedir. Hayatı boyunca çektiği acıları ve sürgün deneyiminden elde ettiklerini yansıtmayı amaçlar. Histerik kişilerin duygularını betimler ve toplum içinde var olduğunun farkında olmadığımız, kabul edilen normların dışında kalan bireylerin iç dünyalarını gözler önüne serer. Dostoyevski’nin hayatı boyunca geçirdiği zihinsel dönüşüm, edebi verimlerine nüfuz eden felsefi düşüncesini şekillendirmiştir.
Dostoyevski’nin “Öteki” Romanı
Öteki adlı eser, 1800’lerin Rusya’sının Başkenti Petersburg’da geçmektedir. Eserin baş kahramanı Bay Golyadkin; uşağı ve şehrin iyi bir semtinde evi olmasına karşın, içindeki nedenini bilemediği korkuyu aşamamaktadır. Davet edilmemiş olsa da, içeri kabul edileceğinden emin olarak gittiği üst sınıfa ait bir davette, evden kovulunca soğuk ve yağışlı bir gecede Petersburg sokaklarında yıkılmış biçimde dolaşırken rastladığı yabancının, giderek hayatına öteki olarak girişine şahit olacaktır. Kısa süre sonra da küçük Bay Golyadkin-büyük Bay Golyadkin diyalektiği, soluksuz biçimde devinimine başlar.
Yaşam, küçük Bay Golyadkin için çok büyük zorluklarla başlamıştır: Bir il merkezinde devlet dairesinde çalışıyor iken haksızlığa uğraması sonrasında işinden olarak Petersburg’a yürüyerek gelen, burada uzun süre iş arayıp bulamayan, aç susuz kalan küçük Bay Golyadkin, büyük Bay Golyadkin’in o önemli toplantıya alınmayarak kapıdan kovulduğu, felaket beklentisinin zirveye çıktığı günün ertesinde işe başlayan, sonsözde söylendiği gibi, yüzleşilmek istenmeyen, bastırılmış bir kişilik parçası değildir; tersine öznenin kurtulmak istediği bir toplumsal kimliktir. Kafasında oluşturduğu karakter ile toplumun ondan beklediği tüm özelliklere sahip bir öteki oluşturmuştur, aslında toplumdur. Golyadkin içerisinde var olduğu sınıfı korumak ve yükselmek için karşılaması beklenen tüm özellikleri kafasındaki öteki karakter ile özdeşleştirmiştir. Öteki, Golyadkin’den farklı olarak toplumun alt ve üst kesimi ile diyalog ve iyi ilişkiler kuran, toplumun önemsediği şeyleri önemseyen ve uyum sağlayan bir karakterdir.

19. yüzyılda güçlü bir aristokrasi sınıfına sahip olan Rusya’da, Yakov Petroviç Golyadkin ait olduğu sınıfın kendisine sağladığı konumdan hoşnut değildir. Toplumsal düzen, simgesel, yani küçük Bay Golyadkin’i karın tokluğuna çalışarak, başkasının evinde pansiyoner olarak kalmaya mahkum etmiştir. O dönem Rusya’sı, başlıca aristokrat sınıfından oluşan bir üst sınıfın kuralları koyduğu bir toplumsal düzende yaşamaktadır. Bu toplumun simgeselliğinin yarattığı gerçeklikte sadece küçük Bay Golyadkin’e yer vardır. İşte bu rol Yakov Petroviç’e yetmez, üst sınıfa ait bir rol yaratarak bu imgesel rol sanki gerçek kimliğiymiş gibi yaşama çabasına girer. Diğer bir deyişle simgesel düzenin, toplumun değer yargılarını ifade eden toplumsal “Öteki”si reddedilerek kilit altına alınmıştır. Bay Golyadkin için maskesiz yaşamak mümkün olmayacak ve ısrarla takmak istediği büyük Bay Golyadkin maskesi, içinde bulunduğu toplumun yasasını temsil eden üst sınıflar tarafından kabul görmeyerek toplumdan dışlanacaktır.
“Varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden Sartre’da öteki, dünyayı algılayışımızı donuklaştıran, kavrayışımızı zorlaştıran, bir başkasının olumsuz bakışı olarak kullanılır. Öteki, benim varlığımı, varoluşumu çalandır. Birey kendine ait bir dünya kurar, onu oluşturur ve dünyaya o kurduğu pencereden bakar. Buraya kadar her şey normaldir. Fakat birden öteki sahneye girer ve tüm yapı bir anda dağılır, bozulur. Bu noktadan sonra bana ait bütün sıfatlar, ötekine göre belirlenmeye başlar.”
– Heteroseksizim ve Ötekileştirme Eleştirisi
Golyadkin öteki nevrozuna yenik düşmüş kendisine tıpatıp benzeyen fakat bütün iyi özellikleri içerisinde barındıran bir üst kimlik yaratmıştır. Hikâye boyunca devam eden Goladkin’lerin mücadelesi aslında parçalanmış bilincin kurduğu dünyada roman kahramanımızın benliği ve üst benliği arasında sürüp giden mücadeledir. Yazıldığı yıllarda literatürde olmayan ve yıllar sonra keşfedilen “paranoid şizofreni” hastalığının işlendiği roman başlarda psikolojik bir eser olduğunu düşündürse de derinlerinde dönemin toplumsal yapısını, birey ve devlet ilişkilerini de içermektedir. Bu yönüyle Çarlık Rusya’sına dair önemli bir birey-toplum-devlet ilişkisi perspektifi sunmaktadır.
Dostoyevski’nin Sanatında Ötekileşme Sorunsalı
Ötekileşme sorununun insanın varoluşuyla yakından bir münasebete sahip olması ve öteki ben yapısının bir gizem teşkil etmesi pek çok yazarın bu konuya yönelmesine neden olmuş dünya edebiyatında yer edinmiş ve klasikler arasında ilk akla gelen isimlerden biri olan Dostoyevski de sanatsal yaratıcılığının başından sonuna kadar ötekileşmeyi eserleri dâhilinde ele almıştır. “Öteki ben” (Двойник) adlı uzun öykü, yazarın “ötekileşme” sorunsalını en belirgin şekilde ele aldığı ilk eseridir. Eserin ana kahramanı Golyadkin; Dostoyevski’nin sanat yaşamı sürecinde farklı kimliklere bürünmüş, çeşitli konumlarda yer almış, yazarın diğer roman kahramanları arasında bazen mitolojik, bazen poetik, bazen de psikolojik bir “öteki ben” olarak varlığını sürdürmüştür.
Dostoyevski sanatının önemli parçası, en etkili niteliklerinden biri ötekileşme ya da öteki ben temasıdır. Bu tema ile gerek Rus yaşamanın ve kültürünün gerekse birçok farklı olgunun Rus olma özelliği açık bir şekilde ortaya çıkar. Realist akımın romantik yazarının estetik özellikleri çoğunlukla bu tema ile açıklanır. Ötekileşme temasının tipik örneklerine romantizm döneminde rastlanır ve yazarın sayfalarında da bu tema romantizm arka planlı olarak yer alır. Romantizmin sanat anlayışını özümseyerek ve bu yaklaşımında özgün romantik ruhu koruyarak Dostoyevski, eserlerinde romantik yalan ile romansal hakikatin çetin mücadelesinin açık bir resmini sunar. Bir başka ifadeyle ‘romantik yalan ve romansal hakikat’ , ‘ötekileşme’ temasının özgün ifadesini bulduğu Dostoyevski eserlerinde son derece gerilimli bir denge çizgisi izler.
Ötekileşme teması Dostoyevski’nin sanatında parlak bir fikir olarak Öteki eserinde ilk kez ortaya konulmuş, Karamazov Kardeşler’de tamlığa ulaşmıştır. Dostoyevski tarafından sanatının başlangıç yıllarında ortaya koyulan ötekileşme ve öteki ben problemi, insan gizemini çözmeyi yani edebiyatın temel problemlerinden biri olan kişilik/benlik meselesini sanatsal açıdan ifade etmeyi amaçlar. İnsan kültürünün genişlemesi ve buna bağlı olarak estetik kriterlerin/değerlerin değişmesi ötekileşme probleminin çok yönlü bir gelişim göstermesine neden olmuştur.
Dostoyevski sanatında öteki ben nitelikli karakterlerin prototipi olarak kabul edilen genç Golyadkin; Ecinniler‘de, Delikanlı‘da, dolaylı da olsa Suç ve Ceza‘nın Raskolnikov’unda da karşımıza çıkaracağı bir sorunsalın; kişilerin, özdeşliğini arayan, onu kurmaya çalışan yarılmış tiplerin ilk örneklerindendir. Dostoyevski bu romanda, Kafka’ da da görülen, bireyin dünyasını içten dışa, bilinç açısından kurma tekniğinin de en yetkin örneklerinden birini sunar.
“Özgürlük yolu insanı kötülüğün yollarına getirmiştir. Kötülüğün yoluyla insanı böler. Dostoyevski bölünmenin tasviri konusunda dahiyane bir ustadır. Onun gerçek keşfi, psikologları ve psikiyatrları etkileyen keşfi buradadır. Büyük sanatçı uzmanlardan çok daha fazla şeyi, çok daha önce keşfetmiştir. Sınırsız ve boş özgürlük, başına buyruk, hayır getirmeyen ve Tanrısız özgürlüğe dönüşen özgürlük seçme eylemini gerçekleştiremez, ters yönlere savrulur. Bu yüzden insan bölünür, onda iki ‘ben’ oluşur, kişilik parçalanır. Dostoyevski’nin bütün kahramanları, Raskolnikov, Stavrogin, Versilov, İvan Karamazov, hep bu tür bölünmüş, parçalanmış insanlardır. Kişiliğin bütünlüğünü kaybederler, bir tür ikili bir yaşam sürerler. Bölünmenin sınırında insanın diğer ‘ben’i, onun iç kötülüğü şeytan olarak ayrılır ve kişileşir.”
Bu bağlamda, Dostoyevski’nin bütün yapıtlarını açıklayan eserin, Öteki olduğu söylenebilir: Öteki, bir şeytan gibi, sebepsiz yere Bay Golyadkin’ e, yani kendisine eziyet eder; Sartre, bu durumu, kesin bir şekilde dile getirecektir: “Cehennem başkalarıdır.” Cehennem; insanın içindeki, insanın zihninin içinde, kendi beninin ölçütü, yargıcı, amiri, uşağı, bütün bir toplumu olarak var olan ikizler, doppelgiinger‘lar ve kopyalardır, başkalarıdır. Varoluşun temel sorunu, onları denetleyebilmek, onlara egemen olmaktır; ancak bu şekilde kişi kendisi için bir bütünlük elde edebilir. Tersi durumda kaygı, endişe, korku başlar.
Sigmund Freud’un bir sözüyle noktalayabiliriz; “Uygarlığın bedeli nevrozlardır.”
Kaynakça:
- Öteki Ben Adlı Uzun Öyküsünden Karamazov Kardeşler Romanına Dostoyevski’nin Sanatında Ötekileşme Sorunsalı
- Dostoyevski’nin “Öteki” Romanı ve Lacan’ın Öteki Kavramı
- Ben’in Ötekiyle Savaşı: Öteki Filmi ve Kitabı Üzerine Eleştirel Bir Yazı




