Rus edebiyatının piri olan, sadece yaşadığı yüzyılı değil tüm çağları bütünleştiren, acılarıyla mücadele edip evrenselleşen bir yazar olan Dostoyevski’nin kitaplarını hangi sırayla okuyacağınızı sizler için sıraladık. Keyifli okumalar!
Dostoyevski Kimdir?
Dostoyevski 11 Kasım 1821 Moskova’da doğdu. İnsanın iç dünyasının yansıtan kitaplarıyla 20. yüzyılın sadece Rus halkını değil tüm insanlığı tehdit eden kötülükten, hapis hayatı yaşayan roman karakterleri yazdı. Bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklanıp idam edilmek üzereyken affedildi. Suç ve ceza kavramlarını bu olaylarla tanıyan Dostoyevski, işkenceye karşı başkaldırı konularını da romanlarında işledi. Rus gerçekçi romanlarına farklı bir boyut getiren Rus yazar bu sayede tanındı. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden yaşamanı yitiren ve Dünya edebiyatında en çok okunan kişi olarak unvan kazandı.
Dostoyevski’nin bir nevi kronolojik olarak sıraladığımız eserlerini nasıl okumamız gerektiğine bakalım.
1.) İnsancıklar
Dostoyevski’nin ilk kitabı olan İnsancıklar‘ını okurken Rus toplumunun gerçekçi yüzünü bu eserde göreceğiz.
Dostoyevski, toplumun acımasız kurallarına boyun eğmek istemeyen bir kıza duyduğu sevdayı, iç dünyasında yer edinen modern dünya kölelerini, bu romanda işlemiştir. Yoksulluk sınırını aştıktan sonra özgürlüğe erişen insanların yaşam mücadelesi uğruna neleri yitirip kazandığını basit, anlaşılır bir dille anlatır. Başlangıç için etkileyici bir roman niteliğindedir.
Bireysel olarak yaşanılan zorlukların, psikolojik ve maddi sıkıntılarla boğuşan karakterlerin bir çaba içerisinde olduğu, sevgi ile birlikte yoğurdukları acıma duygusunun yaşamda ne gibi sorunlara yol açtığını, aşkın toplum tarafından hoş karşılanmamasıyla iki aşık insanı mektuplaşmaya mecbur bırakan toplum baskısının yaşamda ne gibi izlere sebebiyet verdiğini tasvirlerle canlandıracaksınız.
“Çok iyiyim, içim de rahat ama nedense kendimi en iyi hissettiğim anlarda bile hüzünleniyorum.” (s.53)
2.) Beyaz Geceler
Beyaz Geceler, ismini yaz aylarında gündüzlerin neredeyse 19 saat yaşandığı Saint Petersburg‘da gökyüzünün tamamının parlak hale geldiği Rusya’dan almıştır. Şehirleri ve Rusya’nın o sokaklarında gezerken rastlanan dostluktan doğan bir aşk hikayesinin öyküsünü İnsancıklar’dan sonra okumak bize göre doğru bir karar olabilir.
Dostoyevski, kendi gibi bedbaht bir karakter yaratırken yalnızlığın hüznünü dramatik bir şekilde işleyip dört gecelik bir aşk hikayesini anlatır. Hayalperest bir gencin zihninin yanıltıcı tasarısının fedakarlık yapan karakterin benzerine ilk eserde de rastlarız. Karakterlerin kendileriyle çatıştıkları bir ruh dünyasına girip trajikomik olaylar zinciriyle okunmaya değer bir öykünün diline kapılıp gideceksiniz.
“Birini çok sevmenin bedeli bir daha kimseyi sevememektir.” (s.78)
3.) Yeraltından Notlar
Psikolojik aforizmalarıyla tanıştığımız karakterlerin, gerçek dünyadan kendisini tamamıyla soyutlayıp yeraltının ütopik evrenine dönen bir geri dönüş hikayesi okuyacağız.
İyileşmek gibi bir eylemin verdiği rasyonellik kavramının oluşturduğu kişiliğin karakter üzerinde varoluş sancıları yaşamasını, sancıların zihninde gitgide derin acılar açmasıyla ortaya çıkan iç çatışmaları kaleme almıştır. Kendi yarattığı yeraltından çıkmak istese de çıkamadığını felsefi bir yaklaşımla okuruz. Bu yaklaşım sayesinde kendi bilinçaltımızda bir yolculuğa çıkabiliriz. Yeraltından notları okuduktan sonra artık Dostoyevski’nin tam olarak iç dünyasına girmiş olacağız.
“Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.” (s.124)
4.) Suç ve Ceza

Sara hastalığına tutulmuş olan Dostoyevski’nin karakterlerinde de şizofreni, histeri gibi davranış bozukluklarını işlemesini, ruhunun ahlaki problemleriyle çelişmesini, suçun onu acı çeken bir mahluka nasıl dönüştürdüğünü bu romanda okuyacaksınız.
Raskolnikov’un kafasının içindeki karmaşık düşünceleri onu korkunç eylemlerin rastlantısına sürükleyecektir. Baskıcı bir düzenin halkı yoksullaştırmasıyla işlediği cinayetin beraberinde getirdiği pişmanlık duygusu, karakterin yarattığı ahlaksal bozuklukları bir solukta okuyacak olup yazarın ruhsal çözümlemeleri nasıl işlediğini iyice kavramış olacaksınız.
“Kendi planlarımızı yapıyorduk ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk..” (s.231)
5.) Kumarbaz

Kumar borcunu ödeyebilmek için kendisinden esinlenerek yazdığı bu roman, parasızlıkla mücadele etmenin yol açtığı yolsuzlukları anlatmaktadır. Kumar tutkusuyla çaresizlik duygusunun yarattığı başarısızlığın otobiyografik hikayesini okuyarak yazarın iç dünyasını yakından tanıyacaksınız.
Toplum sayesinde büründüğümüz rollerin yarattığı ıstırapları, günahları, kaygıları ve arzuların dönüştürdüğü kişiyi, tutkuyla harmanlanan saplantının nasıl kölesi olunur onu okuyacağız.
“… Eh, bilirsiniz işte, insanlar bir kaşık suda boğacakları bir kimseyle bile kimi zaman zorunlu ilişki kurarlar.”





