Dostoyevski mi Tolstoy mu? Edebiyatla biraz ilgiliyseniz bu sorunun cevabını mutlaka düşünmüşsünüz ve belki de bu konu üzerinde sanatsever arkadaşlarınızla uzun uzun tartışmışsınızdır bile. Tolstoy ve Dostoyevski Rus edebiyatının, dünya edebiyatı demek daha yerinde olacaktır, iki dev ismi. İkisi de çok okunan, herkesçe tanınan ve çok sevilen iki kıymetli yazar.
Her ikisi de 19. yüzyılda Rusya’da yaşamış bu iki çok ünü yazarın ikisinin de hayatı bambaşka mücadelelerle geçmiştir. Her iki yazar da kendi döneminde olduğu gibi bugün de diğer yazarlara ilham olmaktadır. İkisi de yaşamı derinlemesine sorgulayarak hayatı kendilerince anlamlandırmaya çalışmış, yaşadıkları çağın, ülkelerinin siyasi, sosyal ve edebî ikliminden etkilenmiş ancak bu durum her ikisinin de eserlerine farklı yansımıştır.
Bu yazımızda bu iki dev ismi çeşitli açılardan karşılaştıracağız.
1. Karakterler

Tolstoy’un karakterleri gerçek hayatın içinde sevinçleri ve hüzünleriyle vardır, günlük hayatın içinde görebileceğimiz derinlikli, toplumla bütünleşik karakterlerdir. Onlar aile kurar, savaşır, sever ve yaşlanırlar. Hatalarından ders alarak gelişirler. Örneğin; Tolstoy’un en ünlü eseri sayılan Savaş ve Barış‘ta Prens Andrei‘nin savaşın gereksizliğini anladıkça yaşadığı değişime şahit oluruz.
Dostoyevski’nin eserlerindeki karakterleri ise daha çok hayatın kıyısında, karanlıktan kalmış, oldukça derin, daha uçlarda yaşayan, yalnız karakterlerdir, ama Dostoyevski bu insanların içine bir miktar ümit serpiştirmeyi de unutmamıştır. Buna da bir baş yapıt olan Suç ve Ceza‘daki Raskolnikov‘u örnek gösterebiliriz. Karakterimiz toplumun dışında kalmış, toplum, ahlak ve suç üzerine derin felsefi sorgulamalar yapan, karanlık tarafları olan, yalnız, derinlikli bir karakterdir.
2. Hayata ve İnsanlara Olan Bakış Açıları

Dostoyevski yaşadığı zorlu hayatın doğal bir yansıması olarak hayata daha karanlık, daha felsefi ve daha sorgulayıcı bir yönden bakmıştır ama asla tam anlamıyla umutsuz bir yerden değil. Eserleri Tolstoy’a göre daha gerilimli ve çatışmalarla doludur, dini sorgulamalar yapar ve ahlaki ikilemlere değinir. Lev Tolstoy’un ise daha iyimser, sakin ve yapıcı olduğunu söyleyebiliriz. Daha hümanist ve idealist bir bakış açısıyla yoğurmuştur eserlerini.
Dostoyevski okurken bizi sarsar; hayatı, toplumu ve ahlak anlayışımızı bizi biraz rahatsız ederek ve insan ruhunun karanlıklarıyla yüzleştirerek sorgulatır. Tolstoy da bize çeşitli sorgulamalar yaptırır ancak bunu kendimizi daha güvende, huzurlu ve olumlu hissettirerek, bu sorgulamaları olaylarının içine yedirerek yapar.
3. Kullandıkları Temalar, Dil ve Üslupları

Her iki yazar da oldukça etkileyici, başarılı bir dil ve anlatıma sahiptir. Her ikisi de kullandıkları etkileyici, kusursuz dilleri sayesinde okuyucuyu eserlerinin içine hemen çeker. Dostoyevski‘nin eserlerine bakarsak eserleri felsefi tartışmalarla doludur. Sıklıkla içsel monologlara yer verilir. Olaylar kadar düşüncelere de önem verilir. Tolstoy’un eserleri ise betimlemelerle doludur. Anlatımları düşünceden çok olay merkezlidir, elbette Dostoyevski kadar olmasa da, düşünceler, içsel konuşmalar Tolstoy’un eserlerinde de karşımıza çıkar. Tolstoy romanları gerçekçi, oldukça detaylı ve çok sayıda karakterle örülüdür.
Tolstoy; daha çok aşk, aile, evlilik, savaş, barış, doğa, ahlak ve tarihi olaylar gibi temalarda yazarken, Dostoyevski insan psikolojisine, içsel çatışmalara, ahlaki ikilemlere, suç, ceza, inanç ve psikolojik temalara yer verir.
Elbette birinin diğerinden daha üstün olduğunu, birini tercih etmeniz ve diğerinden vazgeçmeniz gerektiğini söyleyemeyiz. Her ikisinin de birbirinden daha başarılı olduğu noktalar var. Önemli olan bizim o esnada kitap sayfalarının arasında ne aradığımız, tıpkı hayatın her alanında olduğu gibi edebiyatta da neyin daha iyi olduğu bizim bakış açımıza göre değişir.