Dorian Gray’in Portresi, hedonistik bir yaşam tarzının zevkleri ve tehlikeleri üzerine okuyucuya “yaşlanmayan” bir hikaye sunan Oscar Wilde‘ın yayımlanmış tek romanıydı. Kitaptaki ana karakter sonsuz gençliğe kavuşurken herkesten gizlediği portresi, onun tüm deneyimlerinin izleriyle eskimeye ve çürümeye başlamıştı. Kitap, yazıldığı dönemin cinsiyet tanımlarını ve rollerini yansıtırken aynı zamanda karakterlerin bu tanımlara karşı kendi duruşlarını da sergiledi.
Oscar Wilde, 1890 yılında Dorian Gray’in Portresi‘ni kısa öykü olarak ilk yayımladığında Viktorya dönemi okuyucuları, Dorian Gray’in hazcı yaşam tarzı ve öykünün alt metnindeki eşcinseller karşısında şok oldu. Kitap yayımlandığında popüler olmasına rağmen dönemin ahlakına aykırı bu alt metninden dolayı tepki ile karşılanmıştı.
Viktorya dönemi ile günümüz arasında cinsellik ve cinsiyete ilişkin fikirler arasında büyük farklılıklar vardı. Baskıcı ve ahlaki kurallarıyla nam salmış Viktorya döneminde, seks ve akla seksi getiren her şey tabu sayılıyordu ve toplumsal roller cinsiyete dayalı olarak keskin bir şekilde birbirinden ayrılmıştı.
Viktorya Toplumunda Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Cinsellik

Viktorya döneminde, erkekler ve kadınlar ayrı alanlarda yaşıyordu. Erkekler birbirleriyle yakın arkadaşlıklar kurarken kadınlarla fazla vakit geçirmiyorlardı. Bu şekilde oluşan sosyal yaşamda geleneksel cinsiyet rolleri de duruma uygun olarak dağıldı ve 1885’te “homoseksüellik” kabul edilemez bir günah olarak cezalandırılır hale geldi. Diğer yandan, Evanjelistlerin kadın ve erkeğin doğası gereği farklı olduğuna dair inancı, kadın ve erkeğe farklı roller yüklenmesine ve cinsiyet ayrımcılığının en aşırı biçimde yaşanmasına büyük etki etti. Bu inanca göre kamusal çalışma alanı erkeklere aitti ve evin özel, “kadınsı” alanından ayrılmalıydı.
W.E.H. Lecky ve John Stuart Mill‘in kadınlar üzerine etkili çalışmaları, Viktorya dönemindeki toplumsal cinsiyet rollerinin kökenlerinin, yaşanılan barbar dünyada erkeklerin fiziksel gücünün kadınlardan üstün görülmesi olduğunu gösteriyordu. Lecky’nin çalışmaları ayrıca kadınların, erkeklerin kölesi olarak görüldüğünü ve kaba insanların kötü davranışlarına maruz kaldıklarını gösteriyordu. Kadınlar sadece karşı cinsle olan ilişkileri üzerinden ya da biyolojik işlevlerinin vurgulandığı durumlarla ifade ediliyordu.
Bir başka araştırmada Martin Danahay ve Max Weber, Viktorya dönemi erkek kimliğinin Protestan çalışma etiğine göre modellendiğini ileri sürdü. Din reformcusu Jean Calvin‘in öğretisine göre, Tanrı’nın iradesi tüm insanlara belirli özellikler vermişti, özellikle de erkeklerin çalışması, dini anlamda bir “kurtuluş” için önemli görülmüştü. Viktorya döneminde bu idealler; öz disiplin, özveri ve sıkı çalışmaya dönüştürüldü ve çalışamayan veya çalışmak istemeyenler ahlaki ve sosyal açıdan günahkar sayıldı. Çünkü “aylaklık” şeytanı davet eden bir şey olarak görülüyordu ve çalışmak, erkekler için “baştan çıkarılma”ya karşı bir panzehirdi.
Kadınlarda ise durum farklıydı, çalışmanın onlar üzerinde ters bir etki yarattığı, bunun tehlikeli bir cinselliğin serbest bırakılmasına yol açabileceği düşünülüyordu. Dönemin kadın stereotipine göre, kadınların cinsel duygulara sahip olduğu inkar ediliyordu ve kadınların cinsel duyguları, seksin şehvetli yönlerinden arınmış ve doğurganlıkla sınırlanmıştı. Bu yüzden cinsellik sadece üremekle eşleştirilmiş, çalışmak nasıl erkeğin göreviyse üremek de kadının görevi olarak belirlenmişti.
Dorian Gray’in Portresi’nde Toplumsal Cinsiyet

Her şeyden önce Dorian Gray’in Portresi’nde dikkat çeken en önemli nokta kitapta kadın karakterlerin yokluğuydu. Roman, üç ana erkek karakter olan Dorian, Henry ve Basil‘in bakış açılarına odaklanmış ve hikâye için önem taşıyan tek kadın karakter Sibyl Vane‘in bakış açısına sadece bir kez başvurmuştu. Diğer kadın karakterler, ana karakterlerin aile üyelerini oluştururken hikâyede çok fazla yere sahip değildi ve erkeklerin onlar hakkında olumsuz ve aşağılayıcı sözlerine maruz kalmaktaydı.
İlk kez romanda bir kadından söz edilirken Basil, Lady Brandon’ı ilginç derecede tiz bir sese sahip olarak tanımlıyor. Henry’nin kadınların güzel görünüme hiç değer vermediğini söylemesi de, kadınların fikirleri hakkında genel bir negatiflik içerirken romanın genelinde duygu gösterimi, kadınsılıkla bağlantılı ve olumsuz olarak görülüyor. Ancak kadın cinsiyetine yönelik olumsuz duyguları gösteren en dikkat çekici alıntı, Henry’nin tanıdığı tüm değerli insanların erkek olduğunu belirtmesi ve Dorian’a Sibyl hakkında söyledikleriydi:
“Hiçbir kadın dahi değildir. Kadınlar dekoratif bir cinsiyettir. Kadınların gerçekte söyledikleri bir şeyleri yoktur, ama bunu büyüleyici bir şekilde yaparlar. Kadınlar maddenin zaferini temsil eder tıpkı erkeklerin ahlak üzerindeki zaferini temsil etmesi gibi.”
Dorian Gray’in Portresi’nde erkek ve kadın alanların ayrımı, dönemin özelliklerini yansıtması bakımından dikkat çekiciydi. Erkekler genellikle dışarıda bir yerlerde ya da barda, kendi aralarında içki içer ve kadınlarla sadece partilerde tanışırlardı.
Ana Karakterlerin Tahlili

Wilde’ın kitabı, erkek kimliğine ilişkin Viktorya dönemi normlarını kışkırtıcı bir etkiye sahipti. Kitapta erkekliğin ya da maskülenliğin, Viktorya toplumunun tarihi ve edebi bağlamında üç erkek karakter üzerinden anlatımını görüyoruz. Genç ve yakışıklı hedonist Dorian Gray, Sanatçı Basil ve aristokrat Lord Henry Wotton.
Karakterler kendi başlarına Viktorya dönemi cinsiyet tanımlarına karşı farklı tutumlar göstermekteydi. Dorian Gray, romanın genç ve yakışıklı kahramanıydı. Genç, saf, çocuksu özelliklere sahip olan Dorian, güzelliğiyle, altın rengi saçları ve kırmızı dudaklarıyla kadınsı olarak betimleniyor. Dorian Gray, büyük bir servetin tek mirasçısıydı ve bu nedenle çalışmasına gerek yoktu. Günlerini Henry ve diğer erkek arkadaşlarıyla geçirir, kitap okur ve bol bol seyahat ederdi. Viktorya döneminin kadınlardan ayrılmış erkek alanına mekansal olarak uyarken,günlük hayatına ve fiziksel özelliklerine yapılan feminen vurgular, eşcinsel olarak görülmesine neden oluyordu. Çalışmaması ve cinsel kimliğiyle Dorian Gray, Viktoryan toplumunda tam bir günahkar olarak görüldü.
Henry Wotton da kitapta üst sınıftan ve çalışmayan bir karakter olarak gösteriliyor. İçki içmek ve sosyal etkinliklere katılmak için arkadaşlarıyla buluşan ve geriye kalan zamanda Dorian’a akıl hocalığı yapan bir aristokrattı. Viktorya dönemi çalışma ahlakının tanımına bakıldığında Henry’nin de maskülen bir karakter olmadığı sonucuna varılabilir.
Basil Halward ise bir ressamdı. Dorian’ın güzelliğine hayranlığı, homoerotik olarak yorumlanabilecek bir karakter olarak karşımıza çıktı. Feminen olarak tasvir edilmese de yaptığı yaratıcı işi, Viktorya dönemi cinsiyet ideolojisinin çelişkilerini gösterdi.
Viktorya döneminde çalışmak, erkeksi bir özellik olarak görülüyordu ama bu durum entelektüel işler yapan erkekler için bir soruna yol açıyordu. Örneğin bir yazarın elleri bir kadın gibi yumuşaktı, bir işçinin elleri gibi kaba ve kirli değildi. Yine aynı işler için kamusal ve özel alanların bölünmesi bir başka sorundu. Kadınlara özgü olarak görülen ev ortamı, üst sınıftan ve eğitimli erkeklerin yazdığı, resim yaptığı yani kendi işlerini yaptığı bir yerdi. Bu sınırların bazı durumlarda bulanık olması sosyal olarak kabul görse de bir çelişki içeriyordu.
Ek olarak kitapta bakış açısını okuyabildiğimiz tek kadın karakter olan Sibyl Vane, Dorian’ın aşık olduğu genç ve güzel oyuncuydu. Dorian’a aşık olmasının ardından kendini ona teslim ederek nesneleştirildi ve ondan ayrıldığında kendini öldürdü. Hem yaptığı meslekle hem de çizdiği güçsüz kadın haliyle hayatı erkeklere bağımlı olan kadın imajıyla dönemin kadın stereotipiyle uyumluydu.
Cinsellik
“Herkes Dorian Gray’de kendi günahını görür. Dorian Gray’in günahlarının ne olduğunu kimse bilmiyor.”
Viktorya döneminde yasaklı olan cinsellikten ve eşcinsellikten kitapta açıkça bahsedilmese de okuyucuya bunu hissettiren yerler görüyoruz. Roman boyunca Oscar Wilde ana kahramanın işlediği “günahlar” konusunda sessiz kalsa da, toplum önünde yaşadığı aşağılanmadan dolayı Dorian’ın günahlarının kötü olduğu açıkça görülmekte. Karakterin Londra’da şafak sökerken korkunç yerlere girip çıktığı, kendi kır evinde sözde garip şeyler yaşadığı ima ediliyor. Neil McKenna bunların Dorian Gray’in genç erkeklerle seks yaptığı yerlere gönderme olduğunu, Londra’nın korkunç yerler olarak tasvir edilen yerlerinin eşcinsellerin buluştuğu umumi tuvaletlere ya da kulübelere şifreli göndermeler olabileceğini savunuyor. Sonuç olarak bu yerler ne olursa olsun okuyucuya oralarda cinsel bir şeyler yaşandığından şüphelenmeye yetecek kadar bilgi veriyor. Bu günahların kitap sonunda cezalandırılması da Viktorya dönemi ahlak kurallarıyla uyum sağlıyor.
Kaynakça:
Dahanay, Martin. Gender at Work in Victorian Culture. Farnham: Ashgate, 2015.
McKenna, Neil. The Secret Life of Oscar Wilde. New York: Basic, 2006.
Parker, Christopher. Gender Roles and Sexuality in Victorian Literature. Aldershot: Scholar, 1995.
Tosh, John. A Man’s Place: Masculinity and the Middle-Class Home in Victorian England. New Haven: Yale UP, 2007.
Weber, Max. The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism. Chicago: Roxbury, 2001.
Wilde, Oscar. Dorian Gray’in Portresi. İstanbul: Türkiye İş Bankası, 2018.
Kapak görseli: