Oscar Wilde‘ın Dorian Gray’in Portresi adlı romanı yayımlandığı 1890 yılından bu yana estetik, ahlak ve zaman karşısında insan ruhunun çözülüşünü anlatan en güçlü romanlardan biri olarak edebiyat tarihine geçmiştir. Hikâye kısaca şöyledir: Güzelliğiyle herkesi büyüleyen Dorian, kendisini portresini yapan sanatçı Basil‘in fırçasında ölümsüzleşmiş bulur. Ama bir dilekle işler değişir. Dorian’ın yüzünde tek bir çizgi belirmezken işlediği günahlar ve içsel çöküşü yalnızca portresinde birikir ve görünür olur. Wilde, romanında güzellik, gençlik, ahlak ve bireysel hırs temalarını işler; özellikle estetik takıntının insan üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne serer. Wilde, romanda estetik tutkusunu şu sözlerle dile getirir:
”Güzellik dâhiden daha değerlidir. O sadece birkaç dakika sürer; ama o birkaç dakika boyunca her şeyi fetheder.”
Peki ya Dorian Gray bugünün dijital çağında yaşasaydı? Muhtemelen tabloya değil, telefon kamerasına teslim olurdu. Portresi yerine bir selfie arşivi, gizli odası yerine de sosyal medya profilleri olurdu.
Modern Narsisizm ve Aynalar

Yunan mitolojisinde Narcissus, suya yansıyan kendi yüzüne âşık olur ve bu takıntı onun sonunu hazırlar. Dorian’ın hikâyesi modern çağın Narcissus öyküsüdür. Dorian da Basil’in atölyesinde ilk kez kendi portesini gördüğünde, güzelliğine hayran kalır ve büyülenir. Lord Henry‘nin kışkırtıcı sözleri ise onu daha da derin bir çıkmaza iter: ”Güzelliğinin bir anı vardır, bir baharı. Bunu yitirince bir daha geri getiremezsin.”
Dorian, işte bu sözlerin etkisiyle ruhunu gençlik ve güzellik uğruna feda eder. Romanda Dorian, portresinin onun yerine yaşlanmasına izin vererek dış görünüşünü daima kusursuz tutar. Ancak her kötücül davranışı, her günahı portrede belirir. Dorian’ın taparcasına bağlı olduğu gençlik ve güzellik, sonunda onun felaketini hazırlar. Sonsuz gençlik arzusuyla yaptığı anlaşma, yaşamına kötülüğü de beraberinde getirir. Yaptığı kötülüklerinin ve işlediği günahların hiçbir sonucunu dış görünüşünde göremeyişi, günahlarının bedelini ödemeyişi onu daha da kötülüğe sürükler. Sevgilisi Sibly Vane‘in intiharına karşı duyarsızlığı ya da zamanında dostu olan Basil‘i öldürmesi yalnızca tuvalde yankı bulur. Böylece tablo, artık bir sanat eseri değil, insanın ruhunun sakladığı karanlık gerçekleri yansıtan gizli bir ayna haline gelir. Aynalar artık ona sahte bir görüntü sunar; hayatı, gençliği ve bütün kimliği bir yanılsamadan ibarettir. Çıkış yolu arayan Dorian, portreyi yok ederek kurtulabileceğini düşünür. Sonunda portreyi, sakladığı odada yok etmeye kalkar ancak darbe tabloya değil kendi bedenine işler. Anlaşma bitmiştir. Odada tüm çirkinliğiyle Dorian Gray’in cansız bedeni kalırken portre eski güzelliğini yeniden kazanır.
Dorian’ın portresi, yalnızca onun günahlarının değil aynı zamanda kendi benliğine bakışının da yansımasıdır. Aynalar, insana gerçeği göstermek için varken Dorian için ayna artık bir yalan aracına dönüşür. Portre ise bu yalanı bozup hakikati yüzüne vuran tek ‘ayna’ haline gelir. Bugünün dünyasında bu tablo, aslında sonsuz bir selfie arşivine dönüşmüş durumdadır. Selfie, yalnızca bir fotoğraf karesi değil; aslında kendimizi nasıl sunmak istediğimizin sahnesidir. Selfie kültürü, bireyi yalnızca kendi yüzüne değil, başkalarının bakışına da bağımlı kılar. Sosyal medya ise bu performansı yansıtan bir tür modern ‘ayna’ işlevi görür. Bir fotoğraf yüklerken onlarca filtre denemek, en uygun açıyı bulmaya çalışmak, aslında Wilde’ın romanındaki büyülü portreden çok da farklı değil.
Dijital Portreler: Kimlik ve Maske

Dorian’ın portresi, zamanla onun gizlediği karanlık yönleri ve işlediği suçların izlerini içinde taşıyan sessiz bir yansıma haline gelir. Bizim yansımalarımız ise sosyal medya hesaplarımız; paylaştığımız fotoğraflar, aslında kim olduğumuz değil, kim olmak istediğimizi anlatmakta. Bir anlamda hepimizin bir dijital portresi var. O portreler bizim yerimize yaşıyor. Bazen biz yoruluyoruz ama hesabımız hâlâ parlak görünüyor. Tıpkı Dorian gibi, dışarıya gösterdiğimiz yüz ile iç dünyamız arasında derin bir uçurum açılıyor. Romandaki çürüme, aslında modern psikolojinin tarif ettiği bu içsel kırılmaların sembolüdür. Bugün paylaşılan her filtreli fotoğraf, ruhu örten bir maske işlevi görüyor. Paylaştığımız fotoğraflar, bizden daha çok başkalarının bakışıyla var oluyor. Kaç beğeni geldiği, kimin yorum yaptığı, kimin kaydettiği… Hepsi o portreyi şekillendiren fırça darbeleri gibi. Psikoloji bu durumu ”ideal benlik” ile ”gerçek benlik” arasındaki çatışma olarak tanımlar. Dorian, bu çatışma durumuna son vermek için portresini yok etmeye kalkıştığında kendi hayatını sonlandırır.
”İnsan kendisini yok ederek portresini yok edebilir ama portresini yok ederek kendini asla kurtaramaz.”
Filtrelerle Gizlenen Çürüme

‘‘Portresine bakmak ona bir tür korku ve tiksinti veriyordu; ama aynı zamanda saplantılı bir zevk de…”
Dorian Gray, ruhunu kaybettikçe portresinde yeni çizgiler, lekeler, karanlık gölgeler belirir. Fakat yüzü aynada kusursuz gözükür. Modern dünyada bu saplantı, filtrelerle süslenmiş fotoğraflarda sürmekte… Yorgunlukları, kırışıklıkları, yaşanmışlıkları silsek de içimizde biriken pişmanlıklar, kaygılar ya da yalnızlık asla kaybolmaz. Sosyal medya ne kadar kusursuz yüzlerle dolu olsa da, kimse ruhsal yorgunluğu ya da içsel kırılmaları filtreleyemez. Wilde’ın Dorian’ı gibi dışarıya ışıltılı bir yüz gösterirken içeride başka bir hikâye yaşıyoruz.
Romandaki tablo, Dorian’ın gerçek yüzünü gizleyen bir sırdı. Bizim sırlarımız da artık telefonlarımızda saklı: arşivlenmiş hikâyeler, eski profiller… Yani modern çağda Dorian Gray, portresini değil dijital kimliğini odasında saklardı. Muhtemelen ‘beauty filter‘siz bir fotoğraf paylaşmazdı. Yeni çekilen her karede, güncel tutulan her story’de biraz daha benliğinden eksilirdi. Beğeniler azaldığında aynalara değil ekranlara yabancılaşırdı.
Wilde’ın ifadesiyle, ”güzellik bir dâhinin en büyük armağanı”dır.; fakat bu armağan, sosyal medyanın hızlı tüketim dünyasında birkaç saniyelik bir kaydırmayla sönüp giden bir imajdan ibarettir.
Dorian Gray Bugün Yaşasaydı

Dorian bugün yaşasaydı, tablosu duvarda asılı kalmazdı. Onun yerine, Instagram’da estetik kareler paylaşır, filtrelerle daima genç görünür, trendler başlatırdı. Ama yine de bunlar onun ruhunu kurtarmazdı. Beğeniler, kalpler, yorumlar onun aynası olurdu. Her beğeni, Wilde’ın tablosundaki bir fırça darbesi gibi görünmez bir şekilde ruhunu kemirirdi. Dorian’ın en büyük trajedisi artık tablosunu görmek değil, telefon ekranına bakmak olurdu. Çünkü ekrandaki yüzü hep taze ve ışıltılı görünürken asıl çürüme görünmeyen yerde, ruhunun derinliklerinde sürerdi. Sosyal medya filtreleri de tıpkı Dorian’ın portresinde olduğu gibi gerçeği tamamen gizlemez, yalnızca görünmesini geciktirir. Tıpkı Wilde’ın söylediği gibi:
”Hiçbir estetik yanılsama ruhun çürümesini gizleyemez.”
Kaynakça
Epik, Hilal. “Oscar Wilde’ın ““Dorian Gray’in Portresi”” Adlı Eserinde ““Ayna”” İmgesi.” Academia.edu, 2020, Web. 27.08.2025.
İncedal, Makbule. “Dorian Gray’in Portresi Romanına Eleştirel Bir Bakış.” Academia.edu, 2023, Web.27.08.2025.
Wilde, Oscar. Dorian Gray’in Portresi. Çev. Nihal Yeğinobalı, İstanbul: Can Yayınları,2020.