Gün içerisinde odaklanmamızı gerektirecek en önemli konumlarda bile kendimizi en yakınımızdaki telefonlara uzanırken buluyoruz. Ekrana ulaşma hızımız, kendi gerçekliğimize ulaşma hızımızdan artık çok daha kısa. Kolaylık ve erişilebilirlik, ekranlara olan bağlılığımızı bir yere kadar arttırdı. Fakat süper dijital güç olan sosyal medya; ekran üzerinden gülücükler, beğeniler, yorumlar saçarak dijital dünyayı bizim için içerisinde sonsuza kadar kaydırarak eğlenilebilecek bir lunaparka dönüştürdü.
Dopamin: Beynin Ödül Sistemi

Sosyal medya çok renkli, cafcaflı ve ilgi çekici olsa da bizi ona bu denli bağımlı kılan şey tam olarak ne? Tam olarak hangi özelliği bizi kendine tutsak ediyor? İlgimizi çeken bazı konularda saatlerimizi harcayabiliyoruz, çoğu zaman zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyoruz. Fakat sosyal medya üzerinde geçirdiğimiz vakitler sanki bizden bağımsız şekilde ilerliyor. İrademiz dışında birbirinden bağımsız bir sürü görsele maruz kalıyoruz.
Bunun en önemli sebebi beynin “İşte bu! Devam edelim!” demesine sebep olan hormon: Dopamin. Dopamini, beynimizin bir eylem sonucunda elde etmeyi umut ettiği ödül beklentisi olarak yorumlayabiliriz. Bu yüzden dopamin, hayata devam etme motivasyonumuzu sağlayan başlıca hormonlardan biri.
Dopamin bizi heyecanlı tutar. En önemlisi ‘beklentili’ tutar. Bu beklenti hali, güne yeniden başlamamız için gereken umut ışığı demektir. Dopamin eksikliğinde ise; hayata karşı heyecansızlık, ağır bir üzüntü hali ve umutsuzluk oluşur.
Dijital Geri Bildirim: Beğeni, Yorum ve Daha Fazlası

Sosyal medyanın bize sunduğu dijital beğeniler, yorumlar, emojiler; beynimizdeki dopamin hormonunu harekete geçirir. Bize öngöremediğimiz onlarca şey sunan bir haz serüveni sunar. Fakat yüzlerce etkileşimin sonucunda, elimize hiçbir şey geçmez. Dopamin hormonunun yükselmesi, bizde sonuca olan beklentiyi arttırır. Sonuç ise; gerçeklikle kopulan bir bağdan ibarettir.
Facebook’un kurucu başkanı Sean Parker, 2017 yılında, dijital geri bildirimin dopamin hormonu üstündeki gücünü kullanan eski şirketi hakkında demeçler verdi.
“İnsanların vaktini ve bilinçli dikkatini azami düzeyde nasıl tüketebiliriz? Bu, sizlere ara sıra ufak bir doz dopamin vermemiz gerektiği anlamına geliyordu ve bu da birilerinin fotoğrafınızı veya gönderinizi beğenmesi ya da yorumlamasıyla gerçekleşiyordu.”
Dopamini onaylanma ihtiyacımızdan da karşıladığımızı anladıkları anda pek tabii buraya oynamak daha mantıklı bir karar gibi geldi. Onaylanma ve var olma ihtiyacı doğduğumuz andan beri en temel ihtiyaçlarımızdan biriydi şüphesiz. Bebekken ilk adımlarımızı attığımızda duyduğumuz alkış sesleriyle başlayan bu ihtiyaç, şimdilerde bir kalbe iki kere dokunmasını beklediğimiz insan alkışlarına dönüştü.
Bizden Neden Zamanımızı İstiyorlar?

Dopaminden aldığımız hazzın peşinde düşmemiz demek, sosyal medyada daha fazla zaman geçirmemiz demek. Sosyal medyanın bizden istediği, tam da bu hazzın peşinden giderek görebileceğimiz kadar reklam içeriğine maruz kalmamız. Ne kadar reklam içeriğine maruz kalırsak kapitalizmin çarklarını bir o kadar döndürdüğümüzü düşünebiliriz.
Aslında bir hamsterın dönen bir yuvarlak içinde koşarak enerji üretmesi gibi, biz de kaydırma hareketimizle bu düzeninin enerjisini sağlıyoruz. Bu koşu enerjisi de dopaminin bize verdiği ‘merak, haz, öngörülemezlik’ üçlüsünün bir nimeti. Enerjiyi sağlayan kaydırma hareketimiz, kaybedecek hiçbir şeyimiz olmadığı bir kumar oyununa benziyor. Ekranda hızla kayan ‘slot’ makinelerinin yerini ‘scroll’ hareketi alıyor ve bu sefer kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Peki, sahiden yok mu?
Çalınan Dikkat

Johann Hari, Çalınan Dikkat kitabında, sosyal medyanın tamamen ücretsiz olmadığını anlatır aslında. Bizden aldığı zamanın yanında çok önemli bir şeyi daha almıştır elimizden. Yüzyıllar boyu, insanlığın sabırla ilerlemesini sağlayan şey: Dikkat. Dikkat sürelerimiz, sosyal medyanın ilerleyişiyle ters yönde giderek azalıyor. Artık sosyal medya hesapları için 10 saniyelik videolar, insanlar için cazip hale gelmiş durumda. Videolar uzadıkça izlenme oranları ciddi biçimde düşüyor.
Kısa dikkat süresi, izlenebilecek binlerce video demek olduğundan bu kısa dikkat süreleri tabağımızdaki tüm içerikleri yememizi sağlıyor aslında. Johann Hari tam da bu konuya dayanarak “Daha çok para kazanmak için dikkatimizi dağıtmaları gerekiyor.” tespitini yapıyor. Tam da bu tespite dayanarak dopamin silahıyla hazırlanan tüm süreçlerin planlı bir şekilde ilerlediğinin ayırdına varabiliyoruz. Aslında dopamin, nasıl kullanıldığına göre varlık amacı değişen bir silah. İyiye kullanıldığında, koruma amaçlı; kötüye kullanıldığında ise sadece saldırı amaçlı kullanılan bir silah gibi.
Dikkatimizi eriten tüm hamlelerin üstüne, sistem bize dikkat satıyor. Yani aslında bizde var olan şeyi alıp bize dikkatli olmayı öğretiyor. Bozulan dengeleri toparlamayı da sana bir görev olarak veren sistemin çalışma sistemini, sosyal medyada ‘Nasıl Odaklanırım?’ konulu videoların izlenme sayılarından tespit edebiliriz. Johann Hari, Çalınan Dikkat kitabında tam olarak bunu eleştirir:
“Aslına bakarsanız dikkatinizin üstüne günbegün asit boşaltan bir sistemin içinde yaşıyorsunuz; sonra da suçu kendinizde aramanız, dünyanın dikkati eriyip giderken kendi alışkanlıklarınızla ilgilenmeniz gerektiği söyleniyor.”
Kişisel çabalardan biri de, dopamin detoksudur. Dopamin detoksu, dopamin hormonumuzun ani şekilde artıp azalmasıyla ve sürekli uyarılmasıyla bozulan beyin sistemimizi düzenlememiz için yapılan bir detokstur. Defalarca kolumuza vurulduğunda bir süre sonra hissetmememiz gibi, dopamini sürekli uyarmamızın sonucunda da artık bu hormonu salgıladığımız anlar gittikçe azalır. Bir nevi hissizleşiriz. Dopamini tekrar devreye sokmamız için her seferinde bir üst seviyeye çıkmamız gerekir ve bu da hiç sağlıklı sonuçlar vermez.
Dopamin detoksu trendiyle olumsuz durumları aşmaya çalışırız. Bir saat, bir gün veya bir ay boyunca dopamin dengesini bozucu her türlü ekrandan uzaklaşır, sıkılmanın tadına varırız aslında. Tam kapsamlı bir depomin detoksu sadece ekran değil; alışveriş, duygusal yeme gibi tüm durumlardan uzak durmaktır. Dikkatimiz bulunduğumuz yerde; bir duvara, bir rüzgara ya da denizin akışına yani bizle birlikte kalır.
Karar Verme, Sadece Kaydır

Sosyal medyada kaydırmamızı sağlayan sistem, durup düşünmemizi istemez. Çünkü irademiz dahilinde bir şeylere karar vermek hem vakit kaybıdır hem de bir şeyden vazgeçebilmemizi sağlar. Oysa akış sürekli devam etmelidir. Bakmaya sürekli devam etmeliyizdir. Bu yüzden sosyal medya sana ‘Ne görmek istersin?’ demez, senin baktıklarına göre sana gösterir. ‘Devam etmek ister misin?’ diye sormaz, sen onu kapatana kadar devam eder.
Bu durum da aslında beynimizin çalışma prensiplerinden biridir. Günümüzün büyük bir çoğunluğunu bilinçdışı hareketlerimiz kapsar. Sabah uyanıp yüzümüzü yıkamaya karar vermeyiz ya da uyumadan önce dişlerimizi fırçalamayı planlamayız. Şimdiye kadar bizi biz yapmış bazı programalar etrafında dolanırız. Beynimizin enerjisinin yüzde yüzünü değil de yüzde otuzunu kullanarak kendini ekonomik moda alma şeklidir bu.
Beynin kendini otomatik moda almışken yaptıklarının o kadar da farkında değilsindir. Seni her zamanki sen yönetmektedir. Bu otomatik pilot hali, sosyal medya için bulunmaz bir nimettir. Her gün kaydırmayı alışkanlık haline getirdin, der. Çok güzel, durma, devam et.
Biz Ne Yapabiliriz?

Bizi ve beynimizi araştıran, kuralları buna göre koyan ve oyunu buna göre oynayan bilim insanı ordusu olabilir karşımızda. Ama bizi nerelerden yakaladıklarını iyi bilirsek, beynimizi iyi tanırsak, bu silahları görebilir ve kendimize doğrultmayı bırakabiliriz.
En azından beyin üzerindeki hakimiyeti kaybetmemek için sürekli kendimizi kontrol edebiliriz. Otomatik pilotta olup olmadığımıza dikkat edebilir ve en önemlisi dopamin dengelerimizle oynandığını fark edebiliriz. ‘Benim için önemli olan ne? Şu an vaktimi neye harcıyorum? Bu gerçekten gerekli mi?’ gibi sorular sorarak kendimizi yeniden direksiyona oturtmamız gereken noktalar olabilir.
Sosyal medyada zaman geçirirken en değerli iki değerimizi korumaya dikkat etmeliyiz: Dikkatimiz ve zamanımız.
Kaynakça
“Sosyal Medya Haz ve Bağımlılık” Açık Beyin. 10 Ağustos 2021, Web Erişim Tarihi: 16.06.2025
Newport, Cal. Dijital Minimalizm. İstanbul: Metropolis Yayınları, 2019.
Hari, Johann. Çalınan Dikkat. İstanbul: Metis Yayınları, 2022.
“Dopamin Orucu 2.0: Teknolojiyi ve Sosyal Medya Bağımlılığını Neden ve Nasıl Azaltmalısınız?” Evrim Ağacı. 19 Ağustos 2020, Web Erişim Tarihi: 16.06.2025
Eagleman, David. Beyin Senin Hikayen. İstanbul: Domingo Yayınları, 2016.
Öne çıkan görsel: Pexels


