Polisiye edebiyatın en önemli isimlerinden biri olan Agatha Christie’nin ‘1 Ocak 1934’ tarihinde kaleme aldığı Murder on the Orient Express-Doğu Ekspresinde Cinayet kitabı, yazıldığı tarihten itibaren polisiye edebiyatın içinde kendine çok iyi bir yer edinmeyi başarmıştır. Kitap daha sonra Kenneth Branagh tarafından ‘10 Kasım 2017’ tarihinde zengin oyuncu kadrosu ile gizem türündeki filmler arasına katılarak, beyaz perdeye aktarılmıştır. Ayrıca Branagh, sadece yönetmenlik yapmakla kalmamış aynı zamanda Hercule Poirot karakterine de can vermiştir. Filmin istikrarlı ve başarılı bir şekilde sinemaya aktarımı görüntü yönetmeninin olduğu kadar, sevgili yazarımız Agatha Christie’nin de harika kurgulanmış romanından kaynaklanmaktadır. Çünkü eser sinemaya aktarılırken romanın içeriğinde bağlı kalınmış, büyük ölçütte oynamalar yapılmamış ve roman en öz hali ile kameraya yansıtılmaya çalışılmıştır.
Siyahlar ve beyazlar filmlerde olur, hayat daha çok grinin tonları üzerinden işler.
Agatha Christie’nin muhteşem dedektif ‘’Hercule Poirot’’ karakterini yaratması ile serüvenimiz başlar.
Filmin girişi Fas’ta başlar. Dedektif Hercule henüz kahvaltısını edemeden halk içindeki bir hırsızlık vakasını oldukça basit bir şekilde, ayak üstü çözer ve kendine kafa izni vererek İstanbul’a doğru tatil amaçlı bir seyahate çıkar. İstanbul’a vardıklarında İngiliz Konsolosluğu’ndan bir telgraf alan Dedektif, tatilini yarıda bırakarak bir vaka için Doğu Ekspresi ile İngiltere’ye gitmek zorunda kalır. Yolculuk esnasında dağlık bir alanda trenin önüne bir çığ düşmesi sonucu tren yoldan çıkar. Daha sonrasında trende bir cinayet işlenir ve ünlü Dedektif Hercule, Edward Ratchett cinayetini çözmek için çalışmalara başlar. İlk bakışta kolay bir cinayet gibi görünse de Dedektifimiz ilmek ilmek işlenmiş bir planın ortasında, kariyerinin en zor vakasını çözmeye çalışacaktır.
Kaplıyken ellerin kanla,
düşünme kalırım diye hayatta
İnce elenmiş, sık dokunmuş bu eserde ana konu cinayet olsa da aslında içinde oldukça farklı konulara da atıfta bulunur. Bunları sıralayacak olursak; Irkçılık teması, Hercule Poirot’un kalbindeki dinmeyen aşk ve çıkar ilişkileri diyebiliriz.
- Irkçılık Teması: Bu temanın gözler önüne serilmesi aslında genel klasmanda birçok şekilde izleyiciye aktarılabilecek basit bir eylemdir, fakat asıl marifet bu temayı az da olsa seyirciye hissettirebilmektir. Buna en bariz iki örnek ise; sırf adının Marquez olmasından dolayı oto galeri işleten Binimio Marquez ve siyahi bir tene sahip olmasından dolayı Doktor Arbuthnot.
Bunu destekleyen sekanslar ise şu şekildedir: Bouc (Trende yönetici görevli) karakterinin dedektifi bu cinayeti çözmesi için ikna etmeye çalıştığı sahnede şu repliklerle karşılaşıyoruz: ‘’Bu işi polise bırakırsak doğru olsun ya da olmasın bir sanık seçerler ve onu asarlar. Bu kişi muhtemelen Bay Marquez olur çünkü adının Marquez olması tesadüf değil. Ya da teninin renginden dolayı Doktor Arbuthnot’’ Tabi ki bu konuda Arbuthnot çok daha göze batan bir sima olarak karşımız çıkıyor. Bunu destekleyen bir diğer nitelik ise dedektifin, Dr. Arbuthnot’u ayak üstü sorguladığı sahnedir. - Hercule Poirot’un Kalbindeki Dinmeyen Aşk: Yaşına rağmen oldukça bakımlı ve karizmatik bir dedektif olan Poirot, gerek çekiciliği gerekse kültürlü ve keskin bir zekaya sahip olması ile tabii ki bazı kadınlar tarafından ilgi konusu oluyor. Fakat biz buna filmde oldukça az şahit oluyoruz. Bunun sebebiyse Hercule’ün ölen aşkı Katherine’dir. Hercule’ün eşi ölmüştür fakat bu onun sevgisine etki etmemiştir. O eşini sevmeye devam etmiş ve hayatına yeni birisini alma konusunda oldukça katı şekilde kendini teskin etmiştir. Bu duyguyu çok fazla gözlemleme şansımız olmasa da Hercule’ün yatmadan önce Katherine’in çerçevesini çıkarıp onunla konuşmasından ve sonra onu baş ucuna yerleştirmesinden anlıyoruz. Yine aynı şekilde kendi ile baş başa kaldığı bir sahnede, cinayetin karmaşıklığından boğulmuş olacak ki Katherine’in çerçevesini alarak ona içini dökmesi yine bize ona olan bağlılığını gösteriyor.
- Çıkar İlişkileri: Genel akışa kıyasla bazı sahnelerde hissedilen bu duygular özellikle karakterlerin davranışları ve kullanılan diyaloglarla birbirini çok özel şekilde tamamlıyor. Hector McQueen karakterinin ön plana çıktığı kısım da işte burası. McQueen, kurban Ratchett’in hem avukatı hem de sekreteridir. Genel muhasebe işleriyle ilgilenir ve Ratchett’in günlük işlerini halletmesine yardımcı olur. Fakat Dedektif, soruşturmayı derinleştirince McQueen muhasebe kayıtlarını yakmaya çalışır. Bunun sebebi tabi ki Ratchett’ten para çalıyor olmasıdır. O kadar ki sorgu esnasında ‘’Sadece parasına düşkündüm. Ratchett zalimdi, ısrarcı, tehlikeli ve neredeyse kötü biriydi.’’ sözlerini söyler. Bu diyalogdan basit bir şekilde ‘çarpıcı bir sahicilik’ çıkarımı yapabiliriz.
Analizimiz yavaş yavaş son bulurken filmin içeriğine dair daha fazla detay vermemeyi tercih ediyoruz. Bunun sebebi; cinayetin failini öğrenmek ve merakınızı gidermek adına filmi izlemek isteyebileceğinizi düşünmemiz, ayrıca cinayet konulu bir eserin gizemini koruması gerekir diye düşünüyoruz. Doğu Ekspresinde Cinayet filmini sizler için analiz ettik.
Hepsi ve daha fazlası için, aramızda dolaşan ‘söylentilere’ kulak verin…