Sosyolojik Açıdan Doğa Dinlerinden Çok Tanrılı Dinlere Geçiş

Editör:
Onur Tuğrul Karabıçak
Kaynakça felsefetasiorg

Din, temelde merak duygusuna dayalı olarak ortaya çıkmış olan sosyokültürel bir sistemdir. Din sözcüğünün (religio) batılı dillerde ki kökeni “kutsallaştırmak” anlamına gelirken Arapça kökeni “hüküm ve mükafat” anlamına gelmektedir. Dukheim’e göre ise din diğer
olgulardan ayrılmış ve yasaklanmış kutsal şeylerle ilgili olan inançlar ve pratiklerden oluşan birleşik bir sistemdir” (Durkheim, 2011: 44).

Dini sosyal bir kurum olarak incelersek eğer, karşımıza toplumları yönetmekten evrim teorisine kadar uzanan geniş çaplı bir şema çıkar. Geçmiş kazılardan anladığımız kadarıyla da hayvanların bir inanç kültü yok iken insanların vardı. İlk insanlar bilinmezliğin verdiği merak ve korku ile etraflarını incelerlerken anlamlandıramadıkları yağmur, güneş ve fırtına gibi doğa olaylarının manevi bir güç oldukları kabul edildi. Bununla birlikte inanç kültünün bir parçası olan kutsal kavramı ortaya çıktı.

Din sosyolojisi altında inceleyeceğimiz bu kavram tarihte cevabını bilmediğimiz her türlü sorunun cevabı niteliğinde var oldu. Kronolojik olarak baktığımızda önce doğada sonra çok ve tek tanrılı dinlerde tanımlandı. Kutsal; en yüce, en saygıdeğer ve hoşnut edilmesi gereken mistik bir güç anlamına geliyor aslında.

Doğa Dinleri

Kaynakça yesilgazeteorg

İlk insan toplulukları bir arada yaşarken topluluğun düzeni için topluluktan bir kişi lider kabul edildi. Bu kişi, topluluğu çeşitli mistik güçlerinin olduğuna da ikna ederek ilk dinî lider oldu. Böylece topluluğu genel olarak düzenlemekle kalmayıp büyü ve sihir anlamında da yönetir hâle geldi. İlk insan topluluklarının küçük olması da topluluğu bir kişinin yönetmesine olanak sağladı. İşte, bu liderlerle beraber ilk kutsal kavramı olan Totem ve Tabu ortaya çıktı.

Totemizm

Kaynakça seylerekstatcom

Totemizm dinlerin gereksiniminden değil insanların sıradan ve günlük gereksinimlerden doğdu. Freud totemle alakalı olarak : “Totemizmin Avustralya, Amerika ve Afrika’nın bazı ilkel insanları arasında dinin yerini alan ve toplumsal örgütlenmenin temelini oluşturan bir sistem olduğunu öğrenmiştik. Totemle birey arasındaki bu bağlılığın iki yana da karşılıklı yararı vardır; totem insanı korur, insan da eğer bu totem hayvansa öldürmeme, bitkiyse kesmeme ya da toplamama yoluyla çeşitli biçimlerde ona saygı gösterir.” (Freud, 140) demişti. Her topluluk kendilerini diğer topluluklardan ayırmak için ihtiyaç duyduğu adları ve simgeleri icat etti. Bunlar bazen bir atanın adı olabilirken bazen de o topluluğun saygı gösterdiği bir şeyin adı veya simgesi oldu. Totemizmin en göze çarpan yönü ise insan eliyle yapılmış olmasına rağmen kutsallık atfedilmesiydi. İşte bu kutsal nesnelere sıradan hiç kimsenin dokunamayacağı ve hatta üzerlerine düşünülemeyeceği olgusu olan tabu da benimsendi. Amaç toplumu bir düzen içinde tutmaktı.

Günümüz totemlerine örnek olarak haç işareti, hilal sembolü, bayraklar, rozetler, takım üniformaları ve hatta takım renklerini gösterebiliriz.

Animizim

Kaynakça yucelbinicicom

Literatürde ruhçuluk olarak da geçen animizm binlerce yıl önce toplulukların doğum ve ölüm gibi kavramaları anlamaya çalışmasıyla var oldu. O çağın insanları bu kavramları sorguladıkça “Neden doğuyoruz?”  ve “Neden ölüyoruz?” gibi sorular sormaya başladılar. İnsanlar ortaya çıkan bir çok soruya cevap ararken, nefes almamızdan dolayı içimizde bir ruh (can, tiz, töz) olduğuna kanaat getirdi. Ve bu ruha kutsal dedi.

Animizme göre kutsal olan beden değil, ruhtur. Beden, sadece bu kutsalı taşıyan bir araç. Animizmin benimsenmiş olduğu bu dönemde totemizm de hâlihazırda varlığını sürdürüyordu. İlerleyen yıllarda toplulukların tarımı keşfetmesiyle birlikte doğa dinlerinin doğuşu için oldukça önemli olan natürizm kavramı oluştu.

Natürizm

Kaynakça mitrcomtr

İnsanlar, tarımı keşfedene kadar doğada gördükleri ve anlamlandıramadıkları canlı veya cansız tüm oluşumlara kutsallık atfediyordu. “İlk çağlardan günümüze kadar bütün toplumlarda görülen en yaygın kültlerden birisi de ağaç veya orman kültüdür. Özellikle ormanlık alanların bilinmezlikleri de bu durumu sağlamış olabilir. İnsan anlayamadığı, bilmediği varlıklardan hep korkmuş ve korku ile beraber onlara saygı duymuştur. “(Koca, 247). Bu kültlerin başında da Güneş ve Ay geliyordu. Toplulukların su boylarına yerleşmeye başlaması sonucu tarımı keşfetmeleri ile “toprak” en büyük kutsal sayılmaya başlandı. Çünkü ürün veriyordu. Bununla beraber kadın da toprakla eş tutulmaya ve kutsal kabul edilmeye başlandı. Toprak ana ve kayınvalide gibi terimler de bunun birer parçası hâlinde günümüzde hâlâ kullanılıyor. (Sır Dündar, 1412) Bunun yanı sıra isimler ve soy isimlerimizden bayraklara kadar birçok alanda hem animizmin hem de natürizmin özellikleri görülmeye başlandı. Günümüzde de hâlâ varlıklarını koruyan özellikler mevcut.

Çok Tanrılı Dinler: Politeizm

Kaynakça antiktarihcom

Çok Tanrılı dinler halkın doğayla arasına biraz mesafe koyduğu, topluluk hâlinde yaşamaya daha çok alıştığı bir dönemde ortaya çıktı. İnsanlar tarımla beraber alım-satım yapmaya yani ticarete başladı. Bunun beraberinde tabii ki toplumsal bir sınıflaşma oluştu; ticaret yapanlar, köylüler ve yöneticiler gibi. Bu ayrışmanın en önemli getirisi de “Ruhban” sınıfının oluşması oldu.

Ruhban sınıfı, topluluk içinde ki tüm insanların dinîni düzenler hâle geldi. İnsanlar merak ettiklerini bu sınıftaki insanlara sormaya ve onların dediklerini yapmaya başladı. Dolayısıyla bu sınıf tüm insanların nasıl davranacağının sınırını çizen, tanrılara neden ve nasıl dua edilmesi gerektiğini ve onları hoşnut tutmak için nasıl adaklar adanacağını anlatır ve hatta yaptırır hâle geldi. “Bir topluluğu iki şeyin ayakta tuttuğunu daha önce gördük; bunlardan biri dayatmalar, diğeri duygusal bağlantılar, teknik bir deyimle özdeşleşmelerdir. Birinin yokluğunda diğerinin topluluğu dağılmaktan koruyabilme olasılığı bulunmaktadır” (Freud, 564). İşte ruhban sınıfı din yoluyla insanlarla duygusal bağlantılar kurarken öte yandan da dinin gereklilikleri adı altında yaptıkları dayatmalarla toplumu şekillendirdi.

Zaman içinde nüfus çoğaldıkça insanlara söz dinletmek daha zor bir hâl aldı.  İnsanların ihtiyaçlarının farklılaşması sonucu ortaya çıkan bu sorunu çözebilmek için tanrılar git gide farklı özelliklere büründürülerek artırıldı. İnsanların neye ihtiyacı varsa o tanrılar ortaya çıkmaya başladı. Feminen özellikler tanrıçalara atfedilirken maskulen roller tanrılarla var oldu. Bereketi temsil eden tanrıça Demeter, savaşı temsil eden tanrı Ares ve aşkı temsil eden tanrıça Afrodit gibi.

Tanrıçaların ilk olarak ortaya çıktığı dönemden sonra insanların özel mülk kavramını ortaya çıkarması tanrıların yaygınlaşmasını sağladı. Bu durumu toplumsal açıdan incelersek eğer anaerkil bir topluluktan ataerkil bir topluluğa geçiş sağlandığını görüyoruz. Politeizmde kutsal kavramının tanrıçalarla ortaya çıkmasının altında yukarıda bahsettiğimiz natürizm döneminden gelen “toprak ana” benzetmesi yatıyor. Peşinden gelen özel mülk kavramı ile topluluğun erkekleri güçlendi ve neredeyse tüm sosyolojik formlar ataerkil bir hâl aldı. Bununla beraber de tanrıçalar yerini tanrılara bırakarak nispeten arka planda kalmaya başladı.

Günümüzde hâlâ doğa dinlerine ve doğa dinlerinden gelen çok tanrılı dinlere inananlar mevcut. Bunun en güzel örneği doğa temelli bir çok tanrılı din olan Paganizm. Paganizm, özellikle İskandinav ülkelerinde olmakla beraber ülkemizde de hâlâ varlığını sürdürüyor.

Bu yazımız ilginizi çektiyse eğer sitemizde var olan, yazının tarihsel süreçte devamı niteliğini taşıyan diğer yazımıza da buradan ulaşabilirsiniz.

Kaynakça kosmosmacerasicom

Kaynakça

Durkheim, Emile. Dini hayatın ilkel biçimleri, (Çev.: Fuat Aydın), Ankara, Eskiyeni Yayınları, 2011.

Freud, Sigmund. Bir Yanılsamanın Geleceği Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları, (çev. A. Yardımlı), İstanbul, İdea Yayınevi, 2016.

Freud, Sigmund. Totem ve Tabu. (çev. A. Çalışkanlar), İstanbul: Olympia,2016.

Koca, Selçuk Kürşad.” Türk Kültüründe Sembollerin Dili”. Doktora Tezi. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.(2012 Mayıs): s. 247-253.

Sır Dündar, Ayşenur. “Türkiye Türkçesinde Kayın Akrabalığı Merkezli Aile İlişkileri İle İlgili Kavramlar”. Ulakbilge. 67. (2021 Aralık): s. 1405–1422.

Yenen, İbrahim. “Klasik Sosyal Kuram ve Din: Karl Marx ve Emile Durkheim’in Din Yaklaşımları”. Araştırma Makalesi. Dergipark.(2022 Eylül): s. 754-757.

 

 

 

 

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Tutuklu Öğrenciler Unutuldu mu?: Psikolojik ve Kültürel Evrimsel Bir Analiz

Ekonomik kırılganlık, politik ve hukuki sorunlara dair tepkiler önemli olan Türkiye’de; aile yapısı ve çocuk yetiştirme stilleri, tutuklu yargılanan öğrencilere dair sessizliğe de etki ediyor olabilir mi?

Projeksiyon: Sorun Bizde mi, Karşımızdakinde mi?

Kendimizde bastırdığımızı başkalarında mı görüyoruz? Projeksiyon, içsel çatışmaların dışa yansımasıdır. Belki de sorun bizde, sadece farkında değiliz.

Shrek İzleme Rehberi: Gözden Kaçan Detaylar

Shrek serisinde gözden kaçan parodiler, kültürel göndermeler ve eleştiriler: Disney'den Matrix’e, klasik anlatılara alternatifler sunan katmanlı bir okuma.

Big Fish Film İncelemesi: Hikâyelerin Hatırasında Yaşayanlar

Big Fish, hayal gücüyle örülü yaşam öyküsünde sevgiyi, kaybı ve bağışlamayı masalsı metaforlarla anlatıyor; izleyicisini büyülü bir yolculuğa çağırıyor.

Kedi Beşiği Aslında Ne Anlatıyor?

Atom bombasının babası sizce daha korkunç bir silah yaratabilir mi? Belki de bilim tek başına cevap değildir.

Şakir Paşa Ailesi Edebiyata Nasıl Yön Verdi?

Şakir Paşa ailesinin sanata, özellikle de edebiyata yaptığı katkılar hakkında bir çerçeve sunuyoruz.

Chicano Edebiyatı: Sınırda Kalmışların Sesi

Chicano edebiyatı; melez kimlik, aidiyet krizi ve kültürel direnişi sınırın iki tarafındaki hayatlar üzerinden anlatan güçlü, politik ve ruhani bir edebi hafızadır.

Harry Potter Serisinin Unutulmaz Replikleri

Harry Potter'ın büyülü replikleriyle büyücülük dünyasında kaybolmaya hazırlanın!

Küçük Gün Işığım Film İncelemesi: Kabullenmenin Gücü

Kusursuzluk arayışının değil, kendin olmanın kıymetini; sonuca değil, yolculuğa odaklanmanın anlamını keşfedeceğiniz sarsıcı ama iç ısıtan bir aile hikâyesine davetlisiniz.

Joseon’daki İstikrarsızlık: Kral Injo

İstikrarsızlığıyla Kore ulusunun gelişmesinin önünü kapamış bir hükümdar olarak hatırlanan ve günümüzde hala eleştirilen Kral Injo'nun tarihteki yeri.

Editor Picks