Dişlerimiz; beslenme, konuşma, estetik işlevlerinin yanı sıra genel sağlığımız için çok önemlidir. Dişlerimizin bu işlevleri yerine getirmesi için de ağız ve diş sağlığına yeterince önem göstermeliyiz.
Dolgu, kanal tedavisi, implant, diş beyazlatma, diş kronları, diş telleri derken günümüzdeki teknoloji ile artık kolaylıkla farklı ağız ve diş tedavilerine başvurabiliyoruz; ancak bu her zaman böyle değildi. Diş hekimliğinin kökenine inip birbirinden ilginç tedavi yöntemlerini görünce bu çağda doğduğunuz için kendinizi epey şanslı hissedeceksiniz.
İlk olarak M.Ö. 7000’li yıllarda önceden Baluchistan adıyla anılan ve şu an Pakistan olarak bildiğimiz bölgede yapılan kazılarda bulunan Taş Çağı kültürleri (İndus Kültürü), çürük diş maddesini çıkarabilmek için çakmak taşı ile birlikte kavisli tahta deliciler kullanmışlardır. Bilinen ilk diş hekimi Mısırlı Hesy-Re ise dişçilerin en büyüğü veya kraliyet kayıtlarının yöneticisi anlamına gelen Wer-ibehsenjw unvanına sahip eski bir Mısır yüksek yetkilisiydi.

Günümüz bilgilerinin ışığında, en eski diş hastalığının çürük olduğu kabul edilmektedir. M.Ö. 1000’li yıllara ait bazı tabletlerde diş çürüğünden ve bu çürüğe neden olduğu düşünülen kurtlardan bahsedilmekte, bu kurtlardan korunmayı sağlayacak dualar öğretilmektedir:
“Madem ki böyle dedin ey küçük kurt, kahretsin seni toprak ana, o kudretli eliyle…”
“…Bırak da hiç olmazsa, dişle diş eti arasına sokulayım, azı dişlerinin içine yerleşeyim.”
“Mayalanmış arpa suyu ile karıştırılmış yağ, bu dizeler üç kere yinelenerek ağrıyan dişin üzerine sürülecek.”
Eskı Mısır’da ağız ve diş temizliğine çok önem verilmiş, Ebers Tıp Papirüsü‘nde “sabah kahvaltısında ağız temizliği yapılmalıdır, ağız temizliği diş temizliği demektir” gibi ifadeler kullanılmıştır. Eski Mısır tedavi uygulamalarının dinsel, büyüsel ve drog tedavisi olarak üç tür olduğu bilinmektedir. Dinsel tedavilerde rüyalardan ve telkinden, büyü tedavisinde büyücülerin özel ritüeller ile hazırladıkları muska ve nazarlıklardan, drog tedavisinde ise çeşitli bitkisel, hayvansal ve madensel droglardan yararlanılırdı.

Hekimler ile hastaların karşılıklı sorumluluklarını ayrıntılı olarak tarif edebilmek adına tıp uygulamaları ve dini pratiklerin ayrılması Hammurabi Kanunları‘nda belgelenmiştir. Hammurabi kanunlarında hekimlere yasal sorumluluk yükleyen bu yasalar Mezopotamya uygarlığında tıp ve diş cerrahisinin gelişememesine sebep olmuştur. Örneğin 282. yasaya göre; hastanın ölümüne neden olan ya da apse drenajı sırasında hastayı kör eden hekimin ellerinin kesilmesini öngörür. Buna karşılık olarak cerrahi uygulamanın başarılı olması 10 şekel (1 şekel: 8,4 gr) gümüş ile ödüllendirilir.

Hititlerin merkezi Hattuşa‘da bulunan tabletlerde de diş tedavilerine dair bilgilere rastlanmıştır. Hitit toplumunda hastalıkların sebebi daha çok dini ve metafizik olaylara bağlanmıştır. İşlenen günahlar, kötü ruhlar, tanrıların ihmal edilmesi bu sebepler arasındadır. Bitki çeşitliliği açısından zengin olan bir floryada bulundukları için tedavi amacıyla adamotu, banotu, haşhaş, mazı, mersin, meyan kökü, safran gibi bitkiler kullanılmıştır.
Çinliler ilk diş fırçasını yapan millet olarak tarihe geçmiş, dünya tarihinin bilinen en eski tıp eseri olan Nei-Ching’i yazmışlardır. Amalgamı dişe doldurarak kullanma fikri de Çinlilere aittir. Diş ağrısının tedavisinde akupunktur da kullanmışlardır.
Yunanistan‘da MÖ 384-322 yıllarında yaşayan Aristoteles; diş çıkması, çürük ve diş eti hastalığının tedavisini, pense ile diş çekimi ve kayıp olan dişi ve kırılmış çeneyi sabitlemek için tel kullanımı gibi konuları içeren diş hekimliği hakkında yazılar yazmıştır. Ancak bu çalışmalarda erkeklerde kadınlardan daha fazla diş bulunması, diş sayısıyla ömür uzunluğunun orantılı olması gibi yanılgılar mevcuttur.
Her ne kadar Etrüsklere ait tıbbi belge bulunamadıysa da tıpta ileride olduklarına dair buluntular vardır. Aeschilus bir şiirinde Etrüskleri “tıp üreten bir kavim” olarak niteler. Sadece tıp değil diş tedavisiyle ilgili bulgular da bulunmuştur. Kuyumculukta gelişmiş olup bunu tedavi yöntemlerinde de altın halkalar ve bantlar gibi sabit protezlere benzer yapılarda kullanmışlardır.
İslam coğrafyasında diş temizliği Salvadora Persica Linne bitkisinden yapılan misvak ile yapılır. Farklı çalışmalarda da misvağın antimikrobiyal ve antikaryojenik etki gösterdiği ortaya çıkmıştır. VII. ve XV. yüzyıllarda diş hekimliğindeki en büyük gelişmeler yine bu coğrafyada olmuş, İbn-i Sina, Razi, Ali bin Abbas, Zehravi gibi hekimler ortaya çıkmıştır. İbn-i Sina’ya göre diş ağrısının sebebi diş içindeki sıvı basıncıdır ve diş delinerek bu ağrı giderilebilir.

Diş hekimliği tarihine bakınca aslında yüzyıllardan beri süregelen çalışmalarla gelişmiş olup daha da gelişecek olan bir serüven olduğunu görüyoruz. Diş ağrılarımızın kötü ruhlardan kaynaklandığını düşündüğümüz bir zamandan kısa sürede sebebini anlayıp tedavi edebildiğimiz, sadece tedavi etmeyip hastalıkları önleyebildiğimiz bir zamana geldik. Başında söylediğimiz gibi bu çağda yaşadığımız için kesinlikle çok şanslıyız.
Kaynakça
- Erdoğan,Yıldırım. (2021). Pedodonti, Pamukkale Üniversitesi Diş Hekimliği Tarihi Dersi. 2021-2022. Denizli.
- “Dünden Bugüne Diş Hekimliği”, Dentimplant, Erişim Tarihi: 28.10.2023. https://www.dentimplant.com.tr/dunden-bugune-dis-hekimligi-tarihce/
- “Diş Hekimliği Tarihçesi”, Türk Diş Hekimleri Birliği, Erişim Tarihi: 25.10.2023 https://www.tdb.org.tr/sag_menu_goster.php?Id=22
Bu platformun ürettiği içerikler her zaman ilgimi çekiyor ayrıca akademik anlam taşıyan bu gibi içerikleri daha fazla görmeyi umuyorum. Bu konunun daha detaylı ele alındığı bir tez çalışması da görmek güzel olurdu.
Diş 1.Sınıf öğrencisiyim bu yazı çok ilgimi çekti çok başarılı olmuş