İzmir‘de 8 Nisan 1970’te dünyaya gelen Didem Madak, öğretmen Füsun ve Yusuf çiftinin ilk çocuğudur. Şiirlerinde adını sıkça gördüğümüz kardeşi Işıl ise Didem’den altı yıl sonra dünyaya gelmiştir. Amasya ve Burdur‘da geçirdiği çocukluk yıllarının ardından, 12 Eylül olaylarında babası Burdur’dan Uşak‘a sürülmüştür. Bu olaydan sonra annesi ve kardeşi ile Burdur’da yaşamak zorunda kalmıştır. Geçirdiği zorlu yılların üzerine bir de 13 yaşında iken annesi Füsun’u kaybetmiştir.
Annesini kaybettikten sonra Didem çok zorlu günler geçirmiştir. Annesini bu kadar erken yaşta kaybetmiş olması şairlik hayatını aslında en fazla etkileyecek unsurlardan birisidir. Peki Didem Madak’ın duygularını, acılarını bu denli aktardığı şiirlerinde ön planda olan temaları inceleyelim.
Anne Özlemi ve Sevgisi
Annem çok sevmelerin kadınıydı.
Daldaki kirazları,
yazmasındaki oyaları,
fistanında ki çiçekleri,
asmada ki üzümleri,
evin kedisini,
sokağın delisini,
babamın gömleğini,
beni, bizi, mahalleyi…
Bildiğim her şeyi severdi.
Bana da sevmeyi öğretti.
Öyle az buz değil, “çok sev” derdi.
Annem gibiyim artık.
Az sevme bilmiyorum ben.
Çok sevdiğimdendir bu kadar incinmem…
Didem Madak, annesini çocuk yaşta kaybetmiştir ve bu kayıp, hayatının her anında onun yokluğunu hissetmesine neden olmuştur. Yalnızlığını ve annesizliğini dizelerine yansıtarak hayatla tek başına mücadele etmiştir. Şiire olan ilgisi, annesinin vefatından sonra başlamıştır. “Annemden bana kalan tek miras bir sihirdir. Onu ne zaman çok özlesem, hep bir şiir yazdım,” diyen şair, annesinin hatırasını şiirlerinde yaşatmıştır. Didem Madak, samimi bir üslupla, günlük hayata dair detaylarla ve içtenlikle şiirler kaleme almıştır. Ancak, kızı Füsun‘un doğumuyla (ki annesinin ismi de Füsun) hayatının ritmi değişmiş, bir süre şiir yazamamıştır.
Aşk

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum…
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım…
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin allahını bilirim bayım
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!
Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım… Sevginin derinlikleri ve ayrılığın acıları, onun dizelerinde yoğun bir şekilde hissedilir. Aşkın tutkusu ve hüznün izleri, Madak’ın eserlerinde duygusal bir derinlik kazanır. Aşk temasını şiirlerinde öyle harmanlayarak işler ki bütün sevgilerini de aşk ile tanımlar. Şiirlerinde aşktan bahsederken bu aşkı, büyük bir aşk ile özdeşleştirir. İçeriğinde ise annesine olan aşkını, tanrı aşkını ve gerçek aşkı görürüz. Sevgisini de aşkını da doruklarda yaşayan Madak, bunu okurlarına büyük bir incelikle aktarmıştır.
Yalnızlık
Oturup TV seyrettik iki beyaz zombi gibi yan yana
Zeyna gölgesini bir başkası sanıp oynuyordu, ben de
Bir başkası sanıp şiir yazıyordum.
Bir aydınlanma ruhu içinde felaket yalnızdık.
Patimizle, yani Zeyna, patisiyle kalemi itti
Ve şiirin içine doğru yürüdük.
Zeyna bir kısım kelimeleri dişleri ile yakalayıp kaçırdı
Zavallı kelimeler kedimin faresi olmuştu.
Ben de onları çocuğum sanıp durmadan kokluyordum
Yaralarını yalayıp azıcık ağlıyordum.
Bir bakıma Alkatraz Kedicisi olmuştum.
Didem Madak‘ın şiirlerinde yalnızlık teması, insanın iç dünyasındaki derin duyguları ve yaşadığı izolasyonu işler. Madak, yalnızlığı farklı açılardan ele alır ve bu duyguyu çeşitli imgelerle ve anlatılarla işler. Şairin eserlerinde yalnızlık, bazen fiziksel bir yalnızlık olarak, bazen de içsel bir yalnızlık olarak betimlenir. Madak’ın şiirlerinde yalnızlık, insanın içsel dünyasında derin bir çıkmaza dönüşen bir duygu olarak karşımıza çıkar. Şair, yalnızlığı sadece fiziksel bir izolasyon olarak değil, aynı zamanda ruhsal bir durum olarak da işler.
Yalnızlık, bazen insanın kendi iç dünyasında kaybolması ve kimlik arayışıyla örtüşür. Şiirlerindeki karakterler, içsel çatışmalarla boğuşurken yalnızlık duygusunu derinden hisseder. Toplumun beklentileriyle kendi özgün benlikleri arasında sıkışan karakterler, yalnızlıkla baş başa kaldıklarında gerçek benliklerini bulmaya çalışırlar. Fiziksel yalnızlık da Didem Madak’ın eserlerinde sıkça işlenen bir tema olarak karşımıza çıkar. Karakterler, kendi iç dünyalarında yalnızca kendi seslerini duyarlar ve dış dünyayla olan bağlantılarını kaybetmiş gibi hissederler. Bu fiziksel yalnızlık, genellikle bir ıssızlık ve yalıtılmışlık duygusuyla ilişkilendirilir. Yalnızlık, aynı zamanda insanın yaşamın geçiciliğiyle yüzleşmesiyle de bağlantılıdır. Karakterler, zamanın akışıyla yalnızlaşır ve geçmişteki anılarla gelecekteki belirsizlik arasında sıkışıp kalırlar. Bu durum, insanın hayatın anlamsızlığını sorgulamasına ve varoluşsal bir yalnızlık duygusuna kapılmasına neden olur. Şairin sarsıcı dizeleri, okuyucuları kendi yalnızlık deneyimleriyle bağ kurmaya ve insanın evrensel bir duygu olarak yalnızlıkla nasıl başa çıktığını anlamaya davet eder.
Ölüm
Ölüm, Madak’ın eserlerinde genellikle bir geçiş olarak betimlenir. Şair, ölümü sadece bedenin sonu olarak değil, aynı zamanda ruhun özgürleştiği ve yeni bir başlangıca doğru ilerlediği bir süreç olarak görür. Madak’ın şiirlerinde ölüm, karanlık bir son değil, aydınlık bir başlangıç olarak sunulur. İnsanın yaşamın geçiciliğiyle yüzleşmesini ve ölümün kaçınılmazlığını kabul etmesini sağlar. Şair, ölümün insan yaşamına anlam kattığını ve onu değerli kıldığını vurgular. Ölüm, Madak’ın eserlerinde yaşamın anlamını arayışın bir parçası olarak görülür ve insanın varoluşsal derinliklerine ışık tutar.
bugün kalbimi eski bir plak gibi
öyle çok tersine çevirdim ki
bazı şarkılar vardır
cızırtılı bir yağmur gününü anlatır
uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı
deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır
o zaman bir yavru yengece bakan
insanların şarkısı olurdu o şarkının adı
keşke ismim iris olsaydı
keşke ismim herkese
sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı
bazı şarkılar vardır
ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır
işte o ellerimle herkese
çamurlu şiirler uzatsaydım
hepsi çok kirli olsaydı tanrım
bazı şarkılar vardır
kırmızı akşamsefalarını anlatır
karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını
komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını
geceyi onlar bahçeye taşırdı
ben ne zaman öleceğim tanrım
sabah olunca mı
keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım
irileşen, gitgide irileşen ağaç gibi
ismi nedensizce iris oluveren bir ağaç gibi
şu odanın ortasında dursam
saat kuleleri dökülürdü dallarımdan tanrım
artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyorum
bazı şarkılar vardır
kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır
kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu
o şarkının adı
ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısı
keşke ismim iris olsaydı
keşke ismimin bir anlamı olmasaydı
herkes çıkarsın kalbini
o çirkin mücevher sandığından
ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım
Kaynakça
- Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım! Antoloji. Web. Erişim Tarihi: 25.02.2024
- Didem Madak: Seçme Şiirler. Gazete Kadıköy. Web. Erişim Tarihi: 25.02.2024
Duyguları geçiren, betimlemeleri fevkalâde olan bir anlatıma sahip bir biyografi olmuş. Etkileyici. Emeğinize sağlık. ❣
merak ettiğim şair başarılı bir şekilde anlatılmış tebrikler 👏