Dexter: New Blood 1. Bölüm İncelemesi

spot_img

Iggy Pop’un ”Passenger” şarkısıyla açılış yapan dizinin ilk sahnesinde Dexter‘ı ormanlık alanda karlar üstünde koşarken görürüz. Silahını beyaz, güzel bir geyiğe doğrultur, ama ateş etmez. İzlerken anlarız ki, ormanlık alan aynı zamanda onun evidir de. Doğanın içinde, insanlardan izole şekilde hayvanlarıyla yaşıyordur.

”Yerde.” diyen bir ses duyarız.

Sonrasında ölü olan üvey kız kardeşi Debra kadraja girer. Dexter masada yemek yerken Debra da karşısında oturuyordur. Yüzünde sevgi dolu bir gülümseme vardır. Sonraki sahnede Debra artık yoktur. İlk anda Debra’nın varlığıyla şok olan seyirci için durum anlam kazanır. Debra ölüdür ve ölüler geri gelemezler, aklımızın bize oynadığı hayaletler değillerse tabii.

Yaz mevsiminin asla son bulmadığı Miami‘den sonra Iron Lake kasabasının karlı günlerine şahit olmak… Acaba Dexter bütün kayıplarından sonra içine düşen kış mevsimini mi yaşıyor diye düşündürttü. Çünkü kış insanın içine bir kere düştü mü, o mevsimden çıkış epey zordur. Game of Thrones tarzı bir ”kış geliyor” güzellemesi gibi değil tabii.

Dexter’ın artık Dexter olmadığı, James Lindsay isimli yeni kimliği ve bir polisle ilişkisi olduğu ilk izlenimlerimizden. Ormanda izole gibi görünen hayatının, insanlarla olan iletişimini izledikçe o kadar da izole olmadığına şahit oluyoruz, fakat Dexter karanlık kişiliğini saklamak için her zaman sosyal ilişkiler içine girmeyi kendisine bir görev edinmiştir. Onu bu kadar iyi ve görünmez bir seri katil yapan en iyi özelliklerinden biri: Sıradan bir adam gibi görünebilmesi.

Kaç yaşına gelirse gelsin, ne yaşamış olursa olsun, bir insan neyse odur. Değişmez. Kan gördüğünde bir vampir gibi dürtülerini kontrol etmek için kendisini zorlayan bir adam o. Cinayet aleti olarak kullandığı bıçaklara olan tutkusunu işe dönüştürmüş. Av malzemeleri satan bir yerde çalışmaya başlamış.

”Bazen kuralları çiğnersen biraz eğlenebilirsin Dexter.”

Yaşamaya başladığı Iron Lake kasabası küçük bir kasaba. Bütün o dürtülerine rağmen, geçmişini geride bırakmış bir adam profili olarak, bu küçük kasabada basit bir hayat sürmeyi seçmiş.

Bir sabah yine o beyaz geyiğin peşinde koştururken izlendiğine dair bir his geliştirir. Aslında haklıdır da, izleniyordur.  Bundan Debra’ya bahseder; çünkü geçmişine dair gerçekleri konuşabileceği Debra’nın hayaletinden başka kimsesi yoktur. İnsanın aklını kaybetmemesi için yarattığı halüsinasyonlarının deliliğe işaret olması gerekirken, onu kurtarması dilemması…

Yaşananların üzerinden 10 yıl geçmiştir. Kendisine yeni bir rutin oluşturmuştur; çünkü bunu yapmazsa eskisine dönmesi kolaylaşacaktır.

”Sırlarını mezara götüren adam var karşında.”

Dexter için bir tanım yapılacak olsa en iyisi bu olabilirdi. Öğrendiği sırları kendine saklar ve o bildikleri karşısında kötülük yapan insanları mezara gönderene kadar da durmaz. Onu iyi bir kötü yapan da bu özelliği.

Pahalı bir silahı, sattığı müşterisine teslim etmek için evine gittiğinde, adamın iyi biri olmadığını, hatta bir katil olduğunu öğrenir.

Anlık bir kararla adamın kafasına silahla vurur, çünkü içinde bastırmaya çalıştığı sesleri susturabilmesinin tek yoludur. Aklından geçen budur, ama yapmaz.

Akşam evine döndüğünde birini görür. Evine giren, onu izlediğini düşündüğü kişi ona ”Dexter” diye hitap eder. Gelen kişi ergenlik çağında genç bir çocuktur. İsmi Harrison‘dır. Dexter’ın oğlu Harrison…

Dexter karşısında Harrison’ı görünce şaşırmıştır, ama kim olduğunu inkar eder. Debra’nın hayaleti de ona bu konuda destek çıkar. Çünkü ona yakın olan herkes ölüyordur. Harrison gider. Geçmişini karların altına gömmüş Dexter, geçmişe dair anılarını da yakar. Debra’nın ağzından çıkan, ama hepsi Dexter’ın aklının içinde olan kelimeler onu telkin etmek için oradadır. Değiştiğine inanmak istiyordur, ama insanlar değişebilir mi?

İnsanın içindeki karanlık belki bir süreliğine duraksar, kabuğuna çekilir, ama o karanlık hep orada duruyordur. Tıpkı bir kara delik gibi bizi yutacağı zamanı kolluyordur.

O güzel beyaz geyik…

İnsan katilini tanıyabilir mi? Gözlerinin içine bakıp masumiyeti görebilir miyiz? Masuma ateş edebilen biri iyi biri midir? Bir masumu katledebilen birini öldürmek cinayet sayılır mı?

İlk kural: Yakalanma!

Ve Dexter’ın geçmişi yeniden bugünü olur. Hep ikilemlerle geçen hayatında karar aşamasına gelmiştir. Tekrar öldürecektir. Ve koleksiyonu için aldığı kan örneklerinden ilkini alır. Dexter’ın kendi mahkemesi ve yargılama sistemi tekrardan devreye girer. O suçlarını itiraf ettirmeden önce hükmünü veren bir yargıçtır. Bıçağı sapladıktan sonra kanın akışının ona verdiği hazzın bütün bedenine yayılışını izliyoruz. Aldığı kan örneğini öldürdüğü adamın üstüne geri bırakıyor. Seri katil dürtüsüyle kendine verdiği ödülden vazgeçiyor; çünkü kendisinin de söylediği gibi gelişen bir canavar o. Onun içindeki seri katili tutan Debra’yı ilk kez görmezden gelmeye başlıyor. Harrison’ı bulmak için otobüs durağına gidiyor. Olaysız geçirdiği onca yıldan sonra kendisini kabulleniyor ve Harrison’ı eve götürüyor. Bir aile olmak için…

Başrollerini Michael C. Hall, Jennifer Carpenter, Julia Jones ve Jack Alcott‘ın paylaştığı dizi, geçmişteki Dexter’ı kaldığı yerden on yıl sonrada; ama içindeki tükenmeyen öldürme arzusuyla bıraktığımız yerden başlıyor. Henüz ilk bölümü yayımlandı. Diziye Bein Connect‘ten ulaşabilirsiniz.

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Editor Picks