Değişmeyen Sorunlar: Doğan Avcıoğlu, Yön Dergisi ve Cumhuriyet Tahlilleri

Editör:
Sudenur Sarıyıldız, Ayşe Olgun
spot_img

Ulusal Sol, Sosyalist Kemalizm ve Sol Kemalizm gibi tabirlerin ete kemiğe bürünmüş hâli olan Doğan Avcıoğlu; 1950’lli yıllarda Fransa’da aldığı eğitimi tamamlaması sonucu memleketine dönünce çevresine şunu sorar:

“Bizi hor gören bu (…)lerin seviyesine nasıl geliriz ve Türkiye’yi nasıl değiştiririz?”

Cumhuriyet ilan edilmişti fakat CHP’nin içinde de farklı görevler üstlenmiş olan Avcıoğlu, Atatürk‘ün başlatmış olduğu aydınlanmacı ihtilâlin yarıda kaldığını düşünenlerdendir. Bu içeriğimizde de bu ikonik Cumhuriyet aydının neden böyle bir kanıda olduğunu anlamaya çalışacak, 1962 ve 1965 yıllarında Yön Dergisi‘ne yazmış olduğu iki yazısını inceleyerek geçmişe acı gerçeklerle dolu bir yolculuk yapacağız.

Yön Dergisi

Doğan Avcıoğlu

Genel olarak sol eğilimli kesimden kişilerin el birliğiyle 1961’in sonlarına doğru ilk sayısını çıkaran “haftalık fikir ve sanat dergisi” olan Yön’ün imtiyaz sahibi ve mesul müdürü Doğan Avcıoğlu idi ve manifestoları şu ifadelerle başlamaktadır:

“Atatürk devrimleriyle amaç edinilen çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın, eğitim davasını sonuçlandırmanın, Türk demokrasisini yaşatmanın, sosyal adaleti gerçekleştirmenin ve demokrasi rejimini sağlam temeller üzerine oturtmanın ancak iktisadi alanda hızla kalkınmakta, yani millî istihal seviyesini hızla yükseltmekte göstereceğimiz başarıya bağlı olduğuna inanıyoruz. Atatürk devrimlerinin amacı olan Batılılaşmak, en geniş anlamıyla, Batı’nın istihsal seviyesine yaklaştığımız ölçüde gerçekleşebilir. Türkiye’deki istihsal seviyesi yükseldikçe, memleketin sosyal yapısı değişecek, şehir-köy ikiliği ortadan kalkacak, imkânlar genişleyecek ve Batı uygarlığının temeli olan akılcı düşünce kütlelere yayılacaktır.” (12)

İlk iki sayısı toplam yetmiş bin nüsha olan derginin bildirisine imza atan çok sayıda önemli aydın yer almaktaydı ve bunların arasında Fakir Baykurt, Mümtaz Soysal, Cemal Reşit Eyüboğlu, Niyazi Berkes, Şevket Süreyya Aydemir ve Korkut Boratav gibi isimler vardı. Verilen bu isimlerden de yola çıkarak dergi kadrosunu oluşturan kişilerin sol eğilimli, cumhuriyetçi ve/veya Kemalist olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca dergideki aydınlardan, Doğan Avcıoğlu da dahil olmak üzere, bazıları 27 Mayıs Darbesi‘nden sonra oluşturulan komisyonlarda veya anayasada görev almış kişilerdir. 1967’de yayın hayatı son bulsa da, Yön‘ün ulusalcı çevrede etkisi büyük olmuştur. Doğan Avcıoğlu’nun 9 Mart’a kadar giden süreçte sürekli “İkinci Kurtuluş Savaşı” söylemini dile getirmesi ve silahlı kuvvetlerdeki solcu ulusal güruhun yapmaya çalıştığı darbe girişimi, bu etkiye örnek teşkil edebilir. Şimdi gelin genel olarak 61’de kurulan Türkiye İşçi Partisine, TKP’ye veya CHP’ye yakın olan Yön‘ün 7 kasım 1962’de çıkarttığı Atatürk özel sayısına ve 29 Ekim 1965’teki sayısına yakından bakarak 60’lardaki Türkiye Cumhuriyeti siyasetini ulusalcı sol perspektiften keşfe çıkalım.

7 Kasım 1962 Atatürk Özel Sayısı: Halkçılığa Bakış

“İnkılabı Seven Yayar”

Cemal Madanoğlu liderliğinde gerçekleşen 27 Mayıs darbesinin üzerinden bir küsür yıl geçmiştir ve Türkiye, yeni bir anayasa ile beraber yeniden değişim hareketine girmiştir. Yön’ün 7 Kasım 1962 tarihindeki nüshasında yer alan Doğan Avcıoğlu’nun yazmış olduğu “Kaynağa Dönüş” adlı yazı, Yön Dergisi’nin Atatürk İlkelerindeki Devletçiliğe ve Halkçılığa olan vurgusunu göstermektedir. Yazısına Kuvâ-yi Milliye ruhunu överek ve o dönemdeki halkçı meclisin ne zor şartlarda ülkeyi yönetmeye çalıştığını aktarmaktadır:

“Bu Meclis halkçı bir Türkiye etrafında birleşti. Birinci Büyük Millet Meclisinin 21 Ekim 1920 tarihli beyannamesi, bu halkçılık görüşünü ortaya koyar. Beyanname özetle şudur: ‘Emperyalist devletlerin, devlet ve milletimizin hayatına açıkça kastetmeleri karşısında meclisimiz en haklı müdafaa için toplanmıştır. Meclis, Türkiye halkının hayat ve istiklalini biricik gaye bilir. Bu gayeye, Türkiye halkını emperyalizmin ve kapitalizmin zulmünden ve taassubundan kurtarmak, kendi irade ve hakimiyetinin sahibi kılmakla varabileceği kanaatindedir. Büyük Millet Meclisi, halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini (…) kaldırmayı, yerine refah ve saadeti getirmeyi başlıca hedef addeder. Binaenaleyh toprak, maarif, adliye, maliye, iktisat ve evkaf işlerinde ve diğer meselelerde sosyal adalet ve yardımlaşmayı hakim kılarak, halkın ihtiyacına göre teçhizat ve tesisatı vücuda getirmeye çalışacaktır.’” (3)

Ardından Atatürk’ün Halk devrindeyiz, halk hükümetiyiz ve halkçılık yapacağız dediğini dile getirerek Gazi’nin halkçı yönünü vurguluyor ve Ziya Gökalp‘ın şu sözlerini alıntılıyor:

“Eşitlik ülküsünün hükümran olduğu bu halkçılık devrinde, artık sosyal eşitsizliklerin devamı caiz görülemez. Halkçılık devri, toplumların siyasî tekamülde eriştikleri en son, en yüksek merhaledir. Bu merhalede, sosyal eşitsizliklerin kaldırılması en esaslı şarttır.”

Fakat bu Kuvâ-yi Milliye’deki Halkçılık (Avcıoğlu halkçılık ilkesini sosyalizme denk tutmaktadır) ruhunun ilerleyen yıllarda zedelendiğini ve yine “Türkiye’nin en önemli meselesi [olan] halkçılık”ın toplum nezdinde itibar görmesi için halkın gönüllü işbirliğinin sağlanmasının şart olduğunu belirtmektedir:

“Sistemsizlik, fikirsizlik ve halkçılığın gerektirdiği metodu anlamayış yüzünden Kurtuluş Savaşı yıllarının halkçı fikirleri boşlukta kaldı.” (3)

Her ne kadar idam edilse de, Menderes‘e ve o yapıya olan bağlılığın hâlâ devam ettiğini dile getiren Avcıoğlu; halkın halkçı aydınlara mesafeli olduğunu ve halk düşmanlarının safında bulunduğunu dile getiriyor. Döneminin siyasî ortamını çok iyi analiz eden bu aydının önlerindeki seçimde yine CHP’nin kaybedeceğini hissetmiş olacak ki bu yazıda halkın ve köylünün aydınlatılması ve Devletçilik girişimlerinin yeniden yürürlüğe girmesi gerektiğini üstüne basa basa dile getirmektedir.

29 Ekim 1965 Sayısı: Sorunlar Devam Ediyor

Cumhuriyet Kızları

Şimdi üç yıl sonraya gidelim. Türkiye’nin cumhuriyeti ilan etmesinin üstünden 42 yıl, 1965 genel seçiminin üstünden ise 19 gün geçmiştir. Seçimde Avcıoğlu’nun yıllar önce ön gördüğü üzere İnönü kaybetmiş, Adalet Partisi ve Süleyman Demirel iktidara geçmiştir. Avcıoğlu’nun bir önceki yazısındaki tenkit dolu fakat umutlu üslubu yerini daha karamsar bir duruşa bırakmıştır:

“Cumhuriyetten beri geçen kırk iki yıl, bütün sorunlarını çözmüş ileri ve bağımsız bir Türkiye kurmak için bol bol yeterliydi. Yapamadık. Türk milliyetçileri boş övünmelere itibar etmeyip nerede yanıldığımızı açıkça ortaya koymalı ve ikinci bir kurtuluş savaşına hazırlanmalıdır.” (3)

Cumhuriyetin 42. Yılında” başlıklı bu yazısında yine Türk köylüsüne ve halkına Kemalist İhtilâl’i empoze edemediklerinden yakınmaktadır ve köylüyü gerçekten milletin efendisi yapacak olan köklü bir toprak reformunu gerçekleştirmeyi başaramadıklarını dile getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin 42. yılında Osmanlı’dan devralınan “feodal kalıntılar”dan hala kurtulunamadığını ve alt tabakanın yerel bağlılıkların etkisi altında olduğunu sebep göstererek böyle bir ortamda parlamentoculuk oynamanın “geri unsurların egemenliğini sağlamak”tan başka bir işe yaramadığını savunmuştur çünkü halkın seçtiği sağcı çoğunluk, yine halkın zararına iş yaparak reformların devam etmesine engel olmuştur.

İki yazısından çıkarabileceğimiz üzere, ön gördüğü bu kötü gidişat sürmektedir ve bunun sebebini ise CHP’nin halkçı reformlarını tamamlayamamasına bağlamaktadır. Doğan Avcıoğlu’nun seçim sonuçlarını beğenmediği ve Yön‘ün kuruluş manifestosunda yer alan demokrasiye olan saygının ve vurgunun azaldığı aşikardır. Ek olarak bence halkı aydınlatmadan ve Atatürk Devrimi’ni tamamlamadan seçime gitmenin artık doğru olmadığını düşünmektedir. Bu yazısının son paragraflarını olduğu gibi vermeye karar verdim zira önlerindeki seçimleri yine kaybedeceklerini düşünerek Cumhuriyet’in ve Atatürk İlkelerinin ilerleyen yıllarda tehlikede olacağını dile getirmesi sebebiyle günümüze de ışık tuttuğunu düşünmekteyim:

“Bu ölçüde kötümserliğe elbette yer yoktur. Yalnız, çok önceden başlayan temel hatalar yüzünden az gelişmişliğin bütün zincirlerini kırmak için yeterli olan yirmi yıllık bir süreyi israf ettiğimizi, daha uzun yıllar israfa hazırlandığımızı bilmek gerekir. Reformcu güçlerin sosyal yanı değişmediği sürece gelecek seçimlerde de başarısızlıklara uğraması mümkündür. Hoşumuza gitmiyor diye, başını kuma sokunca kem gözlerden korunduğunu sanan devekuşları gibi bu acı gerçeği görmekten kaçamayız.

(…) Rejimler hayallere değil gerçeklere dayanarak uzun ömürlü olurlar. Anayasadan ve reformlardan yana güçler Türkiye’nin daha uzun süre zaman israfına tahammülü kalmadığını göz önünde tutarak, demokratik devrim yolunu açma durumundadırlar.” (3)

Sonuç

Lefter Küçükandonyadis, Mümtaz Soysal, Emekli Korg. Cemal Madanoğlu ve Uğur Mumcu; son Jön Türk Doğan Avcıoğlu’nu sonsuzluğa uğurluyor. Ulusal Hafıza Twitter sayfasından alınmıştır.

Avcıoğlu’nun tahmin ettiği üzere 1969 yılındaki seçimleri yine Adalet Partisi kazanmıştır. Yazılarından da anladığımız üzere kendisi o günün şartlarında Türkiye’deki demokrasi uygulamasını pek doğru görmüyordu. Neticede Türkiye’deki Milli Demokratik Devrim hareketinin fikir önderlerinden olmuştur. İşçi sınıfının iktidara gelişini, “demokratik devrim” ve “sosyalist devrim” olmak üzere, birbirini kesintisiz olarak izleyen iki aşama ile gerçekleşeceğini düşünen Lenin‘in fikirleri üzerine inşa edilen MDD görüşü; 9 Mart ve 12 Mart ile iktidara getirilmeye çalışılsa da başarısız olunmuştur (Öztürk, 398).

“Türkiye’nin geleceği, Atatürk’ün öncülüğünü yaptığı milli kurtuluşçuluğun bu antiemperyalist bilincinin bir halk iktidarı doğrultusunda geliştirilip geliştirilmeyeceğine bağlıdır.”

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!


Kaynakça

Atılgan, Gökhan. Yön-Devrim Hareketi. İstanbul: Yordam Kitap, 2008

Öztürk, Emine. “Fikir Kulüpleri Federasyonunda Türkiye İşçi Partisi–Millî Demokratik Devrim Hareketi Mücadelesi (1965-1969).” Öneri Dergisi 17.57 (2022): 386-416.

Yön Dergisi 1. Sayı. 1962

Yön Dergisi 47. Sayı. 7 Kasım 1962.

Yön Dergisi 135. Sayı. 29 Ekim 1965.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Editor Picks