David Fincher’ın En Sevdiği 10 Film

Rumeysa Salepci
Rumeysa Salepci
Fuzuli cümlelerim oldu benim/ Okunsun diye değildi/ Avuçlarımdaki yaşanmışlıkların/ Ağzımdaki tortularıydı onlar/Kalemime dökülen R.S.
Editör:
Seda Çakıroğlu
spot_img

David Fincher, 28 Ağustos 1962’de Colorado’da doğmuş, Akademi Ödülü’ne aday gösterilmiş bir sinema ve video klip yönetmenidir. Seven, Fight Club, The Social Network, Zodiac, Panic Room gibi kült filmleriyle tanınır. Genç yaşta Kaliforniya’ya taşındığında, George Lucas’ın komşusu olması Fincher’ın sinemaya olan ilgisini artırdı. Daha sonra, Lucas’ın Industrial Light & Magic (ILM) stüdyosunda çalışarak Star Wars ve Indiana Jones filmlerinde görsel efektler üzerine deneyim kazandı. Bu süreç, onun yönetmenlik tarzını ve detaylara olan tutkusunu şekillendirdi.

Fincher, sahneleri defalarca çekmesiyle tanınır; örneğin, The Social Network’te bir sahne için 99 tekrar yapmıştır. Geleneksel yöntemlerin yanı sıra yenilikçi anlatım teknikleri geliştirmesiyle de öne çıkar. Özellikle Fight Club’daki görsel efektler ve anlatı tarzı, onun özgünlüğünü yansıtır. Karanlık, gizemli atmosferler, suç temaları ve karmaşık olay örgüleri, Fincher’ın imzası hâline gelmiştir.

Sinemaya tutkusu, detaylara verdiği önem ve mükemmeliyetçi yaklaşımıyla Fincher, sinema dünyasında kendine özgü bir yer edinmiştir. Şimdi ise bu yazımızda, bu ikonik yönetmeni etkileyen yapımlarla beraber en sevdiği 10 filmden bahsedeceğiz!

1. Chinatown (1974)

IMDb puanı: 8.2

Roman Polanski‘nin yönettiği Chinatown suç, gizem ve karanlık temaları işleyerek, karmaşık karakterler ve zekice kurulan bir hikaye ile izleyiciyi derinden etkiler. Özel dedektif J.J. Gittes’in Los Angeles’ta suikaste kurban giden bir kadının arkasındaki gerçeği araştırırken karşılaştığı entrikalar ve gizli ilişkileri konu alır. Polanski, neo-noir türünün en iyi örneklerinden birini sunarak, görsel atmosferin gücünden faydalanır; karanlık, yağmurlu sokaklar ve izleyiciyi sürekli bir belirsizliğe iten anlatım tarzı, Fincher’ın gerilim sinemasındaki stilini hatırlatır. Filmin karakterleri, özellikle Nicholson’ın oynadığı Gittes, kişisel zaafları ve bilinçaltındaki çatışmalarla derinleştirilmiştir, bu da Fincher’ın kendi filmlerinde sıklıkla işlediği temalardır. Chinatown, hem cinayetleri hem de içsel ve toplumsal yozlaşmayı araştırarak, moral bir boşluk ve kişisel bir kayıp yaratır. Fincher, filmin karanlık ve distopik tonunu, olayların çözülmemiş bıraktığı belirsizliğini ve izleyiciyi sürekli gerilim içinde tutma yöntemini takdir eder. Chinatown, sinemanın en unutulmaz neo-noir başyapıtlarından biri olarak, gerilim ve dramayı mükemmel bir şekilde harmanlar.

2. The Godfather Part II (1974)

IMDb puanı: 9.0

Francis Ford Coppola‘nın yönettiği The Godfather 2 aile, güç ve ihanet gibi derin temaları işleyerek, sinemanın en karmaşık ve çok katmanlı yapımlarından biri olarak öne çıkar. Fincher, filmin yapısal zekası, sinematografik ustalığı ve karakterlerin moral ikilemlerini takdir eder. The Godfather 2, güç kazanmanın ve kaybetmenin, ihanetin ve ailenin dinamiklerini inceleyerek, insan doğasına dair evrensel bir yorum sunar. Filmin görsel stilindeki karanlık tonlar ve karakterlerin soğuk, içsel çatışmaları, Fincher’ın sinema anlayışıyla paralellik gösterir. Sadece bir suç filmi olmanın ötesine geçerek, sinemaya katkı sağlayan bir başyapıt olarak tarihe geçmiştir.

3. Taxi Driver (1976)

IMDb puanı: 8.3

Martin Scorsese’nin yönettiği bu film, Vietnam gazisi Travis Bickle’ın New York’taki gece hayatını ve psikolojik çöküşünü konu alır. Fincher, Scorsese’nin şehir manzaralarını ve karakter psikolojisini yansıtma biçiminden büyük ilham alır. Robert De Niro’nun ikonik performansı ve Bernard Herrmann’ın unutulmaz müzikleri, filmi bir başyapıt haline getirir. Film, yalnızlık, yabancılaşma ve şiddet temalarını işlerken, 1970’lerin New York’unun karanlık atmosferini başarıyla yansıtır.

4. Alien (1979)

IMDb puanı: 8.4

Ridley Scott‘ın yönettiği Alien uzayda bir uzay gemisinin mürettebatının, yeri bilinmeyen bir gezegenden gelen ölümcül bir yaratıkla karşılaşmasını konu alır. Scott, mekanın dar sınırları ve gizemli atmosferiyle gerilim yaratırken, filmdeki karakter derinlikleri ve yavaş tempolu anlatım, izleyiciyi sürekli tedirgin eder. Fincher, Alien’in hem görsel hem de tematik açıdan, insanın yalnızlık ve hayatta kalma içgüdüsüne dair incelemeleriyle takdir eder. Filmdeki yaratığın tasarımı ve onun bilinçli bir şekilde gizli tutulması, korkuyu izleyicinin zihnine yerleştirir, bu da Fincher’ın gerilimi ustaca inşa etme tarzıyla benzerlik gösterir.

5. Rear Window (1954)

IMDb puanı: 8.5

Alfred Hitchcock‘un yönettiği, New York’ta bir apartman dairesine hapsolmuş olan fotoğrafçı Jeff ve onun gizlice komşularını gözlemleyerek cinayet şüphesiyle ilgili yaptığı araştırmayı anlatır. Hitchcock’un sabırlı anlatım tarzı ve gerilimi yavaşça inşa etme becerisi, Fincher’ın favori sinematografik tekniklerinden biridir. Filmdeki dar mekan kullanımı, izleyicinin izlediği dünyayı daraltarak, Jeff’in bakış açısını sınırlayan bir tuzak haline gelir. Fincher, bu tür psikolojik oyunları ve izleyiciyi sürekli gerilim içinde tutma stratejilerini takdir eder. Rear Window, modern gerilim filmleri için bir referans noktası olarak kalır, çünkü insan doğasının karanlık yönlerine dair derinlemesine bir bakış sunar.

6. Zelig (1983)

IMDb puanı: 7.8

Woody Allen’ın Zelig filmi, çevresindeki insanların özelliklerini taklit eden bir adamın hikayesini anlatır. Ailen, belgesel tarzı çekimleri ve eski film tekniğini kullanarak, izleyiciyi Zelig’in hayatına dair gerçeklik ve kurgunun sınırlarında gezdirir. Fincher, filmdeki yenilikçi anlatım biçimini ve mizahi eleştiriyi takdir eder, çünkü Zelig toplumsal normlara ve insan doğasına dair derin bir sorgulama sunar.  Film, Leonard Zelig’in taklit yeteneği üzerinden toplumsal uyum ve kimlik temalarını işler. Allen’ın kendine has anlatım tarzı ve mizah anlayışı, filmi hem eğlenceli hem de düşündürücü kılar.

7. 8 1/2 (1963)

IMDb puanı: 7.9

Federico Fellini‘nin yönettiği 8½ yeni projesi üzerinde çalışırken yaşadığı ilham kaybını ve hayatındaki kadınlarla olan ilişkilerini gerçeklik ve hayal arasında gidip gelen bir anlatımla işler. Fellini’nin sürrealist yaklaşımı, rüya sekanslarıyla gerçeği harmanlayan yenilikçi sinematografisi ve sembollerle dolu anlatımı, Fincher’ın hikaye derinliğine ve görsel detaylara olan hayranlığıyla örtüşür. 8½, sanatın, yaratıcılığın ve insan psikolojisinin karmaşıklığını ele alırken, izleyiciye hem görsel hem de duygusal bir deneyim sunar. Fincher, Fellini’nin kişisel bir hikayeyi evrensel bir anlatıya dönüştürme becerisine özellikle hayranlık duyar. 8½, sinema tarihinin en yaratıcı ve etkileyici başyapıtlarından biridir.

8. Citizen Kane (1941)

IMDb puanı: 8.3

Orsan Welles‘in yönettiği Citizen Kane, medya imparatoru Charles Foster Kane’in yaşamını ve “Rosebud” kelimesinin ardındaki sırrı araştıran bir gazetecinin hikayesini işler. Welles, derin odak kullanımı, yenilikçi kamera açıları ve kesintisiz geçişlerle sinema sanatına yeni bir standart getirir. Fincher, filmin görsel kompozisyonlarına, katmanlı anlatımına ve karakterlerinin psikolojik derinliğine hayranlık duyar. Ayrıca, güç, yalnızlık ve insani zaaflar gibi evrensel temaların işlenişi, Fincher’ın kendi filmlerindeki karanlık ve karmaşık temaları çağrıştırır. Citizen Kane, zamanını aşan bir başyapıt olarak, sinemanın hem sanatsal hem de teknik sınırlarını genişleten bir dönüm noktasıdır.

9. Terminator (1984)

IMDb puanı: 8.1

James Cameron‘ın yönettiği Terminator bilimkurgu hikayesini kusursuz bir gerilimle birleştiriyor. Cameron, düşük bütçeye rağmen etkileyici görsel efektler, dinamik aksiyon sahneleri ve kasvetli bir atmosfer yaratmayı başarır. Fincher’ın hayran olduğu gibi, filmde hem görsel hem de tematik tutarlılık ön plandadır. Özellikle cyborg’un insanlık dışı soğukluğu ve anlatının karanlık tonu, Fincher’ın sinema anlayışındaki mekanik düzen ve kaos temalarıyla örtüşür. The Terminator, teknoloji, insanlık ve kader konularını işleyen zamanının ötesinde bir bilimkurgu klasiğidir.

10. The Exorcist (1973)

IMDb puanı: 8.1

William Friedkin‘in yönettiği The Exorcist David Fincher’ın favorileri arasında, çünkü korku türünü sadece gerilimle değil, derin bir psikolojik ve tematik zenginlikle ele alıyor. Friedkin’in belgeselvari yönetimi, gerçekçiliği artırırken, ses tasarımı ve makyaj gibi teknik detaylar seyirciyi derinden sarsar. Fincher’ın sevdiği gibi, film sadece korkutmakla kalmaz; din, inançsızlık ve insan ruhunun karanlık yönlerini inceler. Çarpıcı performanslar (özellikle Max von Sydow ve Linda Blair), filmin dramatik gücünü yükseltirken, yavaş tempolu gerilim yapısı izleyiciyi sürekli diken üstünde tutar. The Exorcist, korku filmlerindeki çığırı aşan bir eser olarak, Fincher’ın kendi sinemasındaki psikolojik derinlikle de paralellik gösterir.


KAYNAKÇA:

Thefilmstage.com. “From ‘8 1/2’ to ‘Zelig,’ Read David Fincher’s Handwritten List of His 26 Favorite Films”. 12.12.2024.Web

Wannart.com.”Ünlü Yönetmenlerin Favori Filmleri Dosyası: David Fincher”.122.12.2024. Web

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Tüylerinizi Ürpertecek En İkonik 5 Korku Oyunu Müziği

Uzun yıllar geçmesine rağmen içimizi ürperten melodileriyle aklımızdan çıkmayan beş korku oyunu şarkısını birlikte inceliyoruz!

Yazınca Hafifler: Günlük Tutmanın Psikolojik Gücü

Günlük tutmak duygusal yükleri hafifletir, farkındalığı artırır ve iyileşme sürecinde içsel bir dönüşüm sağlar; yazmak ruhu özgürleştirir.

Lady Bird Hangi Albümle Eşleşir?

Hayatta ne istediğimizi, kim olmak istediğimizi bulmak temalarıyla öne çıkan Lady Bird filmi hangi albümle eşleşir?

5 Maddede Cage the Elephant’ı Tanıyalım

Cage the Elephant, farklı türlerde birçok şarkı yaparak büyük beğeni toplamış başarılı bir grup.

İstanbul’un En Güzel Kafeleri: Kitap, Kahve ve Yağmur Keyfi

İstanbul’un sonbahar atmosferine eşlik eden, kitapla kahvenin buluştuğu en güzel kafeleri derledik.

Downtown Girl Estetiği: Şehrin Ruhunu Yansıtan Moda Akımı

Downtown Girl estetiği: Özgürlüğü takip edenlerin ve sonbaharın ruhuyla bağlananların temsilî.

Şirvanşahlar: Demir Kapı’nın Muhafızları

Şirvanşahlar Devleti, Azerbaycan ve Kafkasya’da yüzyıllar boyunca hüküm süren İranî ve Türk etkilerini harmanlayan köklü bir hanedanlık mirasıdır.

Enter the Void Film İncelemesi: Noé’nin Neon Tokyo’su

Tartışmalı yönetmen Gaspar Noé, Enter The Void ile izleyiciyi Tokyo’nun neon ışıkları ve dar sokakları arasında ruhsal bir yolculuğa çıkarır.

Aşk Zamanı Filmi: Hafızanın Yarattığı Geçmiş

Aşk Zamanı; hafızanın, deneyim ve arzular eşliğinde en baştan inşa ettiği geçmişin izini sürüyor. Toplumsal normların dayattığı yaşantının yeni özel alanlarını açığa çıkarıyor.

Ters Yüz Karakterleri Hangi Kitapları Önerirdi?

Riley'in duyguları, Ters Yüz ile ekranlara taşındı. İç dünyamıza rehberlik eden bu karakterlerin sizler için hazırladığı kitap listesini inceleyin!

Editor Picks