Virginia Woolf, 20. yüzyılın en çığır açan yazarlarından biri olarak edebiyatı yalnızca bir anlatım aracı olmanın ötesine taşıyarak dünyaya adını kazandırdı. Onun psikolojik çözümlemeleri ve bilinç akışı tekniği, insanın içsel dünyasına ışık tutarak edebiyatın sınırlarını yeniden şekillendirdi. Woolf, toplumsal baskılar, kadın olma deneyimi ve kimlik arayışı gibi evrensel temaları işlerken modernizmin en güçlü figürlerinden biri haline geldi. Peki, dilin ötesine geçerek edebiyatını bu kadar güçlü kılabilen neydi?
Eserlerinde bireyin varoluşsal sorgusunu evrensel bir düzeye taşıyan Woolf, sadece dönemin toplumsal yapısını değil, insan ruhunun derinliklerini de keşfetmemizi sağladı. Onun yazıları, zamanın tozlu sayfalarına kazınmış bir iz gibi yalnızca dönemin değil, insanlık tarihinin içsel çatışmalarını da kalıcı bir şekilde kayda geçirdi. Woolf’un edebiyatı, modern edebiyatın evriminde başat bir rol oynayarak okurun zihninde yankı uyandıran bir çınar gibi kök salmaya devam etmektedir. Her kelimesi, bir okyanus gibi derin, bazen dalgalı, bazen sakin, ancak her zaman düşündürücü bir akış yaratmayı başardı. Woolf, dilin ötesine geçerek okuru insan ruhunun labirentlerinde kaybolmaya ve her köşede farklı bir benliği keşfetmeye davet etmektedir.

Virginia Woolf pek çok eser kaleme almıştır ve bu eserlerde Woolf’un ruh halini, o dönemde yaşadığı psikolojik sıkıntıları ve edebiyata getirdiği yeni soluğun sancılarını açıkça gözlemlemek mümkündür. 1930 senesi onun depresyonu ve duygusal çöküntülerinin en kötü olduğu zamanlardır. Bu psikolojik gelgitler, doktorların ona yazmayı yasaklaması, ilaçların zihnini bulanıklaştırması, gönlüne indirdiği perdeler hatta yetmezmiş gibi bir de kadın olarak edebiyat dünyasında var olmaya çalışması ve âdeta yazar olarak kendini ispatlamak zorunda olmanın getirdiği feminist bir öfke; Deniz Feneri ve Dalgalar kitabının satır aralarında gizlidir. Peki “Dalgalar” nasıl yazılmıştır? Bu sorunun en doğru cevabını “Bir Yazarın Güncesi” kitabından yani yine Woolf’un kendi kaleminden okuyarak alırız.
Kitabın İlhamı Nereden Geldi?

Virginia Woolf’un Dalgalar romanı, yazarın kendi hayatındaki önemli kayıplardan ve psikolojik deneyimlerinden ilham aldı. Özellikle annesinin ve kardeşinin ölümünün ardından yaşadığı travmalar, romanın ana temalarını şekillendirdi. Woolf’un kendi zihinsel sağlık sorunları, karakterlerinin içsel monologlarıyla derinlemesine işlendi, bu da zamanın geçişi ve bireysel kimlik arayışları üzerine yoğunlaşan bir yapı oluşturdu. Roman, içsel dünyaların karmaşıklığını ve varoluşsal soruların üzerinde durdu. Zaman, bellek ve kayıp gibi temalar, Woolf’un kişisel deneyimlerinden ve psikolojik gözlemlerinden beslenerek eserin temel taşlarını oluşturur.
Dalgalar Ne Anlatıyor?

Kitap, altı ana karakterin içsel dünyalarını ve zamanın geçişiyle birlikte şahsi kimliklerinin nasıl dönüştüğünü keşfeder. Eserin en önemli özelliği, geleneksel roman anlatımına sırt çevirip bilinç akışı tekniğiyle yazılmasıdır. Dalgalar, altı ana karakterin —Bernard, Susan, Rhoda, Neville, Jinny ve Louis— birbirinden bağımsız monologlarını anlatan bir romandır. Her karakter, farklı bir sosyal sınıf ve dünya görüşüne sahiptir, ancak hepsi bir arada yaşamlarının kıymetli anlarını, içsel çatışmalarını ve kişisel arayışlarını yansıtan duygusal ve düşünsel monologlar aracılığıyla anlatılır. Roman, karakterlerin çocukluktan yetişkinliğe geçişlerini, kimlik arayışlarını, yalnızlıklarını ve aşkı işlerken toplumsal normların, zamanın ve bireysel deneyimlerin etkilerini de ele alır. Kitap, zamansal bir yapıya sahip olup karakterlerin birbirinden farklı bakış açıları aracılığıyla bir bütün haline gelir.
Kitaba Verilen Ara

Kitaba nasıl başladığı değil, Woolf‘u yazmaya başladıktan sonra yaşadığı süreç bunaltmıştı zira önemli olan fikir değildi, önemli olan bu fikri nasıl geliştirdiğiydi. Zihni öylesine karmakarışıktı ki onun için bu zihin âdeta bir Gordion düğümüydü, tabii Woolf’un kılıcı kalemdi ve o kalemi kullanarak bu düğümü çözmesini daima bildi. Güncesinde Dalgalar kitabına başladıktan sonra düşüncelerini seyreltemediğini hissettiğinde şunları yazmıştır: “Garip bir durumdayım; bir yarılma hissediyorum; işte benim ilginç şeyim; ama onu üzerine koyacak tamamıyla sağlam bir masa bulamıyorum. Birden bire zihnimde bir şey çıkabilir, yeniden okurken-arayı bağlayan bir şey. Kişilerimi zamana ve rüzgara karşı yerleştirebileceğim bir konum aramakta haklı olduğuma eminim- fakat Tanrım, insanın orayı kazıp, inanarak, içine yerleşmesi ne zor. Dün inanıyordum, bugün gitti.”(Writer’s Diary, 182) Bu düşünce girdabından kurtulduğunda fırtınadan sonraki sakinliği yakalayıp yazacağını o da biliyordu; dün inandığının bugün gitmesi onu korkutmamıştı çünkü geri geleceğinden emindi. İki hafta sonra Dalgalar kitabını yazmaya devam edip tekrar ara verdi. Ara verdiği zamanlar hastalığının nüksettiği zamanlardı fakat Woolf bunu bir engel olarak görmeden okuyarak kendi fırtınalarını dindirirdi. Elizabeth dönemi şairlerinin bir listesini alarak ilk verdiği arada bilinen ve az bilinen yazarları inceleyerek geçirdi günlerini. Yazmaya geri dönmesi de bir fırtına gibi oldu Woolf’un, kendisi o günleri şöyle özetliyor:
“Biraz önce şöyle haykırdım : ‘Artık aklıma başka bir şey gelmiyor.’ (…) Bu duygu bir hafta önce, Hayaletlerin Eğlentisi’ni yazmaya başlarken geldi; şimdi bir acele girişir altı ay kalem sallar bitiriveririm duygusu içindeyim; ama nasıl olup da bir biçime kavuşacak en ufak bir fikrim yok. Önemli olan çabuk yazmak ve içinde bulunduğum duygu durumunu bozmamak mümkünse bitinceye kadar. Sonra dinlenme. Sonra gözden geçirme.” (A Writer’s Diary,186)
Kitaba Geri Dönüş

Tam da bu esnada Vita Sackville-West, Woolf‘un ruhunu yeşerten, gönlünü ferahlatan kişi, Virginia’nın yanına geldi ve onun şifalı şefkati ile Woolf bir kere daha hız kazandı. Yapmayı en sevdiği şeylerden biri de yazmaya ara verdiği anlarda karakterlerin eskizlerini yapmak ve zihinindeki cümleleri kişilere bakarak yazmaktı. Eskizlerin dışında bir de Shakespeare okurdu, zihninin bu anlarda kor gibi kıpkızıl olduğunu da günlüğüne not etmişti. Bunca hız kazanmanın, zihnini alıştırmanın sonunda 29 Nisan salı günü kitabı bitirdiğini düşündü fakat 20 Ağustos çarşamba gününe dek yazmayı sürdürdü. Her bitti dediğinde bir şey oluyor ve Woolf’un yönü tamamen o rüzgara doğru dönüyordu. 4 Aralık perşembe günü şunları yazdı güncesine: “Bugün Let. Sup.’da çıkan hafif azarlayıcı bir kelime, bir, Dalgalar’ı baştan aşağı değiştirmeye karar vermeye yol açtı. İki, okuyucuya tamamen sırt çevirmeye – tek hafif bir azar kelimesi.” (A Writer’s Diary, 198) Tam da bu karardan sonra ateşli bir hastalığa yakalandı Woolf ve okuyucuya sırtını çeviremeden hastalıkla mücadeleye devam etti. Fiziksel olduğu kadar zihinsel hastalıkların da pençesindeydi. Bu hastalıklarla baş edebildiği ve kendine geldiği anların bazılarında da dolu ve üretken bir zihin için sürekli yazıyordu. Bir ara başka bir kitap fikrinin heyecanına kapılıp yine Dalgalar’a ara verdi fakat bu heyecan üç gün sürdü. Üçüncü gün, kendi doğum gününde Dalgalar artık bitmeliydi.
Dalgalar Artık Zihnin Sahillerine Vurdu ve Bitti!

Dalgalar kitabı nihayet bittiğinde güncede şu cümleleri ard arda yazdı Woolf: “Ah Ölüm kelimelerini on beş dakika önce yazdım, son on sayfayı yazarken öylesine yorgun ve esrime dolu anlar geçirdim ki kendi sesimin ardından düşe kalka ilerler gibiydim, ya da neredeyse konuşan birilerinin (delirdiğim zamanlarda olduğu gibi) ardından, öyle anlarda önüm sıra uçuşan sesleri hatırladıkça neredeyse korktum. Her neyse bitti; son on beş dakikadır bir zafer, bir sükunet duygusu ve gözyaşları içinde oturdum kaldım.”(A Writer’s Diary,205)
Bütün hastalıklar, bunalımlar, varoluşsal sancılar, sorgulamalar, psikozlar, delirmenin eşiğine kadar gelip eşiğinden dönmelerin beraberinde yazılan bu kitap hem Woolf’un yakın çevresinden hem de eleştirmenlerden tam puan alarak tarihe geçti. Dalgalar, Times’ta çok satanlara hızlı bir giriş yaptı. Eleştirmenler ilk kez Woolf‘u bu kadar az eleştirdi. Dalgalar için “Âdeta bir başyapıt!” dendi. Dalgalar kitabının yazıldığı 1930-31 yılları Woolf için bir ormanın derinliklerine düşmek gibiydi; her adımda karanlık ağaçların arasından fısıldayan rüzgarlar, kaybolmuş bir yönün korkusunu taşırdı. Ama sonunda, bir ışık huzmesi, sisin arasından geçerek yolu aydınlattı ve uzun süre kaybolmuş gibi hissedilen güven, yeniden toprağa can vermeye başladı. Woolf yeniden hayata döndü, artık yükünü bırakmış, rahata kavuşmuştu.
Virginia Woolf’un Dalgalar adlı eseri, yazarın 1930’larda yaşadığı psikolojik sıkıntıların ve bunalımların izlerini taşıyan bir başyapıttır. Woolf, bu dönemde depresyon ve duygusal çöküntülerle mücadele ederken yazmaya devam etti. Dalgalar kitabını yazma süreci, onun zihinsel karmaşası ve içsel çatışmalarıyla şekillendi. Eserin yaratılmasında Woolf’un kişisel zorlukları, zihinsel çalkantıları ve yazma sürecindeki sancıları belirleyici rol oynadı. Yazı, ona bir rahatlama ve şifa sağlarken, hastalıkları ve bunalımlarına rağmen edebî üretkenliğini sürdürdü. Sonunda, Dalgalar tamamlandığında, Woolf zafer ve huzur hissiyle yazmayı sonlandırdı. Kitap, dönemin edebiyat dünyasında büyük takdir topladı ve Woolf, yaşadığı zorlukların ardından edebiyat dünyasına yeniden güçlü bir şekilde adını yazdırdı.
Kaynakça:
Woolf, Virginia. A Writer’s Diary. Çev. Fatih Özgüven. İstanbul: İletişim Yayınları, 2015
Virginia Woolf’un En Önemli 7 Eseri. thecollector.com. Web. Erişim Tarihi: 19.03.2025
Vita Sackville-West ve Virginia Woolf. theparisreview.org. Web. Erişim Tarihi: 19.03.2025
Öne çıkan görsel: pinterest.com
Virginia Woolf gerçekten çözümlemesi zor bir yazar. Rafımda öylece durur cesaret edemezdim okumaya. Şimdi bu yazıyı okuyunca cesaret geldi, meğer senin anlatman gerekiyormuş bize. Teşekkür ederiz bu güzel ve açıklayıcı anlatımın için 🤍