Ana SayfaEdebiyatKitap İncelemeleriDahilerin Başarıya Sürükleyen Günlük...

Dahilerin Başarıya Sürükleyen Günlük Ritüelleri

  Mükemmeliğe giden yol, binlerce ufak ritüellerle kaplıdır. Hayatlarımıza dokunan büyük fikirlerin yaratıcısı dahilerin ve sanatçıların neredeyse hepsi kendilerine özgü birtakım ritüel ve rutinlere sahip. Başarılarının arkasındaki sırrın ise bu rutinlere sadık kalmakla ve çok çalışmakla mümkün olabildiğini ifade etmekteler. ”Günlük Ritüeller” kitabının yazarı Mason Currey‘nin ifade ettiği gibi, bir işi başarmanın yalnızca bir tek yolu yok. Bu demek oluyor ki, kendi hedef ve çalışmalarımız için bize en çok uyan günlük rutinleri ancak deneyerek bulabiliriz. Rutinler burada, zihni bir anlamda hedefe yönelik çalışmaya ve çizilen yoldan fazla sapmamaya yönlendirebilme güçleri nedeniyle önem taşımakta. Kitaptan çıkarılabilecek bazı kurallar ise özellikle önemli.

1- Sabah İnsanı Olmak

 Bu, gece kuşları başarısız olur demek değil elbette: Marcel Proust bilhassa, akşamdan kalma olsa bile gece 3 ile 6 arasında uyanırdı. Ancak erken kalkanlar yine de çoğunluğu oluşturmakta. Bazıları için, zahmetli bir iş yaşamının ya da çocuk yetiştirmek ya da her ikisinin yanında yazılarını ya da çalışmalarını düzenleyebilmeleri için 5-6′ da uyanmak bir gerekliliktir. Ernest Hemingway’in de dahil olduğu bazıları içinse bu, kesintiden kaçınmak için en etkili yoldur. Erken kalkma konusundaki kuşkular için ikna edici bir diğer argüman ise şu: Sabah erken saatlerinin uyku sersemliği aslında oldukça yardımcı olabilir. Yazar Nicholson Baker, kariyerinin bir noktasında 4.30’da uyanmaya kendisini alıştırmıştı ve bunun beynine yaptığı etkiden hoşlanmıştı. ”Zihin yeni temizlenmiş ama aynı zamanda sersemlemiş. Fark ettim ki bu haldeyken daha iyi yazıyorum.’’

 Erken kalkmayı hedefleyenlere psikologların verdiği en önemli sır ise, her gün aynı saatte kalkmak yatağa ancak yalnızca yorgun olduğunuzda gitmek. Bir ya da iki gününüzü yorgunluktan feda edebilirsiniz, ancak nihayetinde yeni programınıza alışacaksınız.

2- Gündelik İşlerinizden Vazgeçmeyin

 ”Zaman kısa, gücüm sınırlı ve ofis korkunç, apartman ise gürültülü, ve eğer basit ve keyifli bir hayat mümkün değilse, insan usta manevralarla kendine yer açmayı öğrenmesi gerekiyor.’’ diyerek yakınmıştı Franz Kafka nişanlısına. Ancak doğrusu, ”basit ve tatmin edici hayat” pek de tercih edilesi olmayabilir, sanatçı bakış açısından konuşulacak olursa. Sigorta şirketinde çalışmakta olan Kafka, yoğun bir hayatın sınırlarında bile yaratıcı aktivitelere uymakta başarılı olabilmişti. William Faulkner elektrik santralindeki gece vardiyasına girmeden önceki öğle saatlerindeki kısıtlı zamanlarında ‘Döşeğimde Ölürken’ adlı eserini yazmıştır. Sınırlı zaman, zihni odaklanmaya ve işten sonra bile meşguliyete dönebilmek için ihtiyaç duyulan öz disiplini geliştirmeye yaramaktadır.

3-Her Yerde Çalışabilmeyi Öğrenmek

  Çalışmaya başlamadan önce en müsait ortam arayışında olmak, aslında en tehlikeli ertelemeye yatkın inanışlardan. Buradaki net ama gerçek mesaj; kendinizi aşın. Jane Austen en verimli yıllarında, ailesiyle birlikte yaşadığı evindeydi. O yazarken annesi yanı başında dikiş dikerdi ve sık sık ziyaretçileri gelir giderdi. Ya da Agatha Christie’den masası başında yazı yazarken çekilmiş bir fotoğraf isteyen gazeteciye verebileceği bir fotoğrafı yoktu çünkü bir masası yoktu. Herhangi sabit bir nesne üzerinde yazabilmekteydi.  

  Birçok durumda mutlak özgürlük göründüğü kadar avantajlı olmayabilir. Yakın zamanda yapılan bir çalışma bazı gürültülerin -kahve dükkanından gelen uğultular gibi- yaratıcılık açısından sessizliğe göre daha tercih edilesi olabilir.  Buradaki kapsamlı ders şu: Mükemmel çalışma alanı, rutin ya da ritüel sizi dahi bir sanatçı yapacak olan bir çalışmanın garantisini veremez. Flaubert örneğin; aldığı sıcak banyolar sayesinde başarılı olmadı, başardı çünkü yeteneğini yoğun bir çalışmayla birleştirdi.

İşte, tarihin akışına yön veren bazı insanlar ve birbirinden sıradışı ritüelleri;

Immanuel Kant (1724-1804)

”Kant’ın yaşamının tarihini anlatmak güçtür,’’ demiştir Alman şair Heinrich Heine. Çünkü ortada ne bir hayat ne de bir tarih vardır. Almanya’nın eski bir şehrinin çok ayak altı olmayan bir bölgesinde, sessiz ve mekanik bir biçimde düzenlenmiş bir hayat sürmüştür. Kalkmak, kahve içmek, yazmak, ders vermek, yemek yemek, yürüyüşe çıkmak… Her şeyin belirli bir saati vardı; Kant gri paltosunu giymiş, eline İspanyol bastonun almış halde kapısının önüne çıktığında, komşuları saatin tam olarak üç buçuk olduğunu biliyordu.

Ludwig van Beethoven (1770-1827)

 Beethoven gündelik rutininin düzeni hakkında oldukça titizdi. Gün doğmadan kalkar kahvesini hazırlar ve öğle saatlerine kadar çalıştıktan sonra yaratıcılığını artıran yürüme molaları verirdi. Aniden aklına gelen fikirleri kaydedebilmek için yanında not kağıdı ve kalem bulundururdu. Akşamlarını genellikle sosyal aktivitelere ayırırdı ve müziği üzerinde pek çalışmaz, erkenden de yatardı (en geç onda yatağa gitmiş olurdu).

  Burada Beethoven’ın sıradışı banyo alışkanlıklarından söz etmeden olmaz. Öğrencisi ve yardımcısı Anton Schindler, Beethoven as I Knew Him adlı biyografi kitabında bunlardan şöyle söz ediyordu:

”Yıkanma ve banyo yapma, Beethoven’ın hayatındaki en elzem zorunluluklar arasındaydı. Sabahki çalışma saatlerinde dışarı çıkacak şekilde giyinmediyse, görkemli sabahlığının içince lavabonun önünde durur, büyük ibriklerden ellerine su dökerken bağırarak notaları seslendirir veya bazen kendi kendine yüksek sesle mırıldanırdı. Ardından gözlerini yuvarlayarak ya da dik dik bakarak odasında uzun adımlarla dolanıp durur, bir şeyler karalar, daha sonra tekrar su dökünmeye ve yüksek sesle şarkı söylemeye başlardı. Bunlar derin meditasyon hareketleriydi; iki talihsiz sonucu olmasa kimsenin buna itiraz edeceği de yoktu. Her şeyden önce, hizmetkarlar çoğunlukla gülme krizlerine tutuluyorlardı. Bu da üstadı sinirlendiriyordu ve bazen, kendisini daha da gülünç duruma düşüren bir dille onlara saldırıyordu. Ayrıca yere sıçrayan sular alt kata sızdığı için de ev sahibiyle çatışıyordu.”

Karl Marx (1818-1883)

  Marx kütüphanede geçirdiği 10 saate yakın çalışma sürelerini sigara içip 1858 yılında hayatının eseri olan Kapital’i üzerine çalışmaktaydı. Asla düzenli bir işi olmamıştı. ”Her türlü güçlüğe katlanarak amacıma sadık kalmalıyım ve burjuva toplumunun beni bir para kazanma makinesine dönüştürmesine izin vermemeliyim.” diye yazmıştı 1859’da. Bunun yerine en yakın arkadaşı olan Engels’in gönderdiği paralar ile yaşıyordu. Para idare etmeyi hiç beceremeyen Marx, ”Hiç kimse bu kadar parasız olup da ‘para’ hakkında yazmamıştır sanırım.” demişti. 

Albert Einstein (1879-1955)

  Mütevazi yaşam tarzına rağmen Einstein, Princeton’da ünlüydü. Bu ünü sadece başarılarından değil, dalgınlığından ve darmadağınık görünümünden de kaynaklanıyordu. Einstein berbere gitmiyor, gereksiz bulduğu çorap ve pantolon askısı gibi aksesuarları kullanmaktan sakınıyordu. Yürüyerek işe gidip gelirken, ünlü fizikçiyle tanışmak isteyen yerel halk tarafından sık sık yolu kesiliyordu. Bir meslektaşının hatırladığına göre, Einstein yolunu kesen kişinin karısı, çocuğu ile fotoğraf çektirip sohbet ediyordu. Sonra yoluna devam ederken başını sallayıp ‘Eh, yaşlı fil yine numarasını yaptı.’ diyordu.

Pablo Picasso (1881-1973)

”Müslümanların camiye girmeden önce ayakkabılarını çıkarması gibi, ben de çalışırken bedenimi kapının dışında bırakıyorum.’’

  Picasso hayatı boyunca geç yatıp geç kalkan biri oldu. Öğleden sonra ikide kendini atölyesine kapatır, en azından akşam karanlığı çökene kadar orada çalışırdı. Bu sırada, kız arkadaşı onu dairede akşam yemeği için dönmesini beklerdi. Kız arkadaşı Fernande’nin verdiği bilgilere göre Picasso yemek sırasında çok fazla konuşmaz hatta bir şeye yoğunlaşmışsa canı sıkkın olurdu. 

  Sosyalleşme konusunda da farklı tutumlara sahipti. Yoğun çalışma dönemleri arasında eğlendirilmekten hoşlansa da dikkatinin çok fazla dağıtılmasından nefret ederdi. Kız arkadaşı Fernande’nin önerisiyle ‘kabul günü’ yapmakta karar kıldılar ve böylece tek bir akşamüstü içerisinde arkadaşlık yükümlülüklerini yerine getirebiliyorlardı. Diğer yandan resim yapmak onu hiç sıkmıyor ya da yormuyordu. Picasso bir tuvalin önünde üç-dört saat dikildikten sonra bile en küçük bir bitkinlik hissetmediğini söylerdi. ”Ressamlar bu yüzden uzun yaşıyor.’’ derdi.

Woody Allen (D. 1935)

  Film çekmediği zamanlarda Allen yaratıcı enerjisinin çoğunu yeni bir öykünün sorunlarını zihninde çözmeye çalışarak harcıyor. İşin zor kısmı bu; öykünün unsurlarından memnun olduğunu hissettiğinde yazma işi kolayca halloluyor. Ama öyküyü doğru şekle sokmak, Allen’ın deyişiyle ‘takıntılı düşünme’yi gerektirir. Allen tıkanıp kalmamak için birkaç güvenilir numara geliştirmiş.

”Yıllar içinde herhangi bir anlık değişikliğin taze bir zihinsel enerji patlamasına yol açtığını keşfettim. Şimdi bu odadayken birazdan öbür odaya geçersem, bu bana yardımcı oluyor. Duşa alırsam, bunun faydası da büyük. Bu yüzden ara sıra fazladan duş alıyorum. Oturma odasındaysam ve açmaza düştüysem, işime yarayacak olan şey bir duş almak.” 

”Hava soğukken duş almak daha da iyi hissettiriyor. Ya da buharı tüten sıcak suyun altında kırk-kırk beş dakika durup fikirler üretiyorum ve kurgu üzerinde çalışıyorum. Daha sonra kurulanıp üstümü giyiyorum ve yatağa çökerek düşünüyorum.”

David Lynch (D. 1946)

  ”Her şeyin düzenli olmasını severim,” demişti Lynch 1990’da bir muhabire. Transandantal meditasyon, fikir bulmak için kullandığı bir yöntemdi. ”Otuz üç yıldır tek bir meditasyon bile kaçırmadım,’’ diye yazmıştı 2006’da yayımlanan Catching the Big Fish kitabında. ”Bir sabah, bir de akşamüstü, her seferinde yaklaşık yirmi dakika meditasyon yapıyorum. Sonra da o günün işlerine dönüyorum.’’ Eğer film çekiyorsa, günün sonunda otuz dakikalık bir üçüncü seans daha yaptığı oluyor. ”Diğer şeyler için bir dolu zaman harcıyoruz zaten. Buna bir kez başlayıp rutine dönüştürdüğünüzde, hayatınızın bir parçası oluveriyor.’’

Simone De Beauvoir (1908-1986)

  Beauvoir, 1965’te The Paris Review’a, ”Genel olarak, güne başlamayı sevmesem de çalışmaya koyulmak için hep acele ederim,” demişti. Beauvoir çalışma konusunda pek sıkıntı yaşamazdı, hatta bunun tam tersi geçerliydi; her yıl çıktığı iki-üç aylık tatillerde sıkılır ve işinden ayrı kaldığı birkaç haftadan sonra kendini rahatsız hissederdi.

  Her ne kadar Beauvoir’in işi her şeyden önce gelse de, Jean-Paul Sartre ile 1929’da Sartre’ın 1980’deki ölümüne dek sürdürdükleri ilişki günlük programını da belirliyordu. Beauvoir genellikle sabahları yalnız başına çalışıyor, öğle yemeğinde Sartre’a katılıyordu. Öğleden sonraları, Sartre’ın dairesinde birlikte sessizlik içinde çalışıyorlardı. Akşamları, Sartre’ın programında hangi politik ya da sosyal etkinlik varsa ona katılıyor, yoksa sinemaya gidiyorlardı.

Stephen King (D. 1947)

  Doğum günü ve tatiller de dahil yılın her günü yazan King, günde iki bin kelimelik kotasını doldurmadan asla çalışmaya son vermiyor. Çalışmaya sabahları sekiz-sekiz buçuk civarında başlıyor. Bazı günler işi on bir buçukta bitse de, hedefine ulaşması genellikle bir buçuğu buluyor. Ardından öğleden sonralarını ve akşamlarını şekerleme yaparak, mektup yazarak, okuyarak, ailesiyle vakit geçirerek ve televizyonda maçları izleyerek geçirecek boş zamanı kalıyor. 

  Yazma Sanatı adlı otobiyografisinde King roman yazmayı ”yaratıcı uykuya’’, yazma rutinini de her gece uyumaya hazırlanmaya benzetiyor: Yazı yazdığınız odanın da tıpkı yatak odanız gibi özel, rüya görmeye gittiğiniz bir yer olması gerek. Çalışırken izlediğiniz- neredeyse her gün aynı saatte başlayıp iki bin kelimenizi kağıda ya da diskete kaydettiğinizde sonra eren- programa kendinizi alıştırmanız; uyumaya hazırlanırken her gece aşağı yukarı aynı saatte yatağınıza uzanmanız, bunu yaparken de aynı ritüelleri uygulamanız gibi, kendinizi rüya görmeye hazırlamanız gerekiyor. 

Kaynakça:

Mason Currey- Günlük Ritüeller

www.theguardian.com/science/2013/oct/05/daily-rituals-creative-minds-mason-currey

Yazarın Popüler Yazıları

Yazarın Son Yazıları

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İlginizi Çekebilir

Schopenhauer’dan Öğütler: Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar İncelemesi

Schopenhauer’un öğüt verir bir dille anlattığı, insanın yaşama birey olarak özünü kabul etmesiyle başlayacağını vurguladığı eseri Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar incelemesi sizlerle.

Teslimiyetten Temsiliyete: Kendi Gölgesinde Romanı ve Aylin Bendis ile Soru-Cevap

Aylin Bendis; bu kitabında da yapılmayanı yaparak bize hiç görmediğimiz bir perde arkasını aralıyor tarihten…

Jane Eyre Nasıl Yazıldı?

Brontë'nin Jane Eyre'yi, Viktorya Gotiği'nin etkileyici atmosferini ustalıkla işlerken, eserde aynı zamanda yazarın biyografik izleri de görülür. Jane'in yetimlik deneyimi ve içsel mücadelesi, Brontë'nin kendi yaşamından etkilenmiştir.

Söylenti Kitaplığından: Mücellâ

Her hafta farklı kitapların sayfalarında kaybolduğumuz Söylenti Kitaplığı'nda bu hafta Nazan Bekiroğlu'nun Mücella'sı var!

Son Yazılar

Buffy the Vampire Slayer Karakterleri Bir Şarkı Olsaydı Hangisi Olurdu?

Dertlere derman, hislere tercüman olan şarkılar bu kez "Buffy the Vampire Slayer" karakterlerini anlatıyor.

Haftalık Frekans #36

Birbirinden farklı ve özenle seçtiğimiz yeni keşiflerimizle, haftalık frekans serimizde karşınızdayız!

Cornetto Üçlemesi: Sinemada Yeni Bir Deneyim

Yönetmenliğini Edgar Wright'ın yaptığı ve "Cornetto Üçlemesi" olarak bilinen eser, birbirinden hikaye bağlamından ayrılan ve başarılı oyuncuları, kaliteli mizahı, heyecan dolu sahneleri ile sinema izleyicilerinin favori komedi yapımları arasında yer almaktadır.

Behzat Ç.’de Harun’un “Siz Kimsiniz?” Sorusuna Verdiği En İlginç Cevaplar

Harun'un "Siz kimsiniz?" sorusuna verdiği birbirinden ilginç cevapları sizler için derledik!