Daenerys Targaryen Haklı mıydı?

Editör:
Eyüp Can Gürer
spot_img

Tüm zamanların en ikonik televizyon karakterlerinden biri olan Daenerys Targaryen, Game of Thrones evreninde bir devrimin sembolü hâline gelmiştir. Efsanevi Targaryen ailesinin son üyesi olarak, yıkılmış bir hanedanı yeniden inşa etme hayaliyle yola çıkan Daenerys, sadece bir kraliçe değil, aynı zamanda zulme karşı direnişin, gücün ve kararlılığın simgesi olarak hafızalara kazınmıştır. Ancak karakterin gelişimi izleyicileri şaşırtmıştır. Dizinin final sezonunun biz izleyicileri tatmin etmediği konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Daenerys Targeryen karakterinin gelişimi, motivasyonu ve son sezonda bizi şaşırtan hamlelerinin aslında dizide hep ipucu olduğuna kadar inceleyeceğiz. Dany, davasında ne kadar haklıydı?

Dany’nin Yalnızlığı

pinterest.com

House of the Dragon‘ı izleyenler Daenerys’in, Rhaenyra Targeryene kıyasla ne kadar yalnız olduğunu fark etmişlerdir. Dany, annesini daha doğduğu gün kaybetti. Annesi Rhaella Targaryen, Daenerys’i Dragonstoneda dünyaya getirirken ölmüştü. Bu olay, Daenerys’in hayata trajik bir başlangıç yapmasına neden oldu. Bir annenin koruyucu şefkatinden ve rehberliğinden yoksun olması, onun daha ilk yıllarından itibaren duygusal olarak yalnız olmasına yol açtı. Daenerys, babası II. Aerys Targaryen’in (Deli Kral) ölümünden sonra doğdu ve ailesinin düşüşünden dolayı sürekli bir sürgün hayatı yaşadı. Kendisini doğrudan etkileyen bir figür olmamasına rağmen, babasının “deli” olarak bilinmesi ve ailesinin bu geçmişi, Daenerys’in kendi içinde sürekli bir yalnızlık ve kimlik arayışı yaşamasına neden olduğu aşikâr. Babası gibi deli olarak görülmekten korktu ve bundan hep kaçmaya çalışırken kendisini deliliklerin içinde bulduğunu izlerken hep düşündüm. Ayrıca zalim ve kontrolcü abisi Visery’nin baskıları, duygusal ve fiziksel tehditleri bu yalnızlığı daha da ateşlendirdi.

pinterest.com

Daenerys’in büyüdüğü koşullar, onun sürekli sürgünde ve güvensiz bir ortamda yaşamasına neden oldu. Westeros’tan uzak, Essos’ta sürekli yer değiştiren bir hayat süren Daenerys, bir yandan kendi köklerinden kopmuş hissetti, bir yandan da çevresindeki yabancı kültürlere uyum sağlamak zorunda kaldı. Hiçbir zaman sabit bir evi, güvenli bir limanı olmadı.

Essos’taki hayatında, güvenebileceği kimsesi yoktu ve halk arasında hep bir dışlanmış olarak yaşadı. Bu fiziksel izolasyon, Daenerys’in yalnızlığını daha da derinleştirdi, çünkü ait olabileceği bir topluluk bulamıyordu. Dışlanmışlık ve ait olamama duygusunun bireyi nasıl bir kişiye çevireceği az çok bellidir diyebiliriz. Ancak durum tabiki tam tersi de olabilir.

Khal Drogo ile zorla evlendirilmesi de bu yalnızlığı pekiştirdi. Farklı bir kültürde, yabancı bir adamla geçirdiği zaman, yalnızlık ve yabancılaşma duygularını daha da arttırdı. Onun taht yolculuğunda kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan mad queen”‘e inşa edildiğini şahit olduk ancak farkında değildik.

Soydan Gelen Çılgınlık (Targeryen Deli Kanı)

pinterest.com

Daenerys, Targaryen ailesinden geliyor ve bu ailede delilik ile dahilik arasında ince bir çizgi olduğu sıkça vurgulanıyor. Targaryenlerin soyu, kuzen evlilikleri ve aile içi kan bağlarının sonucu olarak akıl sağlığı sorunlarıyla bilinir. Daenerys’in babası II. Aerys, namı diğer “Deli Kral,” zalim ve paranoyak bir hükümdardı. Yavaş yavaş halkına ve kendi danışmanlarına karşı şüphe geliştirmiş ve sonunda onları yakarak öldürmüştü. Daenerys, babasının bu mirasıyla mücadele etti, ancak güç kazandıkça onun gibi olup olmayacağı konusunda daima bir gölge taşıdı. Bu, dizinin başından itibaren bir temaydı: Daenerys, güç ile merhamet arasında denge kurmaya çalıştı, fakat zamanla bu dengeyi kaybetti. Babasının mirası olan “Targaryen çılgınlığı” ona bir uyarı olarak gösterilmişti ve sonunda bu mirasa yenik düştü. İlk sezonlardan Dany’nin yakma konusundaki istikrarı hep gösterildi aslında. Khal Drogo’nun ağır hastalığına çare bulmak için çağırdığı şifacı Mirri Maz Duur, Drogo’nun ölümünü hızlandırdı. Bunun üzerine Daenerys, Mirri’yi çadıra kapatıp yaktı. Köle tacirlerini de yakıp yıkmıştı Dany’miz.

pinterest.com

Daenerys’e kim olduğunu hatırlatan en iyi sahne diyebilirim. Ejderhası yokken bile yakan kadın, ileriki sezonlarda işbirliği ve strateji konularında zayıf kalır. Bunun sebebi yukarıda bahsettiğim bir topluluğa ait olamaması, kendisini ve gücünü yok ederek göstermesidir. Lady Olenna Tyrell, ona koyun olmadığını ejderha gibi davranmasını hatırlatır.

Sevdiklerini Kaybetmesi

pinterest.com

Daenerys’in “deliliğinin” en önemli tetikleyicilerinden biri, hayatındaki en yakınlarını kaybetmesi diyebilirim. Khal Drogo’yu ve doğmamış oğlunu kaybettikten sonra Daenerys, bir lider ve savaşçı olarak güç kazansa da duygusal olarak büyük bir boşluk yaşamaya devam etti. Daha sonra ejderhalarından Viserion‘u kaybetmesi, onu derinden sarstı.

Sonrasında en sadık danışmanlarından Jorah Mormont’un ölümü, ona büyük bir darbe daha indirdi. Jorah, Daenerys’in yanında ona her zaman destek olan, güvenebileceği çok az kişiden biriydi. Ayrıca Missandei’nin Cersei Lannister tarafından idam edilmesi de Daenerys için büyük bir travma oldu. Missandei, Daenerys’in belki de son kalan yakın dostuydu. Bu kayıplar, Daenerys’in içindeki öfkeyi ve intikam arzusunu daha da körükledi. Kimilerine göre Dany hep intikamı, şehre saldırmayı bekledi. Bu tetikleyici durumlar ona bu motivasyonu verdiğini söyleyebilirim.

Jon Snow’un Halası Çıkması Şoku

pinterest.com

Jon Snow’un gerçek kimliğinin ortaya çıkması, yani aslında bir Targaryen ve tahtın meşru varisi olduğunun öğrenilmesi, Daenerys için büyük bir şoktu. Jon Snow, halk tarafından sevilirken ve ona sadakat gösterilirken, Daenerys kendini dışlanmış hissetmeye başlaması çok normal bana kalırsa. Başından beri inandığı rüya ya da hayal suya düşmüştü. Kral Drogo gibi Jon’la da bağını güçlendirdi. Ancak televizyon tarihinin en savaşçı ve onurlu diyebileceğimiz karakteri Jon Snow’un tahtı paylaşma fikrine de sıcak bakmadı Dany.

King’s Landing’in Yok Edilmesi

pinterest.com

Son sezona gelirsek eğer, Daenerys’in son ve en büyük kırılma anı, King’s Landing’i yok etmesidir. Cersei Lannister ile yüzleşmeye hazır olan Daenerys, şehri kuşattı ve ejderhası Drogon ile zafer kazandı. Ancak çanlar çalıp şehir teslim olduktan sonra bile, Daenerys öfkesini kontrol edemedi. O sahnedeki tercihi sanılanın aksine bir anda değil, yukarı anlattığım olayların sonucu olarak doğmuştur. Sadece ejderhasıyla değil içinde nefret ve intikam ateşiyle şehri kül etti. Bu noktada, belki de kendini halk tarafından kabul görmeyen bir hükümdar olarak hissetti ve onları cezalandırmak için şehri yaktı diyebiliriz.

King’s Landing’in yakılması, Daenerys’in nihai olarak Deli Kraliçeye dönüşümünü simgeler. Korktuğu başına geldi ve babasına dönüştü. Bu sahne, onun artık sadece bir kurtarıcı değil, acımasız bir fethedici haline geldiğini gösterir. Öfke, intikam ve yalnızlıkla dolu olan Daenerys, halkı cezalandırarak gücünü kanıtlamak istedi. Bu, onun idealist kurtarıcı rolünden sapıp, otoriter bir yöneticiye dönüştüğü andır diyebilirim.

pinterest.com

Haklı, haksız kısmına gelirsek Daenerys Targaryen, birçok açıdan haklı bir amaç uğruna mücadele etti: Köleliğe son vermek, adaleti sağlamak ve Targaryen soyunun mirasını yeniden kurmak. Bu idealist hedefler, onun karakterinin ve eylemlerinin temelini oluşturdu. Köleliği sona erdirme çabası, Daenerys’in en belirgin ve övgüye değer eylemlerinden biri olarak kabul edilebilir. İlk sezonlardan beri hayranlıkla onun sıfırdan mücadelesini, başkaldırılarını izledik. O olmadan dizi de olmazdı bana göre. Ejderhanın mucizesinden tutun halkın ona “mother” demesine kadar.  Slaver’s Bay‘deki şehirlerde köleleri özgürleştirme kararı, onun adalet arayışını ve insanların yaşamlarını iyileştirme konusundaki kararlılığını gösterdi. Ancak Daenerys’in eylemlerinin sonuçları ve yöntemleri, onun haklılığını sorgulatan bir başka boyut getirdi. Kral’ın Toprakları’na yönelik saldırısı, onun idealist hedeflerinin acımasız bir şekilde gerçekleştirildiğine en büyük örnek. Bu saldırıda idealist hedeflerinin kalıp kalmadığı tartışmaya açık. Şehri tamamen yıkması, Daenerys’in adalet arayışının, büyük bir yıkıma ve masum insanların ölmesine yol açmasına neden olduğunu izledik. Ne geçmişinden ne de soyundan kurtuldu. Mad Queen olarak dizi tarihine yazıldı denebilir. Ancak biz onu ejderhaların anası olarak biliyoruz.

Kaynakça

Kocaman Aygıt. “Game of Thrones Hayranlarının Göz Ardı Ettiği Daenerys Targeryen Gerçeğini Anlatıyoruz”. Onedio. Web. Erişim tarihi: 14.09.2024

Kapak Görseli : https://tr.ign.com/house-of-the-dragon/124572/feature/house-of-the-dragon-2-sezon-dizi-ve-kitap-arasindaki-54-onemli-fark
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Editor Picks