Yönetmenliğini Amir Naderi’nin yaptığı 2011 yapımı film, sinemaya, sinemanın büyük üstadlarına ve onların eşsiz yapımlarına gönderilen büyük bir selam niteliği taşıyor. İki saatin üzerindeki bir film pek çok şekilde anlatılabilir: İzleyenleri soluksuz bırakacak aksiyon sahneleriyle, sunduğu görsel şölenle ya da onları koltuklarına çivileyecek gerilim unsurlarıyla… Filmin yönetmeni Amir Naderi ise yapımı etkileyici kılmak için karakterin içindeki sonsuz sinema aşkını kullanıyor. Hidetoshi Nishijima’nın hayat verdiği Shuji karakteri yalnızca sinemasever biri olarak değil, aynı zamanda bir yönetmen olarak da hikayede yer alıyor. Ayrıca, Shuji karakterinin ana akım sinemaya ve günümüz sinema izleyicisine yönelik eleştirilerine kulak vermek tam anlamıyla bir ağıda kulak vermekle eş değer nitelik taşımaktadır diyebilirim. Şimdi gelin saf sinema sevgisine yönelik bu haykırışlara birlikte kulak verelim.
Özgür Sinema
“Sinemayı mahvedenlere lanet olsun! Sinemanın sanatsal yönü ölüyor! Zamane filmlerinin çoğunun amacı sadece eğlendirmek! Sinemanın sinema olduğu dönemleri unutmayalım. İkisinden de zevk alırdık, güzel bir filmin hem sanatsal hem de eğlenceli yönlerinden. Klasikleri bir daha izleyin lütfen!”
Shuji haykırışlarıyla sürekli olarak sinemanın özgürleşmesinin gerekliliği üzerinde durur. Sokaktaki insanları saf sinemanın özüne ve ona giden yolu aydınlatan klasik filmleri izlemeye davet eder. Bu çağrı yalnızca Shuji’nin haykırdığı kalabalığa değil, aynı zamanda filmi izleyenlere de yönelik bir çağrı niteliği taşımaktadır. Her ne kadar sözler, kalabalık ve işlek sokaklarda etkisiz bir yakınmayı andırsa da hiç şüphesiz filmin henüz başlarındaki bu çağrıyla birlikte yönetmen Amir Naderi, pek çok sinemaseveri ayaklandırmayı başarmıştır ve başaracaktır. Tıpkı kendi evinde film gösterimleri düzenleyen ve kalabalığın içindeki saf sinemaseverlere ulaşmayı başarabilen Shuji gibi.
Siyah Beyaz Ziyaretler
“Sinema özgür olmalı! Tıpkı bizim de dünyada özgür olmamız gerektiği gibi!”
Bir sinemasever olarak söz konusu film benim için yalnızca sinema sevgisi olan bir adamı anlatan basit bir yapım değil, anlatısını tutku, inanç, özgürlük gibi kavramların üzerine inşa ederek zenginleştiren etkileyici bir yapımdır. Öyle ki, film söz konusu duyguları yalnızca sinemaya yönelten değil, kendinde güçlü bir şekilde var eden izleyiciler için de büyük bir anlam taşımaktadır. Ana karakterimiz Shuji içindeki sinema tutkusunu yalnızca izlediği filmlerle ya da yaşam alanında tuttuğu fotoğraflar ve film afişleri ile değil, sürekli olarak yaptığı siyah beyaz ziyaretlerle de canlı tutar. Bu ziyaretler, hayatını yaptığı ölümsüz filmlerle sürdüren; Yosijiro Ozu, Kenji Mizoguchi ve Akira Kurosawa gibi üstadların mezarlarına olan ziyaretlerdir. Yönetmenin özellikle bu sahnelerdeki siyah beyaz renk kullanımından pek çok anlam çıkarılabilir. Belki de yönetmen Amir Naderi, sadece kendisini Shuji karakteriyle özdeşleştirmiş ve onun aracılığıyla hem üzüntü ve hayranlığını dile getirmiş hem de sinemanın efendilerine siyah beyaz bir film karesindenmişçesine selam göndermek istemiştir.
Sinema İçin Yaşamak
“Yaşamak istiyorum. Filmler yapmak istiyorum. Hayatta kalmak istiyorum.”
Shujin bir yandan döktüğü kan ve çektiği acıyla kardeşinin borcunu öderken diğer bir yandan sinema tutkusunu perçinlemektedir. İçindeki coşkun tutku ise Shujin’i hayatta tutan ve ona bir yaşama amacı sunan en büyük etmendir denilebilir. Öyle ki, aldığı her darbenin ardından gösterimini gerçekleştirdiği bir filmi düşünür ve sayıklar. Bunlar, kendini hayatta tutmak için yaşama amacını hatırlatıcı nitelikte filmlerdir. Ayrıca, izleyiciye film boyunca yaşama amacını sezdiren Shujin, bunu direkt olarak yalnızca kendisine rehber gördüğü pek çok yönetmenden biri olan Yosujiro Ozu’nun kendisine söyleyebilmiştir. Çünkü sinema filmi yapmak, onun için sürekli olarak dile getirilen geçici bir hevesin çok ötesinde bir anlam ifade etmektedir. En içten arzularını ve tutkularını onun için en değerli zamanda gösterir, üstadının yanında olduğu zamanda. Hayat enerjisini sinemadan alan Shujin kendisini hayata yeniden bağlayacak olan son yüz yumruğu onun için en değerli yüz film ile karşılar. Hiç şüphe etmeden söyleyebilirim ki ekranda beliren filmler yalnızca sinemanın Andrei Tarkovsky, Alfred Hitchcock, Stanley Kubrick, Yosijiro Ozu, Akira Kurosawa gibi pek çok üstadına verilen birer selam değil, aynı zamanda izleyiciler için öneri niteliği de taşıyan yapımlardır.
Sinemaya Mahkum
“Senin ve ustalarınki gibi filmler yapmak istiyorum. Kendi filmlerimi yapmak istiyorum. Sinema ne zamandır can çekişiyor. Filmlerimi yapmam gerekiyor.”
Filmin belki de izleyicilere birden çok duyguyu aynı anda yaşatacak, kimilerini öfkelendirirken kimilerinin ise içindeki tutku ateşini harlayacak en vurucu sahnesi son sahnesidir. Ayrıca, samimiyetle söyleyebilirim ki benim de içlerine dahil olduğum pek çok izleyici için filmin alternatif bir sonu kesinlikle olmayacaktır. Sinemaya olan tutkusuyla hayata bağlanan Shujin, özgürlüğünü sinemaya olan mahkumiyeti ile tekrar kazanır. Böyle bir son ise kaçınılmaz olarak izleyicileri kendi özgürlüklerini sağlayacak olan mahkumiyeti ve yaşama tutkusunu aramaya yönlendirir.
Kaynakça
Öne Çıkarılmış Görsel: Web






