Seksenli ve doksanlı yıllar Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biridir. Darbeler, yasaklar, terör, faili meçhul cinayetler; ülkenin başlıca sorunlarından biri olmuştur. Ülkenin birçok aydınları hain bir suikast sonucunda öldürülmüşlerdir. Bu aydınlar; gerek bir kış günü sabah ayazında gerekse akşam karanlığında veya evinde kargosunu açmaya çalışırken bu dünyadan koparılmıştır. Çağdaş, Cumhuriyetçi, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olan bu aydınlar; ülkesi için davasından canı pahasına vazgeçmeyecek ve ülkesini bir adım ileriye taşıyacak değerli kişilerdi. İleri görüşlüydüler. Türkiye’nin 20 yıl sonrasını görmüşlerdi. Ateşin üzerinde yürüyecek kadar cesur, akıl ve bilimin ışığında bu karanlık yolda yürümeyi kendilerine vazife edinmişlerdir. Peki, kimdi bunlar; Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Bahriye Üçok gibi daha sayamadığımız birçok akademisyen, yazar, gazeteci… Hepsinin de amaçları aynıydı. Hepsi de bu Cumhuriyeti ilelebet yaşatmak ve korumak için çalışmışlardı.
“Var olmanın, özgür yaşamın yolu çağa uymayı bilenlere açılır. Bu da Milli Eğitimle sağlanır.”
Hayatı ve Kişiliği

Akademisyen, yazar, İlahiyatçı, tarihçi ve hatta politikacı olan Bahriye Üçok, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin ilk kadın akademisyenlerinden birisidir. Çağdaş, Cumhuriyetçi, aydın; Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olan Bahriye Üçok; İslam tarihi, İslam’da kadının yeri ve laiklik gibi konularda çalışmalar yapmıştır. Ömrünün yarıdan fazlasını kadın ve kadın haklarının savunuculuğunu yapmakla geçirmiştir. Bir köşede sinmiş, özgüvenden yoksun, bir şekilde toplumda var olmaya çalışan kadınların sesi olmaya çalışmıştır. Onun için bir kadının eğitimi, on erkeğin eğitiminden daha önemlidir. Kadın için eğitim, gönüllülükten ziyade bir zorunluluktur. Kadın ancak eğitimli olduğu müddetçe özgür olabilir.
Bahriye Üçok, 10 Mayıs 1919 tarihinde Trabzon’da dünya gelmiştir. Mehmet ve Nadire Bektaşoğlu çiftinin kızı olan Bahriye Üçok; ilk ve ortaokulu Ordu’da okumuş, İstanbul Kandilli Kız Lisesinden mezun olmuştur. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Türk-İslam Tarihi bölümünü bitirmiştir. Aynı zamanda Devlet Konservatuvarında opera eğitimi almıştır. Sanatçı bir kişiliğe sahip olan Bahriye Üçok, çok iyi piyano çalıp aryalar söylüyordu. Hatta eşiyle de bu münasebetle tanışmıştır. Eşi Çoşkun Üçok, koridordan geçerken Bahriye Üçok’un sesini duyar duymaz, ona aşık olmuştur. Kısa bir süre sonra da evlenmişlerdir. Bu evlilikten Kumru adında bir çocukları dünyaya gelmiştir.
İyi derecede Arapça ve Farsça bilen Bahriye Üçok, Kuran-ı Kerim’e bağlı kalarak İslamiyet’i çağdaş, gerçekçi ve dinin özünde bulunan bir hoşgörüyle yorumlamıştır. Seksenli yıllarda katıldığı bir televizyon programında başörtüsüyle ilgili görüşlerinden dolayı bazı radikal gruplardan tehditler almaya başladı. Hatta akademik kariyerinden de bu tehditler yüzünden ayrılmak zorunda kalmıştır.
Akademik Kariyeri

Akademik kariyerine başlamadan önce 11 yıl Samsun ve Ankara lisesinde öğretmenlik yapan Bahriye Üçok, 1953’te akademik kariyerine başladı. Türkiye’nin ilk kadın öğretim üyesi olarak Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde göreve başladı. 1957’de doktor, 1964’te doçent oldu.
Bahriye Üçok, yazılarını aklın ve bilimin ışığında kaleme almıştır. İleri görüşlü, yenilikçi ve özgür düşünceden yana olan Üçok, akademik hayatı boyunca birçok makale ve tezler yazmıştır. Özellikle kadın ve kadın hakları, kadının sosyal hayattaki konumu üzerinde sıklıkla durmuştur. Feminist düşüncenin Türkiye’deki öncülerinden biri olan Bahriye Üçok, dönemindeki toplumsal kalıpları sorgulayan yazıları sebebiyle genç kadınlara ilham olmuştur. Şuna inanıyordu ki bir kadın, hayatın her alanında kendini gösterebilir. Bir kadın; yemek yapmak, çocuk bakmak veya örgü örmek gibi yalnızca ev işlerinden sorumlu değildir. Bir kadın sosyal ve ekonomik alanda kendini ne kadar geliştirebilirse, kendi özgürlüğünü o kadar kazanır. Bahriye Üçok, bilhassa kadının eğitilmesini her şeyden daha üstün tutar. Bir kadın ancak eğitimle özgürleşebilir. “İlim tahsil etmek erkeğe olduğu kadar kadına da farzdır” demiştir. Bir kadın, makyajla değil ilimle, eğitimle güzelleşebilir. Her eğitimli kadın, bir kuşa benzer. İstediği her yere uçabilir. Kadınlar, kapalı kapılar ardında değil yaşamın her alanında (eğitimde, hukukta, siyasette) var olabildiği müddetçe hiçbir ülke geriye gitmez.
Bahriye Üçok, “İslam Devletlerinde Bazı Naibeler” ve “İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar” adlı eserlerinde tarih boyunca kadının sosyal ve ekonomik hayatta aktif bir biçimde rol oynadığından bahsetmiştir. Bazı Avrupalı yazarlar, tarih boyunca kadınların İslamiyet ile birlikte geri planda kaldığını, bir mahkum gibi erkeğin kölesi olduğu fikrini ileri sürmüş olmalarına rağmen doğruluğu müphemdir. Bahriye Üçok, yabancı yazarlara kıyasla Ortaçağ’daki Müslüman kadınların hayatın her alanındaki varlığından söz etmiştir. Müslüman Arap devletlerinde kadınlar, Türkler ve Moğollardaki gibi bizzat hükümdar olamasalar da çeşitli müderrislik ve kadılık görevlerinde bulunmuşlardır. Hatta Sumayl adında bir kadın Divan-ı Mezalime başkanlık etmiştir.
Arapça ve Farsçayı çok iyi derecede bilen Bahriye Üçok, Kuran’a bağlı kalarak İslam dinini çağdaş, gerçekçi ve dinin özünde bulunan bir hoşgörüyle yorumlamıştı. Üçok’un bu görüşleri bazı radikal grupların hiç hoşuna gitmemiş, bazı tehditler almasına yol açmıştı. 1960’tan itibaren tehdit dolu mesajlar alan Bahriye Üçok, çok sevdiği akademik kariyerine ara vermek zorunda kalmıştır.
Siyasi Kariyeri

İstemeyerek de olsa akademik kariyerinden ayrılmak zorunda olan Bahriye Üçok, hayatındaki bu boşluğu siyasetle dolmuştur. 1971 yılında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından Cumhuriyet Senatörü seçilerek politikaya atıldı. Altı yıl boyunca Cumhuriyet Senatosu Divan üyeliği görevini yürüten Bahriye Üçok, 1977’de CHP’ye katıldı. 1983’te Ordu milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Ordu’nun ilk ve tek kadın milletvekili olarak tarihe adını yazdırdı. 1986’da Sosyal Demokrat Halkçı Parti’ye(SHP) katıldı.
Bahriye Üçok 1988 yılında katıldığı türban konulu bir açık oturumda “İslam’da örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığını” açıklamasıyla yayın arası İslami hareket adlı bir örgütten bazı tehditler almaya başladı. Bu aldığı ilk tehdit olmadı. Üçok’un çalkantılı akademik kariyerinden sonra siyasi kariyeri de bu tip tehditlerle geçti. İşin ilginç yanı korkuyordu. Hatta dışarı dahi çok sık çıkmıyordu. Her şeye rağmen fikirlerini dürüst bir şekilde söylemekten çekinmedi. Atatürk ilke ve inkılaplarından bir kez olsun şaşmadı. Daima bu Cumhuriyet için çalıştı. Bu ülke için bu ülkenin çocukları, gençleri ve kadınları için çalıştı.

1990 yılında Muammer Aksoy’un başkanlığında Atatürkçü Düşünce Derneği kurulmuş, Bahriye Üçok da bu derneğin kurucu üyeleri arasına girmiştir. Bu derneğin üyeleri; laik, ulusal ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni savunmuşlardır.
Bahriye Üçok 1968’lerden itibaren tarikatlardaki öğrenci yetiştirilmelerini rejime karşı bir tehdit olduğunu, büyük bir tehlike arz ettiğini ileri sürmüştür. Bahriye Üçok, bu tezinde yanılmamıştı. 15 Temmuz 2016’da meydana gelen darbe girişimi Bahriye Üçok’u bir kez daha haklı çıkarmıştı. Kendisi göremese de onun o dönemde söyledikleri, otuz yıl gerçekleşmiştir. Üçok’un ileri sürdüğü tezler, bazı kişileri rahatsız etmişti. birçok kez tehdit dolu mesajlar aldı. Akademik kariyerinden ayrıldı, siyasete geçti. Aldığı tehditler gün geçtikçe artmıştı. 1990 yılında SHP’nin parti meclis üyesi seçildikten kısa bir süreden sonra 6 Ekim 1990’da hain bir suikasta kurban gitmişti.
Bahriye Üçok’un Ölümü

Uzun bir süre ölüm tehditleri alan Bahriye Üçok, emniyetten koruma talebinde bulunmuştu. Evinin önünde nöbetleşe olarak Üçok’u koruma altına almışlardı. 5 Ekim 1990 akşamı yani ölümünden bir gün önce Kızı Kumru Üçok ile birlikte eve geldiklerinde kapıda Express kargodan gelen bir notla karşılaşmışlardı. Notun üzerinde: “Bahriye Üçok’a ait bir paketin olduğu ve kargo şirketinden elden alınması gerektiği yazılırdı.” Kızı Kumru Üçok’un sözlerinden yola çıkarak Bahriye Üçok, oldukça endişeliydi. Durmadan kızına paketin ne olduğunu, kimden geldiğini soruyordu. Kızı Kumru Üçok, şakayla karışık bir ifadeyle: “Bombadır belki” dedi. Kızı o an sadece şaka yapıyordu. Nereden bilecekti ki söylediğinin gerçek olacağını?
6 Ekim 1990
O gün işler oldukça yoğundu. Şofbeni tamir etmek için tamirci gelecekti. Saat 5.00’te Bahriye Üçok’un Türk Hukuk Kurumunda paneli vardı. Kızı Kumru annesine: “sen evde kal, ustaları bekle, paketini ben alırım” dedi. Bahriye Üçok kızının dediğini yaptı. Kumru Üçok, o sabah dışarıdaki işlerini halletmek için evden çıktı. Önce arabasına teyp taktırmak için sanayiye gitti. İşin ilginç yanı oradaki işi bir hayli uzun sürdü. Annesinin ölümünden sonra katıldığı bir televizyon programında Kumru Üçok şöyle demişti: “Teybi takan ustanın elinin ağır olması, bir yerde benim hayatımı kurtarmıştı.” Arabanın işlerini halleden Kumru Üçok, doğruca Kuzgun Sokak’taki Express kargo merkezine gitti. Arabasını park etti, içeriye girip paketi aldı. Pakete şöyle bir göz gezdirdi. Paketin ucu yırtıktı ve iki tane kitap üst üste duruyordu. Kumru Üçok arabasına binerek elindeki paketi yanındaki koltuğa attı. Eve gitmeden önce bir pazara uğradı. ihtiyacı olan şeyleri aldı ve evin yolunu tuttu. Kumru Üçok eve gelmişti. Annesine seslenerek: “bombanı getirdim” dedi. Bahriye Üçok bir an telaşlanmış, kızının elinden aldığı paketi incelemişti. Sonra paketi açmaya başlamıştı. Kızına dönerek: “sen benden uzak dur” dedi. Paketi alıp başka yerde açmaya başladı. Bahriye Üçok odadan çıktıktan sonra büyük bir patlama sesi duyulmuştu.
Bahriye Üçok, ağır yaralı olarak Hacettepe Tıp Fakültesi Acil servisine kaldırılmıştı. Bazı kaynaklara göre ameliyata alındığını bazı kaynaklara göre de ameliyata alınamadan hayatını kaybettiğini belirtmişlerdi. Bahriye Üçok’un cenazesi 9 Ekim günü kaldırılarak Karşıyaka Mezarlığına defnedilmişti. Vefatının ardından İzmir; Artvin, Edirne, Kocaeli, Bursa ve Ankara’da önemli meydan, cadde, bulvar ve çeşitli kurum kuruluşa adı verilmiştir.
Cumhuriyetçi, Laik, Aydın bir akademisyen; siyasetçi ve yazardı Bahriye Üçok. Atatürk devrimlerinin dine karşı bir amaç gütmediğini, hem laik hem de inançlı olunabileceğini savunmuştur. Devrimler, insanların inançlarına bir engel değildi. Tam aksine insanlar, inançlarını özgürce yaşayabilmesi için devrimler vardır. Atatürk’ün laiklik ilkesi de din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin herkesi özgür ve eşit kabul etmiyor muydu? Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İlahiyat Fakültelerini bu sebeple kurmadı mı? Bahriye Üçok da Cumhuriyeti korumak ve Atatürk’ün fikirlerini yaşatmak amacıyla bu toplumu bir adım ileriyle taşıyacak çalışmalarda bulunmuştur. Bu Cumhuriyet kadının tek amacı, Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet korumak ve yaşatmaktı.

Türkiye, doksanlı yıllarda güne faili meçhul cinayetlerle uyanıyordu. Aydınlarımız birer birer katlediliyordu. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı; Çetin Emeç daha nice aydınlar sebepsiz yere hain bir suikast sonucu öldürülmüştü. Bu suikastlar sadece aydınları değil bilimi de öldürmüştü. Şöyle diyebilir miyiz: amaç aklı ve bilimi öldürmekti. Çünkü onlar var olan kalıplara girmek yerine kendi kalıplarını kendileri meydana getirdiler. Aklın ve bilimin ışığında araştırarak, sorgulayarak yaptılar. Hem var olan kültürü korumak hem toplumun gelişimini sağlamak hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş medeniyetler seviyesine taşımak… Kısaca Bahriye Üçok ve diğer aydınlar, savundukları fikirler yüzünden öldürüldü diyebilir miyiz?
Cumhuriyetimizin 101. yıldönümünde Kadın hakları savunucusu, ilahiyatçı, akademisyen, yazar Bahriye Üçok’u sevgi ve saygıyla anıyoruz.
Bahriye Üçok’un Eserleri
- İslam’dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler (1967)
- İslam Devletinde Kadın Hükümdarlar (1965)
- İslam Devletlerinde Türk Naibeler ve Kadın Hükümdarlar (1981)
- İslam Tarihi Emeviler ve Abbasiler
- Şeriat Sarmalında Türkiye
- Atatürk’ün İzinde Bir Arpa Boyu
Kaynakça
ÜÇOK, Bahriye, “İslam Devletlerinde Bazı Naibeler” Belleten dergisi, Yıl 1967, Sayı 122, Cilt 31, S: 169-189
Atatürkçü Düşünce Derneği, “Bahriye Üçok”
Kapak Görseli: Kahraman TV


