Coldplay’in Frida Kahlo Etkili Albümü: Viva la Vida or Death and All His Friends

Editör:
Zeynep Kezer
spot_img

Teması, sözleri, müziği ve hatta adıyla bizlere ne olursa olsun yaşamaya devam etmemiz gerektiğini ve yaşamın ne kadar büyüleyici bir gerçek olduğunu haykıran Coldplay albümü: Viva la Vida or Death and All His Friends

Albüm Coldplay tarafından 2008 yılının 26 Mayıs günü yayınlandı, o tarihe kadar Coldplay yaptığı sakin müzik ile tanınıyordu. Hatta Coldplay için “sizi uyutmaya en uygun grup” şeklinde ifadeler dahi vardı. Coldplay yaptığı bu albüm ile adeta kendi çapında bir devrim yarattı. Alışılmışın dışında enstrüman kullanımı, bazı şarkılarındaki sert tonlar ve hatta bu albümdeki ilham kaynakları olan Frida Kahlo. Her şeyiyle çok farklı bir Coldplay deneyimi sunan bu albüm eleştirmenler tarından ve genel dinleyici kitlesi tarafından olumlu yorumlara boğuldu. Coldplay’in olumsuz eleştirilere ise cevabı belliydi, “Yeni bir şeyler deniyoruz, dinleyeceksen aramıza gel, dinlemeyeceksen çık git.”

İlk Şarkı Aslında Bir Mesaj

Albüm bizleri Life in Technicolor isimli şarkı ile karşılıyor, eski Coldplay albümleri tadında, elektronik ögelerin bulunduğu bir giriş yaparken birden akustik enstrümanlar şarkıya giriş yapıyor. Bu durumu aslında Coldplay’in değişiminin bilinçli ve kasıtlı olduğu şeklinde yorumlayabiliriz. Şarkının devam eden dakikalarında ise önce davul şarkıya giriş yapıyor. Şarkıya bas gitarın girmesi ise işleri birazcık değiştiriyor, üstüne geri vokaller de katılınca işler bambaşka bir hal alıyor ve şarkı giderek yoğunlaşıyor, kulak kabartmamak imkansız hale geliyor. “Bizler buradayız ve değiştik!” diye bağırıyor Coldplay bu şarkı ile adeta.

Albümün ilk şarkısı olan bu parçanın bir mesaj niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz. Değişimin ve hatta gelişimin mesajı. Coldplay’in vokali Chris Martin ise bu şarkıyı “İlk şarkımızın vokalsiz olmasını biz istedik. Çünkü bu bizim en akılda kalıcı şarkılarımızdan biriydi ve bunu birkaç şarkı sözü ile mahvetmek istemedik. Bu yüzden bütün şarkı sözlerini şarkıdan çıkardık.” şeklinde yorumluyor.

Albümün 2. şarkısı olan Cemeteries of London konusu ile çok dikkat çekici bir şarkı. Şarkıyı orta çağ dönemi ile düşündüğümüz zaman, şarkı daha oturaklı bir hale geliyor. O dönemki Londra’da bilgeliğin üstüne oturmuş, kalkmayan bir kilise yapısı var ve insanların, insan gibi yaşamasına engel oluyor, şarkıda da belirttiği gibi “Tanrıyı bahçemde gördüm ancak ne dediğini bilmiyorum, kalbim açık değildi.” Bu sözü, bizlere anlatılan kurallar her zaman en iyisi değildir, kimi zaman duymamak gerekir şeklinde yorumlayabiliriz.

At night they would go walking ’till the breaking of the day
(gece olduğunda gün doğana kadar yürüyüşe çıkarlar)
The morning is for sleeping
(gündüzleri uyumak için)

Yazımıza 3. şarkı olan Lost! ile devam edelim. Şarkı adından da belli olduğu üzere kaybolmuşluk durumunu işliyor ancak asla pes etmemek gerektiğini ve kaybolmanın her zaman kaybolmak anlamına gelmediğini söylemek istiyor.

Albümün Derinliklerine Girme Zamanı

42 isimli şarkı ise tam olarak bizlere deneysel bir çalışma sunuyor. Chris Martin Radiohead’in “OK Computer” albümünden etkilendiğini söylemişti. Bu şarkıda da Radiohead esintileri bolca hissedilmiş.

Lovers in Japan şarkısı ise bizlere yeni Coldplay’i tam olarak tanıtan şarkılardan birisi diyebiliriz. İlk başlarda şarkı çok yavan ve aynı devam eden, sadece seslerin ve enstrüman sayısının arttığı bir yapı gibi geliyor bize ancak şarkının ikinci bölümünde daha az enstrüman ve daha az ses ile şarkının ilk yarısındaki yükseliş ve heyecan duygusunu hafif bir şekilde indiriyor. Şarkının sonunda geriye sadece şarkının bıraktığı tatmin ve huzur duygusu kalıyor.

Those who are dead are not dead
(ölenler ölmedi)
They’re just living in my head
(onlar sadece kafamda yaşıyorlar)
And since I fell for that spell
(ve bu büyüye kapıldığımdan beri)
I am living there as well, oh
(ben de orada yaşıyorum)

Yes şarkısı da 42 şarkısı gibi deneysel bir yapıya sahip ve yine önceki iki şarkı gibi bu şarkıyı da iki kısımda inceleyebiliriz. İlk kısım Lovers in Japan benzeri, ikinci kısımda ise Radiohead havasında bir yapı bizi karşılıyor. Kirli bir gitar tonu eşliğinde yankılı bir vokal. İki kısmın ortak noktası devamlı bir yapıya sahip olmaları ve giderek seslerin yoğunlaşması, farklı olarak ikinci kısımın daha soyut bir yapısı var diyebiliriz.

İşte O Şarkı: Viva La Vida

Bu şarkı üstüne oturup uzun uzun konuşmak istedik çünkü Viva La Vida, albümün adını taşıyan çok önemli bir şarkı. Sürekli bahsettiğimiz Coldplay’in değişimini hissettiren ve aynı zamanda albümün en sevilen şarkısı olmuştur. Bu şarkıyı diğer şarkılardan ayıran hoş melodisi ve sözleri haricinde çok önemli bir etken var, Frida Kahlo. Kendisi hakkında dergimizde birçok yazı bulunuyor, bir tanesini buradan okuyabilirsiniz. Biz Kahlo’nun bu albüme olan etkisini konuşacağız. 

Chris Martin Meksika turnesindeyken bir müzeye girer ve Frida Kahlo’nun “Viva La Vida” isimli eserinin görür. “Bu bir şarkıya verilebilecek harika bir isim” diye düşünür ve isimi hazır şarkısını yazmaya başlar. Pek çok denemenin ardından kendi ifadesiyle “bu isime sahip, olabilecek en güzel şarkıyı” yazar.

Viva La Vida kalıbı İspanyolca bir kalıptır ve Türkçesi “hayatı yaşa” gibi bir anlama gelir. Bu şarkı ve albümü de en güzel özetleyen cümle Viva La Vida’dır. Çünkü şarkı bize devamlı olarak önceden krallar gibi çok güçlü birisi olduğunu ancak artık bunlara sahip olmadığını çünkü hayat denilen olgunun sahip olmaktan çok var olmak ile alakalı olduğunu anlatır. Hayata sahip olamazsın onu yaşarsın demek istiyor, diğer bir değişle Viva La Vida!

Albümün yükselişini yaşadıktan sonra hız kesmeden devam edebilmek gerekir ve Violet Hill ile bu iş başarılmış gibi duruyor. Şarkı genel olarak sert bir yapıya sahip, hatta albümdeki en sert tonlara sahip şarkı diyebiliriz.

I took my love down to violet hill
(Aşkımı menekşe rengi tepeye götürdüm)There we sat in snow
(Orada karın içinde oturduk)
All that time she was silent still
(Onca zaman sessizdi)

Strawberry Swing şarkısında ise U2 grubunun esintilerini hissedebiliriz, daha efektli bir U2. Şarkının gitar tonlarında bolca efekt olduğunu fark ediyoruz, ve sanki çözülmeyi bekleyen bir düğüm gibi devamlı olarak kulağa batan bir yapısı var. Şarkıda ikinci defa “Bugün harika bir gün” dediği an sanki düğümün çözülmesi gerektiği değil, tek parça haline gelmesi gerektiği, düğüm yok edilse dahi etkilerinden kurtulmanın imkansız olduğu hissiyatı karşılıyor bizleri, ve şarkının yapısı sanki ağlamak için kendini tutan ancak bir noktada dayanamayıp ağlayan birinin duygusal yapısını anlatıyor.

Bir Mesajlı Şarkı Daha: Death and All His Friends 

Bu şarkıyı üç bölümde incelemek gerekirse bunları ilk üç albüm, kısaca Viva La Vida albümü ve bir sonraki albümlerinin habercisi olan kısımlar olarak inceleyebiliriz. Aslında başlıklardan da her şey belirgin bir şekilde anlaşılmıştır. Şarkı ilk başlarda sanki uyumaya gidiyormuşsunuz ve bir şarkı dinlemeye ihtiyacınız varmış gibi bir yapıya sahipken bir süre sonra bizleri dans etmeye teşvik ediyor! 

Şarkının son bölümünde ise Viva La Vida albümünden sonraki albümleri olan ve çokça elektronik müzikten beslenen bir yapısı olan Mylo Xyloto albümünün habercisiymiş gibi yoğun bir elektronik altyapı bizlere sesleniyor. “…Ve kaçışımızın hayalini kurarız” diyor bizlere.

Frida Kahlo’nun “ne olursa olsun yaşa” felsefesi ile yola çıkılarak ve Coldplay’in değişimini yaşama sevinci ile harlayan bu albüm üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen hala sevilerek dinleniyor. Bu yazımızın sonuna gelmişken sizleri albümün en sevilen şarkısının konseri ile baş başa bırakmak isteriz. 

Bol sağlıklı ve müzikli günler dileriz.

 

Kaynakça

  • Pop Matters (Viva la Vida or Death and All His Friends) Web
  • Song Facts (Life in Technicolor) Web
  • Pitchfork (Viva la Vida or Death and All His Friends Album Review) Web
  • Rolling Stones (Viva la Vida or Death and All His Friends) Web
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.

Yusuf Atılgan’ın Evreninde 5 Farklı Tema

Yusuf Atılgan’ın metinlerinde yalnızlık, yabancılaşma, aidiyetsizlik, bastırılmış arzular ve bitmeyen bir arayış birbirine karışır.