Freud’un çocukluk anılarına ilişkin açıklamalarına değinmeden evvel “perde anı” kavramının anlamını öğrenmeliyiz. Perde anı, genellikle görsel olan, yanlış hatırlanan, abartılmış bir önem ile anımsanan çarpıtılmış erken çocukluk (0-6 yaş) anılarıdır. Perde anı, başka anıyı maskeler ya da bir arzuyu saklar.
Freud; perde anıların, ruhsal çözümlemelerden yardım alınarak sıradan anılardan ortaya çıkabileceğini ancak bir direnme, bastırma söz konusuysa bu anıların ortaya çıkmasının engellendiğini açıklamıştır. Aynı zamanda şöyle söylemiştir: “Çocukluğun ilk yıllarında yaşadıklarımızın bazılarını perde anı olarak nitelendirebiliriz fakat bu perde anılar ileri yaşlarda yerini bilinçaltında kalan zihinsel deneyime bırakır.” Hepimizin duyduğu klasik bir laf vardır: “Çocukluğuna inelim.” Zaman zaman dalgaya alınan bu sözün aslında ne denli önemli olduğunu Freud’un ifadelerinden net olarak anlayabiliriz. Önemsiz olarak gördüğümüz çocukluk anılarını sürekli olarak yanımızda gezdirdiğimiz bir nesneye benzetebiliriz ve bu nesneyi sürekli ve kesintisiz olarak anımsarız.
Çocukluk anılarının yaşam boyunca bizimle birlikte olduğunu yukarıda belirttik. Freud, sürekli yaşamımızın içinde olan perde anılarının bizde bulunması karşısında şaşırdığımızı ve perde anılarının daha önemli izlenimlerin unutulmasına dayandığını ifade ediyor. İfadelerinden yola çıkarak akıllara şu soru gelmiş olabilir: “Peki unutma olayında bir taraflılık söz konusu mudur?” Tam da sorunun akıllara düştüğü esnada Freud “Unutma olayı, bir başkasını unutturmaya çabalarken bir diğerini yeğleyen bir amacın bozucu etkisine işaret etmektedir.” İfadesini bizlere, Günlük Yaşamın Psikopatolojisi aslı eserinde iletmiştir. Hatta ve hatta Freud çocukluğu unutmanın, bütün nevrotik belirtilerin oluşumunun temelinde yattığını bulguladıkları unutkanlıkların anlaşılması için gerekli anahtarı verebileceğini düşünmektedir.
Bildiğimiz üzere, yetişkinlerde hatırlama kişiden kişiye değişiklik gösterir. Kimisi görsel olarak hatırlarken kimisi görsel olarak hiçbir anısını canlandıramayabilir. Tam da bu noktada Freud ilgi çeken bir görüşü bizlerle paylaşıyor: “Görsel olarak bellek işlevleri sonradan gelişenlerde bile çocukluk anıları esnek bir görsel nitelik gösterir.”
Çocukluğumuz ile alakalı kimi zaman bulanık, kimi zaman doğru olmayan biçimde hatırladığımız olaylarda değişmeyen nokta kendimizi mutlaka çocuk halimizle, çocuk kıyafetlerimizle gördüğümüzdür. Freud, çocukluk anılarının genelde perde anıları özelliklerine büründüğünü ve bunu yaparken de bir ulusun söylenceler ve mitler dağarcığında koruduğu çocukluk anılarıyla benzerlik oluşturduğunu söylemiştir. Bir perde anıyı ortaya çıkarmak tahmin ettiğimiz gibi güçtür ve bunun için kişinin tüm yaşamını bilmemiz gerekmektedir. Freud Günlük Yaşamın Psikopatolojisi adlı eserinde tek bir perde anıyı, kendi bağlamından ayıklayarak ortaya çıkan bir örneği bizlerle paylaşarak soyut öğrenimimizi somutlaştırmıştır:
Yirmi dört yaşında bir erkek, beş yaşından kalma şu görüntüyü belleğinde korumuş: “Bir yazlık villanın bahçesinde kendisine alfabeyi öğretmeye çalışan teyzesinin yanında küçük bir sandalyede oturuyor. M ve N harfleri arasındaki farkı kavramakta güçlük çekiyor. Teyzesi ona m’nin, z’den koca bir parça daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu çocukluk anısının inanırlığını sorgulama nedeni yoktu ortada: ne var ki anı, sadece ileriki bir tarihte, çocuğun bir başka merakını simgesel olarak temsil ederek kendini gösterdiğinde anlam kazandı. Çünkü tıpkı o zamanlar m ile n arasındaki farkı bilmek istediği gibi, daha sonra kızlarla erkekler arasındaki farkı öğrenme kaygısına düştüğünde özellikle bu teyzesinin kendisine bunu öğretmesini müthiş arzuladı. Çocuk ayrıca, farkın benzer bir fark olduğunu keşfetmiş ve bu bilgiyi edindiğinde, çocukluğundaki koşut merakın anısını aklına getirmişti.”
Freud bir başka örnek olarak, şu örneği de eklemiştir:
“Cinsel yaşamında şiddetli bir ket vurmayla karşı karşıya olan ve şimdi artık kırkını geçmiş olan bu adam, dokuz çocuğun en büyüğü. Kardeşlerinin en küçüğü doğduğunda on beş yaşındaymış ama gene de annesinin gebeliklerinden hiçbirini asla fark etmediğini kesinlikle ve inatla söylemekte. Bendeki kuşkuculuğun baskısıyla belleğinde bir anı canlandı: on bir on iki yaşlarındayken, annesinin aynanın karşısında acele acele etekliğini çözerken görmüş. Şimdi kendi isteğiyle ek bilgi veriyor ve annesinin sokaktan geldiğini ve doğum sancıları çekmekte olduğunu ekliyor. Etekliğin çözülmesi kapanmanın perde anısıydı. İleriki olgularda, bu türden “sözel köprüler” in kullanımıyla karşılaşacağız.”
Şimdi bizler de çocukluk anılarımızı anımsamaya ve perde anıları aydınlığa kavuşturmayı amaçlayalım. Nelerle karşılaşacağımızı kim bilir?
Kaynakça
- Freud, S. (1996). Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, Çev. Şemsa Yeğin, İstanbul: Payel.