Çocuk edebiyatı kapsamında oluşturulan eserlerde dikkat edilmesi gereken bazı ilkeler vardır. Bunların en önemlileri –üniversitede derslerde öğrendiğim kadarıyla- “çocuk gerçekliği” ve “çocuğa görelik” kavramları.
Çocuk gerçekliği, çocukların dünyayı algılayış biçiminin yetişkinlerden farklı olmasıyla ilgileniyor. Bir yetişkin için nesnel olarak imkansız olan durumlar, çocukların gerçeklik algısında hatrı sayılır derecede gerçekleşme imkanı bulabilir. Çocuğa görelik ise çocuklar için oluşturulan eserlerde farklı bir yol izlenmesi gerektiğini savunuyor. Her ikisinin de ortak noktası çocuğu yetişkinden bağımsız olarak ele alması ve onun kendi dünyası içinde var olmasına izin vermesi.
Çocuk gerçekliği ve çocuğa görelik gözetilerek hazırlanan kitaplarda yaşamın bir gerçeği olan “şiddet” ögesi, çocuk dünyasına uygun biçimde kurgulanmak zorundadır. Çocuğun uykularını kaçıracak ve ruhunda yaralar açacak denli korkutucu bir çocuk kitabı istemeyiz. Öte yandan yaşamda kötülüklerle karşılaşacağını, iyi niyetli olmayan kimseler tarafından zarar görme ihtimalinin olduğunu da bilmeli. Peki nasıl her ortayı bulacağız?
Roald Dahl’a ait “İrikıyım Timsah” isimli bir kitap okumuştum. Bu kitapta canı o gün çocuk yemek isteyen bir timsahtan bahsediliyordu. Kulağa çok korkunç gelmesine rağmen kitabın devamında bütün hayvanların yardımlaşarak timsahı etkisiz hale getirmeye çalışması durumu normalleştiriyordu. Kitabın sonunda da kötü timsah hayvanlar tarafından uzaya fırlatılıyor ve çocuklara zarar vermesi engelleniyordu. Ölüm yok ama ceza var. Uzun işkence sahneleri, ürkütücü ifadeler, kan vs. kullanmadan da aslında çocuklar için tehlikeli olan bir hayvan hakkında uyarı yapmış yazar. Korku filmleri ve kimi belgesellerden daha masum.