1994 yapımı romantik, suç ve dram filmi Chungking Ekspresi, aşkın dahi her şeyin bir son kullanma tarihi olduğunu söyleyen film. Yönetmenliğini Wong Kar-wai‘nin üstlendiği filmde yer alan müziklerin besteciliği ise Frankie Chan, Michael Galasso ve Roel A. Garcia‘ya ait.
Filmde yer alan oyuncular; Tony Leung Chiu Wai (663 lakaplı polis), Faye Wong (Faye), Brigitte Lin (Gözlüklü kadın) ve Takeshi Kaneshiro (He Zhiwu).
“Her zaman aşkta işimiz yaver gitmeyebilir. Ama ne zaman kötüye giderse, koşuya çıkarım. Koşunca vücut sıvı kaybeder, böylece ağlayacak gözyaşı kalmaz.”

Film, birbirinden bağımsız iki polisin bir türlü yüzlerinin gülmediği aşk hayatlarını ele alır. Bu yüzden filmi iki perdelik bir tiyatro gösterisine benzetmemiz mümkün.
İlk perdede oldukça genç bir polisimiz var. He Zhiwu ismindeki bu genç ve yakışıklı polisimiz, yaklaşık beş yıllık sevgilisi tarafından 1 Nisan’da terk edilir. İronik bir zamanlamadan dolayı da bu ayrılmayı şaka veya geçici olarak görür. Sevgilisi ananası çok sevmektedir. Bu yüzden de doğum günü tarihi olan 1 Mayıs’a kadar her gün, son kullanma tarihi 1 Mayıs olan bir adet konserve ananas alır. Eğer ki 1 Mayıs’a kadar sevgilisi ona dönmezse, aşkının son kullanma tarihinin geçeceğini düşünür. Bir ay geçer, doğum günü gelir ve sevgilisi ona dönmez. Böylece beş yıllık aşkının son kullanma tarihi geçer.
“Başlayan her şeyin bir son kullanma tarihi oluyor sanırım. Bu dünyada son kullanma tarihi olmayan bir şey var mı merak ediyorum.”
Tüketim çılgınlığının aşk hayatlarına da yansıdığı günümüze adeta geçmişten bir atıfta bulunan bu film, tam olarak her gördüğüne nazar boncuğu dağıtanları konu alıyor. Polisimiz, sevgilisi tarafından terk edilişini kabullenmesinin üzerinden bir gün bile geçmemişken başka bir kadına aşık olur.

Uyuşturucu ile yakın bir dostluğu bulunan bu kadın ise hiç aşk ile uğraşacak havasında değildir. İlk iletişimleri bir barda başlayan bu ikili, kadının sarhoş olması sebebiyle otel odasına taşınır, fakat aralarında beklediğiniz gibi bir ilerleme yaşanmaz. Sabaha kadar şefin salatasından dört tabak yiyen ve bolca TV izleyen genç polisimiz, sabah olunca otel odasından çıkar ve gider.
Genç polisimiz son olarak fast food ürün satan bir dükkana gittiğinde dükkan sahibi ona, orada yeni işe başlayan bir kızla randevuya çıkmasını tavsiye eder. Polisimiz ona aşık olacaktır ama genç kızımız Faye, tam altı saat sonra bir başkasına aşık olur.
Ve tiyatronun ikinci perdesi başlar.
İlk perde ne kadar aksiyon ve suç doluysa ikinci perde de bir o kadar tersi işliyor. İkinci kısımda dükkanda çalışan kızın aşık olduğu kişi de bir polistir. 663 lakaplı, orta yaşlı ama oldukça yakışıklı olan polisimiz ise hostes sevgilisini beklemektedir. Giden ve bir daha geri dönmeyen sevgilisini… Polisimiz, kendisini terk eden ama terk edildiğini kabullenmeyen bir karakter olarak her akşam evinde nesnelerle konuşmaktadır. Kullanıldıkça ufalan el sabunu için zayıfladığını söylemesi, yıkayıp kuruması için astığı havludan akan sular için havlunun ağladığını ifade etmesi gibi birçok konuşmalar mevcut. Hatta filmi bu kadar ilgi çekici, izlenebilir kılan unsurlardan birisi de bu sahneler diyebiliriz.
“Ağladığını görünce rahatladım. Dışarıdan farklı görünüyor olabilir ama kendi içinde hala doğruydu. O hala duygu yüklü bir havlu”
İlk perdede gördüğümüz hızlı aşklar, ikinci perdede yerini sadakat üzerine kurulu aşklara bırakır. Her ne kadar bu aşk tek taraflı ilerlese de aşk denilen bu kavramın ciddiye alınması gerektiği vurgulanıyor. Hatta belki de ilk perde, “hızlı yaşa genç öl” mottosu ile hareket edenleri; ikinci perde ise sahip olduğu her şeyin kıymetini bilen, günümüzde izine pek rastlanmayan kişileri temsil ediyor.

Filmin ikinci kısmında dükkanda çalışan genç kızın, polisin evine gizlice girerek her gidişinde farklı bir düzenleme yaparak evi daha da yaşanılır kılması, fakat bunların hiçbirini polisin yüzüne vurmaması da üzerinde düşünülmesi gereken bir başka nokta.
Tabii yakalanmamak olmaz. Bir gün beklenmedik bir şekilde polise yakalanmasının üzerine polisimiz bu genç kıza kendisi ile bir randevuya çıkmak istediğini söyler. Kız ise randevuya gelmez, fakat bir uçak bileti bırakmıştır. Tam bir sene sonrasına ait olan bu uçak biletinin gidiş yönü ise ne yazık ki yağmur yüzünden ıslanmış ve okunmaz hale gelmiştir. Bir sene sonra kız gelir fakat beklenmedik bir şekilde. Hostes olan genç kız, polisle karşılaşır. Kısa bir sohbetin ardından ayrılırlar.
Yarım kalan aşkları ele alan film, tam da kendisine uygun bir şekilde yarım biter. Birbirlerini tanımayan ama hayatlarının ortak bir noktası olan üç farklı karakteri ve iki farklı aşk hayatını konu alan film, bu hayatların devamını izleyicinin hayal dünyasına bırakıyor.
Filmde iki polisin de şefin salatasını yemesi, filmin ikiye ayrılan kısmın ve ikinci kısmın şekillenmesine sebep olan fast food dükkanı, filmin iki kısmında yer alan iki kadının sürekli olarak siyah güneş gözlüğü takması ve daha nice tesadüfler, hayatta basite aldığımız birçok unsurun sandığımızdan daha değerli olduğunu hatırlatıyor. O halde yazımızı, filmin ilk kısmında yer alan sarı saçlı kadının sözleri ile noktalayalım.
KAYNAKÇA
- Filme MUBİ platformu üzerinden ulaşabilirsiniz.
- Öne çıkan görsel birdunyafilm.co‘dan alınmıştır.