Christian Petzold’un Hayaletleri ve Aşk Çıkmazı

Editör:
Sedef Hızlan
spot_img

Christian Petzold, 1960 doğumlu ve yeni nesil auteur yönetmenlerden biri olarak ön plana çıkıyor. 21. Yüzyıl Berlin Ekolü Sineması’nın belki de en etkileyici ismi olan Petzold, tarihi olaylardan ve derin kişiler arası ilişkilerden ilham alarak, karakter odaklı ve etkileyici hikayeleriyle dikkat çekiyor. Son filmi Kızıl Gökyüzü’nün (Roter Himmel, 2023) prömiyerini geçtiğimiz sene Berlinale’de yaparak Büyük Jüri ödülünün de sahibi oldu. Bu yazıda, Petzold’un mitik öykülerden ve aşkın en komplike hallerinden bahseden sinemasını inceleyeceğiz.

Petzold: Alman Sinemasının Modern Grimm Kardeşi

Arthouse türünün anlaşılmazlığını, türün aceleci nabzıyla birleştiren Alman yönetmen Christian Petzold’un sineması zaman, mekan ve kimliğin tartışmalı; kaygan doğasına karşı tetikte ve sınırlarda oynuyor. Petzold ise sinemasını değerlendirirken ‘‘bu benim deneyimim’’ söyleminde bulunuyor ve 70’li yıllar Almanya’sının sanatsal bakış açısına yaptığı katkıları ‘‘göz açıcı’’ olarak tanımlıyor.

Petzold’u 90’larda ortaya çıkan Berlin Okulu olarak adlandırılan ekolün önemli temsilcilerinden biri olarak sayabiliriz. Berlin Duvarı’nın yıkıldığı yıl olan 1989’da film okuluna kabul edilmiştir. Sinema anlayışında da bu birleştirici olayın etkilerini taşımaktadır. Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya göç eden bir ailenin çocuğu olan Petzold’un filmlerinde, yeniden birleşmenin ardından devam eden ideolojik kırılmalar, travma, eşitsizlik, ekonomik kaygı ve kontrollü yüzeylerin altındaki uçucu duygular içeren temalar kendini gösterir. Petzold’un sinema anlayışı her ne kadar karamsar olduğu gerekçesiyle eleştirilse de, filmleri güçlü kadın karakterlerin hayat bulduğu birer evren olarak karşımıza çıkar. Seyirci ise hikayeye müdahale edemeyecek konumda kalır. Kendini, gerçeğin eninde sonunda ortaya çıkacağını bildiği bir hikayede akışın farkında olan ama bir yandan da tetikte olarak, kendinden uzak hayatların bir gözlemcisi olarak bulur.

The State I Am In, Ghosts, Yella: Hayaletler Üçlemesi

The State I Am In (2002), Ghosts (2005), Yella (2007)

Petzold’un karakterleri çoğu zaman serseri, yalnız ve hayalet olmaya mahkumdur, ancak her biri daha parlak bir dünyaya dair bir imge taşır. Hayaletler serisi bu karakterlerin dünyasına giriş niteliğindedir.

Petzold’un Hayaletler üçlemesinin merkezinde 1990’da ülkenin yeniden birleşmesinin ardından Almanya’nın ulusal kimliğinde yaratılan, genişleyen ve açığa çıkan hatları görüyoruz. Petzold’un vizyona giren ilk filmi olan The State I Am In‘de Doğu Almanya’nın içinde bulunduğu durumu siyasal, sosyolojik ve bireysel perspektiflerden izlerken; Ghost‘ta kamusal görevler ve ekonomik yükümlülüklerle dolu kamusal dünyadan peri masalları, erotik fanteziler ve uyanık rüyalardan oluşan özel bir dünyaya adım atıyoruz. Ana karakterin kısa bir süreliğine peri masalının içine girmesinin büyüleyici yanını deneyimliyoruz. Fakat bu masaldan çıkışımız, toplumun geçmişte ve günümüzde bu bireylere bir yer vermediğinde yaşanan acı bir gerçeği yüzümüze çarpıyor: Kimliklerin yavaşça silinip gitmesi… Keskin gerçeklerin sırtında üçlemenin en soğuk, en acımasız ve en agresif filmi olan Yella bizi karşılıyor. Petzold burada üçlemenin ilk iki filminin ortaya attığı soruları yanıtlamaktan çok altını çiziyor. Macbeth-vari bir dokunuşla, sonunda bir tür gerilim-ahlak oyununa dönüşen hikayeyi uğurlayıp yolumuza devam ediyoruz.

Jerichow: Suskunluk ve Aşk Çıkmazı 

Jerichow (2008)

Petzold’un 2008 yapımı Jerichow filmi hikayesini Doğu Almanya’dan alıyor. James M. Cain’in sonsuz uyarlanabilir şehvet, kıskançlık ve aldatma öyküsü Postacı Kapıyı İki Kere Çalar (The Postman Always Rings Twice, 1946) filminin bir varyasyonu olan Jerichow, üç ana karakterini tanıdık bir düzende sıralıyor. Zengin bir adam; onun sıkılmış, güzel, sarışın karısı; ve şansı yaver gitmeyen sert bir yabancı. Bu üçlü, modern Almanya’daki sosyal ilişkilerin acımasız küçük bir masalını canlandırıyorlar. Filme adını veren kasaba, eski Doğu Almanya’da, bir yolun hala Friedrich Engels’in adını taşıdığı ve kapitalizmin halen biraz ilkel, yarı suçlu bir havaya sahip olduğu sıradan bir yer. Filmde ağır basan ise, genel bir gelenekten ziyade gerçek bir içgörü, şehvet, yalnızlık ve materyalizmin kesiştiği noktada neler olabileceğine dair bir sezgi gibi görünen çaresizlik ve yenilgi duygusu.

Barbara: Direnişin Bir Başka Türü

Barbara (2012)

Petzold’un sık sık birlikte çalıştığı iki isimle; eski hocası, aynı zamanda önemli bir deneysel belgeselci olan ortak yazar Harun Farocki ve oyuncu Nina Hoss ile birlikte ortaya koyduğu Barbara, insani ve siyasi ikilemlere dayanan bir dram niteliğinde. Ayrıca Petzold’un Baskıcı Zamanlarda Aşk ismini verdiği üçlemesinin ilk filmi olarak karşımıza çıkıyor. Yönetmenin gözde yıldızlarından Nina Hoss, 1980’in Doğu Almanya’sında bir doktor olan Barbara’yı canlandırıyor. Siyasi itaatsizliği ve Batı’ya göç başvurusu nedeniyle Berlin’deki prestijli görevinden alınıp taşradaki bir hastaneye sürülen Barbara, sevgilisiyle kaçış planları yaparken dönemin son derece gergin havasını, yaşananların çaresizliğini soğukkanlılıkla aktarıyor. Bizler ise politik olan ahlaki bir zorunluluğun açığa çıkmasına tanık oluyoruz.

Phoenix: Kasvetli Bir Ayna Paradoksu

Phoenix (2014)

Adını mitolojik anka kuşundan alan Phoenix, geçmişin lanetlerini hayaletlerin peşinde bir bir önümüze getiriyor. Sinemanın, hem yönetmeninin elinde hem de seyircinin zihninde şekillenen bir deneyimler bütünü olduğu ortada. Petzold’un elindeyse bu bütüncül deneyim, defalarca izlemeye doyamayacağımız bir masala dönüşüyor. Üçlemenin ikinci filmi olan Phoenix, Hoss’un incelikli performansının da gösterdiği gibi, bugüne kadarki en karmaşık çalışması. Filmdeki çarpık anlatı, insanların ve ulusların hayatta kalabilmek için kendilerine anlattıkları hikayelerin bir alegorisi olarak işlev görüyor. Yeni bir yüze sahip olmanın bazı avantajları ile film noir havası birleştiğinde karşımıza geri adım atılamayacak bir intikam hikayesi çıkıyor. Kendimizi geçmişin gerçeklerinin yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı, karışık düğümler ve atılmış ilmeklerden oluşan karmaşık bir örgünün içinde buluyoruz.

Transit: Baskıcı Zamanlarda Aşkın Sonu

Transit (2018)
Transit (2018)

Üçlemenin son filmi olan Transit‘te Petzold, Almanya’nın bölünmüş benliğinin şairliğini üstleniyor. Anti-faşist Alman yazar Anna Seghers’in 1944 tarihli, toplama kampından kaçarak Nazi işgali sırasında Marsilya’ya sığınan bir Alman kaçağı konu alan romanını sinemaya uyarlayan filmde, kendimizi hem romantik hem de siyasi bir krizin ortasında buluyoruz. Filmin başrollerini Paula Beer ve Franz Rogowski paylaşıyor. Cennet ile cehennem arasında sıkışıp kalmış bir adamı ve onun yaşadığı hikayeleri anlatan bir yapım. Film Casablanca’dan Kafka’ya uzanan bir spektrumda aşk, ihanet ve savaş denklemini sağlarken, bir yandan da unutulmazlığı yakalıyor.

Undine: Modern Berlin’in Aşk ve Mitoloji ile Yeniden Sunumu

Undine (2020)
Undine (2020)

Su ve aşkın iç içe geçmiş doğasına bir selam niteliği taşıyan Undine filmi ile 2020 yılında tanıştık. Mistik bir su perisi olan Undine’nin, Alman mitolojisindeki hikayesini alarak modern zamanın üzerine ören Petzold bizi, Bach eşliğinde bir yolculuğa çıkarıyor. Başrollerinde önceki filmlerinden aşina olduğumuz Paula Beer ve Franz Rogowski’nin uyuşan kimyası büyülemeye devam ediyor. Aşkın likit halini damarlarımızda hissettiğimiz yolculukta, Berlin’in mimari sıkışmışlığına paralel olarak Undine’nin ruhsal sıkışmışlığını görüyoruz. Daha önceden Fouqué ve Ingeborg Bachmann gibi yazarlar tarafından da kaleme alınmış Undine’nin hikayesi, acıya mahkûm bir varoluşu tatmak uğruna ölümsüzlüğü arzulayan ve ruhun bedelini acı çekerek ödeyen efsanevi Undine aracılığıyla, bizi de karanlık tarafımızla yüzleştiriyor. Mitik bir yaratığın insan bedeninde ebedi aşkı arama yolculuğuna tanık oluyoruz.

Kızıl Gökyüzü: Bir Yaz Günü

Afire (2023)

Petzold’un 2023 yılında Berlin Film Festival’inden Büyük Jüri Ödülü’yle döndüğü son filmi Roter Himmel (İngilizce ismi: Afire), ülkemizde de yakın zamanda Kızıl Gökyüzü adıyla vizyona girdi. Yönetmenin önceki filmlerinden tanıdığımız Paula Beer’i başrollerden birinde gördüğümüz film, Alman gençliğinin ve şiirlerinin bir yaz günü olarak dışa vurumu. Bir kadın ve iki erkeğin, tesadüflerin ördüğü bir hikayeye sürüklenirken son anda yanlarına aldıkları iki erkekle birlikte kendilerini alevlerin arasında bulmalarının öyküsü… Büyüleyici ve sürükleyici bir anlatıma sahip olan film, iki aylık bir sürenin kendinimizi bulmamıza yetebilecek nitelikte olduğunun en güzel kanıtı. Tabii bu iki ayda yakamızdan bir türlü düşmeyen incinmeler, yaralanmalar, aşklar, kayıplar, sadakatler, hayal kırıklıkları var. Gözlerimizi açıp kapatıncaya kadar geçen ömrümüzün, zamanı bükebildiğimiz anlarıdan birinde gençliğimize gidebilseydik eğer, en güzel anılarımızı yaz mevsiminde mi bulurduk acaba? Yaz mevsiminin uçuculuğu ile kaygısız geçen; üstümüzden attığımız kıyafetler ve tenimizin hava ile kavuştuğu, deniz kokan günlerin filmi Kızıl Gökyüzü.

Petzold’un filmlerini izlerken, ilham aldığı Fransız sineması ve Rus romanlarının dekorlarını derinden hissettiren sahneler arasında dolaşıyoruz. Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda uyanıyoruz. Jules et Jim‘in aşk çıkmazının çok denklemlisini izlerken, Shakespeare’in ormanı bir aydınlanma ve büyülenme yeri olarak tasvir ettiğini hatırlıyoruz. Petzold, “Almanya’da orman, sorunlarınız olduğunda kendinizi yeniden bulmak için gittiğiniz bir yerdir” diyerek bizi Alman masallarının atası sayılan Grimm kardeşlerin ormanına davet ediyor. ‘‘Evet’’ demeden geçemiyoruz. Alevlerin arasında Alman romantizmini keşfediyoruz. Hayaletlerin ve mitik yaratıkların geçtiği patikalardan yürüyoruz. Petzold’un yaratacağı bir sonraki masal için sayfayı çevirmeye devam ediyoruz.

Meraklısı İçin Petzold’un Seçilmiş Filmografisi:

  • 1995: Pilotinnen
  • 1998: Die Beischlafdiebin
  • 2000: Die innere Sicherheit
  • 2003: Wolfsburg
  • 2005: Gespenster
  • 2007: Yella
  • 2008: Jerichow
  • 2012: Barbara
  • 2014: Phoenix
  • 2018: Transit
  • 2020: Undine
  • 2023: Kızıl Gökyüzü

 

Kaynakça: 

• Goethe Enstitüsü, Kızıl Gökyüzü, Erişim Tarihi: 06.12.2023, Web.

• British Film Institute, Christian Petzold, Erişim Tarihi: 06.12.2023, Web.

• Eye For Film, Ghosts, Erişim Tarihi: 02.01.2024, Web.

• Christian Petzold Interviews, Erişim Tarihi: 02.01.2024, Web.

Christian Petzold: Cinema desires the end of the world, Erişim Tarihi: 02.01.2024, Web.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.