Christian Dior: Sıradanlığa Meydan Okuyan Tasarımcı

Dünyanın en ünlü markalarından “Christian Dior SE“nin kurucusu Christian Dior, hem düşünceleriyle hem tasarımlarıyla 20. yüzyıl modasına damgasını vurmuş bir tasarımcıdır. Paris’in “modanın kalbi” olmasında büyük katkısı olduğu kabul edilen ünlü tasarımcı, sıra dışı çalışmalarıyla adeta lüks ve zarafete yepyeni bir çizgi getirdi. Günümüzde de moda sektörünün en pahalı ve lüks markaları arasında yerini alan Dior markası, kozmetikten aksesuara, göz alıcı çantalardan dillere destan olmuş parfümlere kadar birçok ürünü kapsayan geniş bir yelpaze sunuyor bizlere.

Dior 2021 2022 sonbahar kış defilesi

Christian Dior: Hayatı ve Moda Dünyası’na İlk Adımlar

Moda dünyasının mihenk taşlarından biri olan Christian Dior, 1905 yılında Fransa’nın Normandiya kıyısında zengin bir ailede dünyaya geldi. Eğitim hayatına ailesinin büyük ısrarlarıyla, diplomat olmak üzere siyaset okuyarak yön vermiş. Siyaset okuduğu 1920-1925 yılları arasında sanat ve moda tutkusundan vazgeçmeyen Dior, yeteneklerini girişimcilik ruhuyla harmanlayarak ve kendi tasarladığı moda eskizlerini cep harçlığı kazanmak için 10 cent’e satarak moda sektörüne atılmış aslında.

Bunun üzerine okulu bırakıp sanat hayallerinin peşinden koşma kararı alan ünlü tasarımcı, 1927 yılında babasının desteğiyle bir sanat galerisi açarak, arkadaşlarıyla beraber bu galeriyi işletmeye başlamış. Galeri, Pablo Picasso ve Georges Braque gibi isimlerin eserlerini sergilemiş ve başarılı satışlara imza atmış fakat 1929 Ekonomik Buhranı, annesinin ve erkek kardeşinin ölümü galerinin sanat kariyerini sekteye uğratmış. Aynı zamanda o zamanlarda kız kardeşinin Fransız Direnişi’ne katılması ve toplama kamplarında kaybolması onu derin bir üzüntüye sürüklemiş.

Dior Red Gown 1954

Büyük Buhran’ın yarattığı yıkımın ardından Paris’e taşınan Dior, burada kendini tam anlamıyla moda sektörüne adapte etmiş. Dergilere ve moda evlerine çizimlerini satmış ve Madam Agnés gibi dönemin büyük tasarımcılarının gözüne girmeyi başarmış. Bu dönemde yine moda tasarımcısı olan Robert Piquet ile çalışmaya başlayan Dior, 1942 yılında Lucien Lelong moda evinin baş tasarımcılığı görevini üstlenmiş. II. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği bu yıllarda zengin müşterilerin özel tasarımlarıyla ilgilenmiş kendisi. 1946 yılında ise (resmi olarak 1947 kabul edilir) dönemin büyük iş insanlarından Marcel Boussac’tan gelen inanılmaz bir teklifle, kendi özel tasarım moda evini kurmuş. Kurulduğu sırada yalnızca 85 elemanla işe başlayan moda evi, dünyanın en pahalı caddelerinden biri olarak bilinen Avenue Montaignein popüler noktalarından biri haline gelmiş ve bugün moda dünyasına adını altın harflerle yazdırmış.

Marka, 1947 yılında zarif ve klasik giysilerden oluşan, “Corolle” adını verdiği ilk koleksiyonunu piyasaya sundu. “Taç yaprakları” anlamına gelen Corolle koleksiyonunun ilk defilesinin ardından, dönemin Vogue dergisi genel yayın yönetmeni, Christian Dior’un elbiselerinde “yeni bir bakış” olduğu yorumunu yapmış ve Dior’un önderliğinde ilerleyen, savaş sonrası yıllar boyunca moda dünyasını etkisi altına alan “New Look” akımı da adını bu şekilde almıştır. Yine bu yıl, kız kardeşinin toplama kampından kurtulması üzerine ona bir övgü olması adına, markanın ilk parfümüne “Miss Dior” adını vermiştir.

New Look akımına yön veren Corolle koleksiyonu defilesi 1947

Savaş döneminde yaşanan tahribatın izleri dönemin modasına büyük ölçüde yansımıştı. Hammadde eksikliğinden kaynaklı olarak aksesuar kullanımı minimalize edilmiş, eteklerde pile etkisi azaltılarak kalem etekler yaygınlaşmış bu dönemde. Savaşın bitmesiyle karşımıza çıkan Corolle koleksiyonundaysa tam daire etekler, bar ceketleri, savaş dönemi aksine kumaştan ve aksesuar miktarından kaçmayan tasarımlar moda dünyasına renk getirerek damgasını vurdu. Dior tarafından yaratılan New Look çizgisi kimi tasarımcılar tarafından “kumaş israfı, savurganlık” gibi yorumlar alırken, kadınlar tarafından oldukça beğenilmiş ve savaşın sonuçlarının ardından aradıklarını bulmalarını sağlamış. Özellikle 21. yaş gününde Prenses Margaret’ın New Look izleri taşıyan Dior imzalı bir elbise giymesi, Dior’u dönemin ikonik markası haline getirmiş.

Prenses Margaretın Dior imzalı elbisesi 1951

Christian Dior, defilelerine ve koleksiyonlarına kendi spiritüel inanışlarından dokunuşlar eklemeyi seven bir tasarımcı. Şans getirdiğine inandığı için kıyafetlerine inci çiçeği dikermiş, defilelerinde en az bir modelin en sevdiği çiçek olan zambak çiçeğini taşımasını istermiş ve doğduğu kasaba Granville’in adını taşıyan bir ceket dahil edermiş defileye.

 

Henüz 52 yaşındayken, 1957 yılında İtalya’da tatil yaptığı sırada geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yuman tasarımcının cenazesi de kendisinin moda hayatı gibi oldukça ses getirmişti. İngiltere Kraliyet Ailesi de dahil olmak üzere 2500 kişi Christian Dior’u son yolculuğuna uğurlamak için cenazesine katıldı. Ünlü tasarımcının ölümünün ardından, moda evinin başına moda serüvenine 1955’te Dior’un tasarım asistanlığını yaparak başlayan  henüz 21 yaşındaki, hiç de yabancı olmayan bir isim geldi: Yves Saint LaurentDior, yalnızca 10 yıl gibi bir süre kendi adıyla tasarım yapmasına rağmen kısa sürede markalaşmış ve o öldükten sonra bile dünyanın en iyi moda markalarından biri olarak sanat anlayışı, etkisini sürdürmeye devam etmiştir.

Christian Dior’un büyüleyici tasarımlarına kendi gözlerinizle tanık olmak isterseniz aşağıdaki linkleri ziyaret edebilirsiniz: 

Kaynak

123456

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Şakir Paşa Ailesi Edebiyata Nasıl Yön Verdi?

Şakir Paşa ailesinin sanata, özellikle de edebiyata yaptığı katkılar hakkında bir çerçeve sunuyoruz.

Chicano Edebiyatı: Sınırda Kalmışların Sesi

Chicano edebiyatı; melez kimlik, aidiyet krizi ve kültürel direnişi sınırın iki tarafındaki hayatlar üzerinden anlatan güçlü, politik ve ruhani bir edebi hafızadır.

Harry Potter Serisinin Unutulmaz Replikleri

Harry Potter'ın büyülü replikleriyle büyücülük dünyasında kaybolmaya hazırlanın!

Küçük Gün Işığım Film İncelemesi: Kabullenmenin Gücü

Kusursuzluk arayışının değil, kendin olmanın kıymetini; sonuca değil, yolculuğa odaklanmanın anlamını keşfedeceğiniz sarsıcı ama iç ısıtan bir aile hikâyesine davetlisiniz.

Joseon’daki İstikrarsızlık: Kral Injo

İstikrarsızlığıyla Kore ulusunun gelişmesinin önünü kapamış bir hükümdar olarak hatırlanan ve günümüzde hala eleştirilen Kral Injo'nun tarihteki yeri.

Sessizliğe Karşı Yazmak: Kadın Yazarların Sansüre Direnişi

Sansür, yalnızca siyasi bir baskı mekanizması değil; aynı zamanda kültürel, ahlaki ve cinsiyet temelli bir sessizleştirme aracıdır.

Hasçelikler and the City: Dijital Bir Ailenin Hikâyesi

Hasçelikler and the City; dijital dünyada temsiliyet, samimiyet ve medya sınırlarını sorgulayan gerçekçi bir aile anlatısıyla izleyicileri içine çekiyor.

Cumhuriyet Aydınları: Behice Boran

İlk kadın sosyolog, ilk kadın siyasi parti genel başkanı, Marksist, yazar ve akademisyen olan Behice Boran; Türk solunun en güçlü temsilcilerinden biri olmuştur.

Tabloları Dinlemek: Édouard Manet

Bazı bakışlar ancak bazı nefeslerle tanımlanıyor. Manet'nin fırçası, Tezer'in nefesi gibi...

Edebiyatta Semtlerin İzleri: Emirgan

İstanbul'un en güzel semtlerinden biri olan Emirgan, şiirlerde de romanlarda da ele alınan bir semt olmuştur.

Editor Picks