Temelleri Fransız filozof Descartes’ın felsefesine dayanan ve 17. yy’da Port-Royal okulu düşünürlerinin ilk varsayımlarını ortaya attığı dil kuramı; dil kavramına ve dil incelemelerine yeni bir bakış açısı getirerek dilbilimde iki kez devrim yapan Noam Chomsky tarafından geliştirilerek formüle edilmiştir. Bu kurama göre, insanda dil yetisi doğuştan gelen ve diğer bilişsel yetilerden bağımsız bir yetidir. İnsanların zamanla geliştirdiği sınırlı dilsel ilkeler bütünü olan yetiye bağlı olarak bir dil kullanımında, sınırlı sayıda sözcükle sınırsız sayıda cümlenin biçimini ve özgül anlamını olanaklı kılan kuralların oluşturduğu bir sistem söz konusudur.
Dilsel Yetkinlik Kavramının Doğuşu ve Gelişimi
Dilsel yetkinlik, dili çocukların doğduğu ve geliştikçe rafine hale gelen doğal bir yetenek olarak açıklayan evrensel dilbilgisi olarak bilinen daha geniş bir dilsel davranış teorisinin bir parçasıdır. İnsanların biyolojik dil programı ile dünyaya geldiklerini kabul eden psiko-linguistik kuramda bu kavram ilk olarak 1960’ların ortalarında Amerikalı dilbilimci, filozof, bilişsel bilimci, sosyal eleştirmen ve politik aktivist Noam Chomsky tarafından geliştirildi. Dilin bir kültür içinde nasıl edinildiğini ve işlev gördüğünü tanımlamayı amaçlayan çeşitli teoriler geliştiren Chomsky, konuşmacıların belirli cümlelerle ilgili dilbilimsel bilgi ürettiklerini ifade etti ve konuşmacılarda bu bilgiyi üreten bazı mekanizmalara veya süreçlere “dilsel yetkinlik” adını verdi. Chomsky’e göre insanlar iç dil kapasitesi ile doğarlar ve çevrelerindeki konuşulan dili, doğuştan getirdikleri dil yetisi ile keşfedip içselleştirirler.
N. Chomsky’nin Syntactic Structures (Söz dizimsel Yapılar, 1957) adlı yapıtında, dilbilgisinin matematiksel bir yöntemle inceleme konusu olduğu ilk kez sergilendi. Bu yapıtta öne sürülen düşünceler zaman içinde olgunlaşarak Aspects of the Theory of Syntax (Söz dizimi Teorisi’nin Yönleri, 1965) yapıtında “standart kuram” adı verilen modeli oluşturdu. Chomsky, 1970’li yıllarda çeşitli makale ve kitaplarında modeli daha yetkin kılmak için değişiklikler yaptı ve literatürde “geliştirilmiş standart kuram” adıyla anılan kuramı ortaya attı. 1980’li yıllarda ise Yönetim Bağlama Kuramı ile dilbilimde ikinci devrimi başlattı. Chomsky’nin geliştirdiği dil kuramları, dil inceleme yöntemlerinin yanı sıra bu kuramların dayandığı dil ile ilgili kavramlar nedeniyle yüzyılımıza damgasını vurmuştur.
Smith ve Wilson (1979’a göre: “Chomsky’nin başlıca katkısı dizge kurucu olmasındadır. Dilin ve dili kullananın doğasının tam bir görünümünü sunmuştur… Chomsky’nin eserine devrim niteliğini veren, onu oluşturan belirli tartışmalardan çok çizdiği genel çerçevenin bütünlüğü ve gücüdür.” Bu bütünün dayandığı düşünsel temel; dilin doğası, dilin işleyişi ve dili bilme olgularını açıkladığından, konuyla ilgili psikoloji ve felsefe alanlarında da devrimlere yol açmıştır. Geçmişte dil edinimi ile ilgili olarak davranışçıların yapmış oldukları açıklamaların günümüzde basit düzeyde kaldığı ve böylesine karmaşık bir sisteme sahip olan dilin biyolojik olarak doğuştan gelen dil yetisi ile açıklanabileceği psiko-linguistik kuramcılar tarafından ifade edilmiştir.
Dilsel Edinç Nedir?
Dilsel edinç/yetkinlik/yeterlilik kavramı, bir dili ana dili olarak konuşanların sahip olduğu dilbilgisi sistemi olarak tanımlanır. Bu kavram, öznenin zihninde önceden mevcut olmayan dilbilgisel ilişkilerin bilgisini üreten bilişsel bir sistem olarak dilbilimin ve genel olarak bilişsel psikolojinin felsefi olarak anlaşılmasına önemli bir katkıdır. Yetkinlik, belirli bir alanda bilişsel olarak kontrol edilen yeteneklerin veya becerilerin bir paketidir. Yetkinlik kavramının dilbilimin dışında da bir temeli vardır; gerek meslek yaşamında gerekse sosyoloji, pedagoji, psikoloji, personel yönetimi gibi meslek kişiliği ile ilgili disiplinlerde önemli rol oynar.
Dil kullanımını insanlardaki alışkanlık ve becerilerin uygulanması olarak görmeyen, devamlı yeni biçimlerin üretilmesi söz konusu olduğu için dilin yaratıcı özelliğinin varlığına dikkat çeken Chomsky, dilin özünde yalnızca insanlara ait patolojik durumlar dışında tüm insanlar arasında farklılık göstermediğini ve doğuştan var olduğunu savunmaktadır. Chomsky’e göre insan, doğuştan gelen bilişsel yapılar sistemine sahiptir; karmaşık bir özelliğe sahip olan dil de bu yapılardan biridir. İnsan doğasının fiziksel yapıyla sınırlı olduğu ve bunun kalıtımla aktarıldığı, zihinsel yapıların ise öğrenildiği şeklindeki görüşüne karşı çıkan Chomsky; çocuğun, insanın sosyal entelektüel ve bireysel davranışlarına rehberlik eden doğuştan getirilen düzenlenmiş ilkeler neticesinde dili kullandığını ve düşüncelerini bu şekilde oluşturduğunu belirtmektedir. Bunun nasıl geliştikleri yönündeki ayrıntıların ise çevreyle kurulan etkileşim sayesinde olduğunu ifade etmektedir.
Chomsky’e göre dil edinimi ve gelişimi konusunda biyolojik ve psikolojik temeller etkilidir. Psiko-linguistik kuramda süreç biyolojik olarak belirlenir. İnsan, doğumda dilsel bilgi içeren bir beyin geliştirmiştir. Çocuğun dil öğrenmeye doğal yatkınlığı konuşmayı duymasıyla tetiklenir ve çocuğun beyni duyduklarını, içerdiği temel ilkelere veya yapılara göre yorumlayabilir, bu ilkeler Dil Edinme Aygıtı (Language Acquisition Device -LAD) olarak bilinir hâle gelmiştir. Chomsky bu teorisini, bütün insan dillerinin ortak ilkeleri paylaştığı, dillerin benzer yapılar ve kurallar (evrensel bir dilbilgisi) içerdiği fikrine dayandırdı ve çocukların dili aynı şekilde ve fazla çaba harcamadan edinmeleri, insan beyninde mevcut olan temel bilgilerle kablolanmış olarak doğduğumuzu gösterdiğini söyledi. Chomsky’nin evrensel dilbilgisi teorisi, dil öğrenmemizi mümkün kılan doğuştan gelen kapasiteye odaklanmıştır. Evrensel bir dilbilgisi fikrini benimseyenler, kelimeleri bilmeseler bile kelimelerin nasıl işlediğine dair doğuştan gelen bir anlayışa sahip olmalarının muhtemel olduğunu söylüyorlar.
Dilin kullanımına ilişkin olarak Chomsky şu ifadeleri kullanmıştır (Chomsky, 2012): “Dilin en temel gerçeği, konuşmacıların daha önceki dilsel deneyimlerinde rastlamadıkları ifadelerle karşı karşıya gelmeleri ve bu ifadeleri hiçbir güçlük çekmeden üretip anlayabiliyor olmalarıdır. Gerçekte normal dil kapasitesi sınırsızdır; her konuşmacı normal dil kullanımında sınırsız sayıda dilsel ifadeyi üretip anlayabilir.”
Performans ve Yetkinlik
Chomsky’nin dilsel yeterlilik kavramı aynı zamanda performans ve yetkinlik arasındaki ayrımdır. İdealize edilmiş bir kapasite olan yetkinliği, fiili ifadelerin üretimi olan performanstan ayıran Chomsky’e göre yetkinlik, ideal konuşmacının dili hakkındaki bilgisidir ve dil kullanımının ‘dilsel’ olarak nitelendirilebilecek tüm yönlerinden sorumlu olan zihinsel gerçekliktir. Konuşmacıların dillerinde sonsuz sayıda cümle üretmelerini, anlamalarını ve dilbilgisel cümleleri dilbilgisi olmayan, programlanmamış cümlelerden ayırmalarına olanak sağlayan ideal dil sistemidir. Yetkinlik, iç gözlem ve dilbilgisi yargıları yoluyla “performans” kapsamına giren dil kullanımından bağımsız olarak incelenebilir. Çok sayıda yanlış başlangıç ve diğer sapmalardan oluşan bir doğal konuşma örneği bu tür verileri sağlamayacaktır. Bu nedenle Chomsky, yetkinlik ve performans arasında temel bir ayrım yapılması gerektiğini iddia eder. Diğer birçok dilbilimci -işlevselciler, bilişsel dilbilimciler, psikolinguistler, sosyolinguistler ve diğerleri- bu ayrımı reddederek kavramı ampirik çalışmayı ilgisiz gören ve dil kullanımının birçok önemli yönünü dışarıda bırakan bir kavram olarak eleştirirler.
Dilsel yeterlilik teorisi, herhangi bir gerçek konuşmacının davranışını tanımlamaz ancak gerçek konuşmacıların davranış kapasitelerinin koşullara bağlı olarak az ya da çok yaklaştığı bir ideali tanımlar ve gerçek davranış kapasitelerini tahmin etmede rol oynar. Teori, yaklaştıkları bazı idealleri değil her konuşmacıda olan bu süreçleri karakterize etmeyi amaçlar. Dolayısıyla dilsel yetkinlik teorisi, ideal bir konuşmacı için yalnızca bir performans teorisi olduğu anlamında bir idealleşme değildir. Chomsky (1965), idealleştirme hakkında oldukça tipik bir yorumda bulunmuştur: Dilbilimsel teori, öncelikle, dilini mükemmel bir şekilde bilen tamamen homojen bir konuşma topluluğunda ideal bir konuşmacı-dinleyici ile ilgilidir. Burada çok farklı iki tür idealleştirme söz konusudur. İdeal konuşmacının “hafıza sınırlamaları, dikkat dağınıklığı, dikkat ve ilgi kaymaları ve dilbilgisini fiili performansta uygulamadaki hatalar (rastgele veya karakteristik) gibi dilbilgisi açısından alakasız koşullardan etkilenmediğini” söylediğinde, bu şunu düşündürür: dilbilgisi herhangi bir gerçek konuşmacı için değil ancak ideal bir konuşmacı için olası performansın bir teorisidir. Chomsky’nin bu teorisi dilsel yetkinlik hakkında ifade ettiği bazı cümleler nedeniyle olması gerekenden daha az kabul görmüştür. Bunlar arasında bir yetkinlik teorisinin idealleşme olduğu iddiası ve konuşmacıların dillerinin kurallarını zımnen bildikleri iddiasıdır.
Bir konuşmacı daha önce hiç kullanmadığı veya duymadığı cümleleri kullanabilir ve anlayabilir. Konuşmacılar, kendi dillerinin tek tek tümceleriyle ilgili olarak depolanmış dilbilgisine sahip değildir. Bu, her konuşmacının söz gelimi İngilizce öğeleri hakkında bilgi üreten bir mekanizmaya veya süreç veya ilkeler sistemine sahip olması gerektiği anlamına gelir. Talep üzerine dilbilimsel bilgi üreten bu sistem, Chomsky’nin dilsel yeterlilik dediği ve bir dilin gramerinin karakterize etmeye çalıştığı şeydir. Ancak, elbette bu her zaman işe yaramaz. Örneğin, bir kişi yorgun olduğunda veya dikkati bölündüğünde başka koşullar altında anlayacağı cümleleri anlayamayabilir. Belirli bir zamanda gerçekte hangi dilbilgisinin üretildiği; hafıza, motivasyon, dikkat ve periferik sinir sistemi, yorgunluktan etkilenebilecek faktörler, ilaçlar, çevre vb. gibi dilsel olmayan faktörlere bağlıdır.
Dil kuramıyla ilgili realistler, konuşmacının sahip olduğu dilbilimsel bilginin üretildiği iç süreçleri karakterize etmeyi de amaçladığını söylemektedir. Chomsky, dilsel yetkinlik olarak adlandırdığı bu bilişsel sistemin varlığına -ve onun gibi diğerlerinin varlığına- işaret ederek dilin ve diğer karmaşık psikolojik fenomenlerin anlaşılmasına önemli bir katkı yaptı. Ping-pong oynamak, araba kullanmak ve av peşinde koşmak gibi karmaşık fiziksel becerilerin yanı sıra görsel algı, kişi tarafından ahlakî ve estetik yargıların üretilmesi gibi eylemlerde de benzer yetkinlik sistemlerinin varlığı makul bir varsayımdan daha fazlasıdır.
Bazı dil kuramcıları dilsel yeterliliği insan beyninin doğuştan gelen bir işlevinden ziyade öğrenilmiş bir davranış olarak görürler. Diğer araştırmacılar, Chomsky’nin yetkinlik ve performans konusundaki ayrı tanımlarını görmezden geliyor ve dili insan davranışının pratik bir işlevi olarak inceliyorlar. Dilsel yeterlilik kavramı, dilsel teori ve eğitimin önemli bir yönü olmaya devam ediyor. Bu kavram, İngilizce müfredatındaki dilbilim derslerinin üzerinde durduğu, dilsel ve kültürel antropolojide derinlemesine ele alınan bir konudur. Dilbilimsel araştırmacılar ve teorisyenler, saha çalışması ve klinik araştırma yoluyla bu kavramı incelemeye ve geliştirmeye devam etmektedir. Chomsky’nin teorileri dilbilimciler arasında tartışmalara yol açmasının yanı sıra dilin edinimi ve kullanımı konusundaki tartışmaları etkilemeye ve bugün dil edinimi hakkında nasıl düşündüğümüz üzerinde derin bir etkiye sahip olmaya devam ediyor.
Kaynaklar
- Tienson, J. (1983). Linguistic Competence. Transactions of the Nebraska Academy of Sciences and Affiliated Societies. Volume 11: 99-104.
- Külebi, O. (1997). Dilbilim ve Dil Felsefesinde Bir Dönüm Noktası: Noam Chomsky. Dilbilim Araştırmaları Dergisi. Sayı 8: 76-81.
- Çelik, İ. (2017). Noam Chomsky ve Psiko-Linguistik Dil Gelişim Kuramı. Turkish Studies dergisi. Sayı 12/28: 193-208.
- Müldür, F. (2016). Noam Chomsky’de Üretici Dilbilgisi: Derin Yapı ve Yüzey Yapı Ayrımı. Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi. Sayı 27.
- Bishop, D. What Is Linguistic Competence?
infobloom.com/what-is-linguistic-competence.htm
Görseller: nytimes.com
virtualpsychcentre.com