Edebi dünyada yerini kazımış Charles Dickens ve Virginia Woolf, eserlerini memleketleri Londra‘yı merkeze koyarak yazmışlardır. 19. ve 20. yüzyılın ünlü ve yetenekli bu iki İngiliz yazarının Londra tasvirini beraber inceleyelim.
Londra’nın Dönemleri
Farklı dönemlerde Londra‘yı deneyimleyen Charles Dickens ve Virginia Woolf, kendi dönemlerinin Londra’sını eserlerinde yansıtmışlardır. Naiplik döneminde doğan ve hayatı boyunca Viktorya döneminde yaşayan Charles Dickens, eserlerinde bu dönemde Londra’da şahit olduğu sosyal sınıf farklılıklarının önemine; miraslara, sanayilere ve suçlulara yer vermektedir. Viktorya döneminde doğan ve modern çağa geçiş esnasında yaşayan Virginia Woolf ise, eserlerinde Londra’nın Viktorya dönemi açısından mimari güzelliklerine değinerek, modern çağın Londra’sına daha çok odaklanmaktadır. Londra’yı yalnızca bir şehir değil, insanların kimliklerini bulmalarında önemli bir yer sağlayan bir şehir olarak yazmıştır.
Yaşamdan Esinlenmek
Londralı Dickens ve Woolf, yaşadıkları bu şehirdeki güncel hayatlarından esinlenerek; sadece kendilerinin değil, halkın yaşamından gözlemlediklerini de kaleme almışlardır. Örnek olarak, bir fabrika işçisi olarak büyüyen Dickens, “Zor Zamanlar“ kitabında Londra‘dan esinlenerek yarattığı Coketown şehrinde sanayileşmenin bir sonucu olarak işçi sınıfının hiçe sayılmasını ve hem ahlaki hem de fiziksel yozlaşmayı yazmıştır. Aynı kitapta yazdığı baskıcı ve ağır okul da kendi hayatından yola çıkarak kaleme alınmıştır. Buna ek olarak, “David Copperfield” adlı kitabı da Dickens‘ın zorlu geçen çocukluğu, çalışmak zorunda kalması ve ebeveynleri tarafından bakımsız kalması göz önünde bulundurulduğunda, ağır bir şekilde kendi yaşamından esinlendiğini göstermektedir. Woolf ise, “Kendine Ait Bir Oda” adlı makalesinde, Cambridge’de kadınlara verdiği dersler ile de Londra’nın toplumsal alanlarında kadınların, erkeklere kıyasla kısıtlandığına değinmektedir. Woolf, her ne kadar şehrini sevse de, deneyimleri her zaman şahane değildi. Buna ek olarak, “Yıllar” adlı kitabında da aile dinamikleri ve Londra’daki sosyal çevresi bakımından Woolf’un hayatının yansıması görülmektedir.
Şehri Sunma Şekli
Dickens ve Woolf, Londra‘yı tasvir ederken farklılık göstermektedir. Dickens, şehri aşırı derecede negatif bir şekilde sunarken; Woolf, Dickens‘a kıyasla daha pozitif bir bakış açısıyla sunmaktadır. “Bayan Dalloway” adlı kitabında Woolf, Londra’nın canlı ve modern şehir yaşantısını göstermiştir. Clarissa, Londra’yı dolaşırken düşünceleri ve anıları da ona eşlik eder çünkü şehirle bağdaştırılmıştır. Ayrıca Septimus karakterinin bir savaş gazisi olup, şehrine döndükten sonra hala savaş sonrası nevroz yaşadığını ve Londra’da huzur bulamadığını göstermektedir. Bu şekilde Woolf, şehri kişiselleştirmekte ve şehir yaşamını psikolojik açıdan sunmaktadır. Dickens ise şehri endüstriyel manzarası ve sosyal sınıf eleştirileriyle gerçeklerin üstüne basmaktadır. “Oliver Twist” kitabında şehir hayatının kaosunu gösterirken, çalışma evleri gibi kurumların yoksullar üzerindeki zalimliğini de vurgulamaktadır. Toplumsal çürüme ve kirli, kalabalık ve kokuşmuş bu şehri, Fagin, Nancy ve Bay Brownlow gibi tezat oluşturan karakterlerle sosyal sınıf ve koşulları ele almıştır. Bu şekilde, Oliver Twist karakterinin kişiliğinin yozlaşmış bir toplum ve yaşam tarzından kaynaklandığını göstererek, suçlu ve yoksul olmanın aynı olmadığını ortaya koymuştur. Hem Dickens hem de Woolf, Londra‘yı tek başına ön plana çıkarmak yerine, Londra‘yı insanlarla bağdaştırmış ve farklı zamanlarda yaşadıkları bu şehri insanlara bu şekilde göstermişlerdir.
Kültürel Değişim
Londra‘da gerçekleşen toplumsal değişimler bir yana, kültürel değişimler de Dickens ve Woolf‘un eserlerinde gözden kaçmamaktadır. Dickens’ın eserlerinde sanayi devrimi ön planda olmaktadır. Orta sınıfın büyümesi, demiryollarının yapımı gibi yeniliklerin Londra üzerindeki etkisini “Dombey ve Oğlu” ile “Zor Zamanlar” kitaplarında belirtmiştir. Woolf ise Birinci Dünya Savaşı’nın etkilerini, kadınların özgürlük ve eşitlik arayışında adım atma çabasını ve teknolojinin ilerlemesini “Kendine Ait Bir Oda”, “Bayan Dalloway” ve “Deniz Feneri” gibi eserlerinde dile getirmiştir. Bunlara ek olarak, “Yıllar” adlı kitabında yaklaşık elli yılı ele aldığı için Londra’nın değişimi kendini göstermiştir. Pargiter ailesinin üç kuşağını konu alan bu kitapta, bu ailenin hem kişisel ilişkilerini anlatırken Londra’nın gitgide hareketlenen ve gelişen yaşam koşullarını es geçmez.
Genel Bir Bakış
Woolf, Londra‘daki toplumsal cinsiyet rollerini ve Londralı karakterlerin psikolojilerini kaleme alarak modernist yazım tarzını belirginleştirmektedir. Örnek olarak “Dalgalar” kitabında Londra‘nın etkisi karakterlere göre değişmektedir; Bernard şehirde kendini bulurken, Rhoda şehirle arasında kopukluk hisseder. Dickens ise Londra’nın canlı bir betimlemesini yapmak için şehri atmosferiyle, farklı ortamlardan gelen insanlarıyla ve Viktoryan unsurlarıyla göstermektedir. Ancak Dickens da hep Londra‘daki yaşamın zorluğunu karakterleriyle göstererek dolaylı yoldan insan psikolojisine değinmektedir. Örnek olarak, “Kasvetli Ev” kitabında hukuk sisteminin yozlaşmasını ve bunun toplum üzerindeki etkilerini göstermektedir. Her iki yazar da Londra ile karakterlerini bağdaştırmanın yolunu bulmuştur; Woolf bunu karakterin içine dönük gösterirken, Dickens karakterleri dışa dönük göstermiştir.
Kaynakça:
“LONDON AS A PRINCIPLE OF STRUCTURE IN ‘MRS. DALLOWAY.’” JSTOR. Web. 03.08.2024