Cesaret, Tutku ve Zeka: Başarılarıyla İlham Veren Öncü Kadınlar

spot_img

İnsanlığın varoluşundan bu yana birçok alanda öncü kabul edilen, başarıları günümüze ve geleceğe ışık tutmuş asi ruhlu savaşçı kadınlar. Güçleri ve cesaretleriyle adlarını tarihe yazdırmış olsalar da kendilerine kitaplarda pek bir yer bulamamış olmalarının tek sebebi ise kadın olmaları. Bu haksızlığı bir nebze olsun telafi edebilmek, unutulmaya yüz tutmuş isimlerini ve başarılarını bir kez daha hatırlatmak adına, bu yazımızda onlardan bazılarına yer vereceğiz.

Onlar için tek sınır gökyüzü ki aralarında orayı da aşanlar yok değil. Nihayetinde, ‘Sen kadınsın, yapamazsın!’ diyenlere aldırış etmeden, inanılmaz işler başarmış kadınlar onlar. Saçlarını toplayıp icatlar yapan, gizli görevlere katılan, sanat eserleri yaratan, siyasi fikirler üreten…

İnsanlık adına harekete geçmiş ve her birimizin hayatına bir yerden dokunmuş kadınlar.

Güç, zeka, cesaret, yaratıcılık; işte o büyüleyici kadınlardan bazıları:

İskenderiyeli Hypatia

‘Düşünme hakkını savun çünkü hatalı düşünmek dahi hiç düşünmemekten daha iyi.’

Bilinen tarihi 350 veya 370 Mısır doğumlu, İskenderiyeli Hypatia; erkekler tarafından hükmedilen bir dünyada tarihin ilk bilim kadını. Muhteşem zekasının yanı sıra, içine doğduğu aileye sahip olması da Hypatia için büyük bir şanstı; Antik Çağ‘ın en çok yazılı kaynak bulunan yeri olan İskenderiye Kütüphanesi‘nin son yöneticisi İskenderiyeli Teon‘un kızıydı.

Bu kültürlü havanın ortasında bulunan Hypatia, sürekli koşuşturan, dünyanın nasıl işlediğini öğrenmek için durmaksızın yeni bilgi arayan tek kadındı. Şaşırtmayarak babasının, bilime ve bilinmeyenin arayışına olan tutkusunu miras almıştı. Zamanla Hypatia büyük bir matematikçi, filozof, astronom ve müzede öğretmen oldu.

Hypatia çok karizmatikti ve tüm öğrencileri onun karakterine çekilirlerdi. Daha önce hiç duyulmamış biçimde güzel konuşmalar yapmasıyla da tanınırdı. Zamanının en keskin zekalarından biri olmasının yanı sıra, Hypatia’ya harika güzelliği için de hayranlık duyulurdu. Sadece fen bilimleriyle değil aynı zamanda edebi uğraşlara da tutkuyla bağlanan bir kadındı.

Bedeni ve ruhuyla, başkalarının ne düşündüğünü umursamadan kendisini tutkusuna adayan bir kadın savaşçı olmasına karşın Hypatia, yaşadığı dünyanın yozlaşmış gerçeklerinden kaçamadı ve bir gün dersten çıkmış evine dönerken, bilimsel düşüncelerini kendi inançlarına tehdit olarak gören bir grup Hıristiyan tarafından katledildi.

Bugün, Hypatia’nın  ve düşünce tarihine bıraktığı derin etkinin onuruna, onun adını taşıyan bir asteroid ve Ay krateri bulunmaktadır.

Artemisia Gentileschi

 ‘Yaşadığım sürece varoluşumun kontrolü bendedir.’

Artemisia Gentileschi’nin Hayatına daha önce de değinmiştik.

8 Temmuz 1593  Roma’da dünyaya gelen ve yaşadığı dönemde kadının var olma mücadelesinin simgesi haline gelen İtalyan Barok ressam Artemisia Gentileschi. Bugün Caravaggio ardıllarının en başarılılarından birisi olarak kabul edilen güzel ve güçlü ressam Artemisia on yedi yaşına geldiğinde, pek çok olağanüstü resim yapmıştı bile. Birçok erkek ressamın yaptığı gibi, en ciddi ve ürkütücü konuların bile erotik çağrışımlar uyandıracak kompozisyonlarla işlendiği resimler yerine, her ifadesinde güç ve kararlılık yayılan kadınları gösteren tablolar yapmıştır.

Resimlerinde yer alan kadınları ise güçlü ve kendinden emin ifadelerle yansıttı. Babası Artemisia’nın perspektif eğitimi alabilmesi için Floransalı manzara ressamı olan Agostino Tassi ile anlaştı. Fakat o zaman daha 19 yaşında olan Gentileschi, Tassi’nin tecavüzüne uğradı. Babası Tassi’yi mahkemeye verse de bir sonuç alamadı. Artemisia, yaşadığı bu travmanın etkilerini sanatına yansıttı. Dönemin ahlak anlayışına uymadığı için eleştirilen Artemisia Gentileschi, çalışmalarında engellemeler ve kısıtlamalarla karşılaşsa dahi sürekli mücadele etti ve inandığı yoldan geri dönmedi.

Kadın ressamların kabul görmediği ve sanatın bir topluluk olarak görülmediği bir dönemde Floransa’da Accademia di Arte del Disegno‘ya kabul edilen ilk kadın oldu.

Bugün, bütün ön yargılara meydan okuyarak oluşturmuş olduğu bilinen 34 adet tablosu bulunmaktadır ve neslinin en ilerici ve etkileyici ressamlarından biri olarak kabul edilir.

Mary Shelley

‘Kolla kendini çünkü ben korkusuzum ve bu yüzden güçlüyüm.’

30 Ağustos 1977 Londra, Birleşik Krallık doğumlu Mary Shelley, Gotik romanın en önemli örneği Frankenstein‘in yazarı, canavar hikayeleri anlatan gotik kadın.

İsviçre’den binlerce kilometre ötede, Endonezya’da patlayan büyük volkan, Dünya’yı karanlıkta bırakacak kadar külü atmosfere salmıştı. Bu beklenmedik karanlık Romantik sanatçılara, en kötü düşüncelerinin dizginlerini salmalarına ilham kaynağı oldu.

Mary ve entelektüel arkadaşları, kötü hava nedeniyle İsviçre’deki Leman Gölü kıyılarında kiraladıkları yazlık eve sığınmak zorunda kalmışlardı. Burada geçirdikleri sürede Lord Byron, arkadaşları Mary Shelley, Percy Shelley (Mary’nin eşi), John William Polidori ve Claire Clairmont’a bir yarışma teklifinde bulundu; en korkunç hikayeyi kim yazacaktı?

Belki de Mary fitili ateşlemeye, ilk modern bilimkurgu hikayesi olan Frankenstein ya da Modern Prometheus’u zihninde canlandırmaya işte bu anda karar vermişti. Rakipleri, henüz 19 yaşında olan Mary’nin hikayesini okumaya başladıklarında bembeyaz kesildiler. Mary Shelley’nin hayal gücünden çıkan şey bir canavardı: Kadavra parçalarından yapılmış ve Dr. Frankenstein’ın laboratuarına şimşek düştükten sonra canlanmış devasa bir adam.

İki filozofun, William Godwin ve feminist Mary Wollstonecraft’ın kızı olan Mary işte böyle biriydi. Feminist, liberal, asi, temeli sorgulayan bir kadındı ve hiçbir şeyi sorgusuz sualsiz yapmazdı.

Harriet Tubman

‘…Ve Tanrı’ya beni güçlü kılıp bana savaşma becerisi vermesi için dua ettim, o zamandan beri tek duam bu.’

Mart 1822 – 10 Mart 1913 tarihleri arasında yaşamış, Siyahi Amerikalı kölelik karşıtı eylemci  Harriet Tubman; Özgürlük Savaşçısı. 1849 senesinde kölelikten kaçarak Pensilvanya, Philadelphia’ya gitmiştir. Daha sonra Maryland’e tekrar dönerek ailesini de kölelikten kurtarmıştır.

Süfrajet Hareketinin öncülerinden biri olan Harriet, cesaret ve özgürlüğün sembol isimlerinden biridir. O, bir köle olarak geldiği dünyada yaşamı boyunca kölelik karşıtı insan hakları savunuculuğu yapmıştır.

Halkını esaretten kurtaran, siyah insanın Musa’sı Tubman, binlerce insanı özgürleştiren bir kadın olarak yaşadı ve özgür bir kadın olarak öldü.

‘İki şeye hakkım olduğuna karar verdim; özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim çünkü hiç kimse beni canlı tutsak edemez.’

Alice Guy

‘Esmeralda, Notre Dame’ın Kamburu, İsa’nın Hayatı gibi önemli filmler çekmiştir.’

1 Temmuz 1873 Saint-Mandé, Fransa’da dünyaya gelen Alice Guy; tarihin ilk kadın film yönetmeni, yapımcısı, senaristi ve hatta özel efekt uzmanı. Hayatı boyunca 1000’den fazla film çekti ve tüm bunları, kadınların oy kullanma hakkına bile sahip olmadıkları bir dönemde yaptı.

Bir film kamerasına dokunma fırsatını ilk kez, Léon Gaumont‘un sekreterliğini yaparken, fotoğrafçı ve sinema endüstrisinin öncülerinden, sinematografin mucidi Louis Lumiére‘le tanışınca yakalamıştı. Alice, 1895’te icat edilen bu cihazla yapabileceklerini öğrendiğinde büyülenmiş ve başka bir şey düşünemez olmuştu.

Alice her şeyin sessiz görüntülerle (filmler 1927 yılına kadar sessizdi) anlatılabileceğine inanıyordu. Böylelikle kadın savaşçı yönetmenimiz işe koyuldu ve tarihteki ilk öyküsel film (yani hikayesi, karakterleri, başlangıcı ve sonuyla kurgusal bir film) olarak kabul edilen La Fée aux Choux’yu çekti. Film sadece 57 saniye sürüyordu ve basit bir hikayesi vardı.

Film çok başarılı oldu ve patronu Léon Gaumont, Alice’in sekreterliği bırakıp daha fazla film yönetmesi ve üretmesine karar verdi. Alice bu imkanlarla haftada iki film çekmeye başladı, ta ki 1905’te şirketteki diğer yönetmenlerin gözetmenliğine yükseltilene kadar.

1908‘de eşi Herber Blanché ile birlikte ABD‘ye gittiler ve burada kendi şirketleri The Solax‘ı kurdular. Alice tarihte bir ilke daha imza atarak, bir sinematografi stüdyosuna genel müdürlük yapan ilk kadın oldu. Alice filmlerinde, kadınlar hiçbir hakka sahip değilken Feminizm gibi konuları işlemeye ya da segregasyonun çok güçlü olduğu bir dönemde sadece siyahi oyuncularla film (Bir Aptal ve Parası) çekmeye cesaret etti. ayrıca Alice mümkün olan her türde film yapmada da öncüydü. Dans filmleri, abartı komedileri, Kovboy filmleri, korku filmleri, operaları vardı.

Tüm bunlar yetmemiş olmalı ki daha önce fimlerde yapılmamış şeyleri de deneyen ilk kişi oldu. Özel efekt kullanan ve şimdi Hollywood’un gerilim yaratmak için kullandığı ağır çekimi ilk uygulayan kişiydi.

Maalesef çektiği 1000’den fazla filmden sadece 350 kadar filmi günümüze ulaştı. Neyse ki her geçen gün daha fazla insan onun büyüleyici hikayesini öğreniyor. Alice Guy, kocaman bir Oscar’ı hak ediyor.

Mihri Müşfik Hanım

Türk ressam Mihri Müşfik Hanım, Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamdır. Özellikle portreleriyle tanındı. Tanınmış kişilerin portrelerini yaptı; portresini yaptığı kişiler arasında Mustafa Kemal Atatürk ve Papa XV. Benedictus de vardır.

Resim sanatının uzun yıllar yasak olduğu ve kadınların her alanda geri plana atıldığı Osmanlı Dönemi’nde hem ilk kadın ressam olup hem de diğer kadınları da resim yapmaya teşvik etmiş olması sebebiyle, ressamlık yeteneğiyle olduğu kadar Türk kadınının sanatta önünü açması ile de çok değerli bir sanatçıdır Mihri Müşfik Hanım. Aynı zamanda Güzel Sanatlar Fakültesi’nin ilk kadın öğretim üyesidir. Kendisinin Vatikan’a giren ilk kadın ressam olduğu da söylenir.

Valentina Tereshkova

‘Martı konuşuyor, Martı konuşuyor. Ufukta mavi bir çizgi görüyorum. Dünya! Ne güzel! Her şey harika gidiyor.’

6 Mart 1937 Maslennikovo, Rusya doğumlu kozmonot ve siyasetçi Valentina, uzaya yalnız başına seyahat eden ilk kadındır. 16 Haziran 1963’te, henüz 26 yaşında, Chaika (Martı) kod adıyla ve Vostok-6 uzay gemisiyle uzaya giden ilk kadın oldu.

Cora Coralina

‘Taşları kaldırıp çiçek dikerek yaşam dağını tırmanan o kadın benim.’

20 Ağustos 1889 – 10 Nisan 1985 tarihleri arasında yaşamış olan Cora Coralina, Brezilyalı yazar, şair ve fırıncı Anna Lins dos Guimarães Peixoto Bretas‘ın takma adıdır. En önemli Brezilyalı yazarlardan biri olarak kabul edilir. Birçok ödül ve madalya kazanmış ve ilk kitabı 75 yaşında, Haziran 1965’te yayınlanmıştır.

Şiirlerinin yanı sıra kek yapıp kapısının önünde satıyordu. O bir şeyler pişirmeye devam ederken ülkenin çeşitli yerlerinden gazeteciler onunla röportaj yapmak için kapısını aşındırıyordu. Gazeteciler gittiğinde Cora masasına oturur, yeniden yazmaya başlardı; her tarafı pastaların, kurabiyelerin ve keklerin enfes kokusu sarardı.

Mary Edwars Walker

‘Gelecek nesillere üniformalı kadınların onların geleceğini de güvence altına aldığını öğretin.’

26 Kasım 1832 – 21 Şubat 1919 tarihleri arasında yaşamış Amerikalı Dr. Mary Walker; Şeref Madalyası alan tek kadın cerrah.

Çizmeler, pantolonlar, gömlekler, kravatlar; ne istiyorsa onu giyen bir kız. Tıp fakültesine girip Birleşik Devletler’in ilk kadın doktorlarından biri olarak mezun oldu. İç Savaş çıktığında, Kuzey Ordusu’na katılmak için harekete geçti. İç Savaş’ta pek çok kişinin hayatını kurtardı, savaş bittiğinde ise Şeref Madalyası’yla ödüllendirildi. Madalyasını ömrü boyunca kravatının hemen yanında, ceketinin yakasında taşıdı.

Maria Reiche

‘Peru’ya ilk kez deniz yoluyla geldiğimde, gemi art arda dört gökkuşağının içinden geçti: İç içe geçmiş dört yay.’

15 Mayıs 1903 Almanya doğumlu matematikçi ve arkeolog Maria Reiche Peru’daki bir çölde, ufak bir evde yaşıyordu. Maceraperest Maria için Peru’daki gizemli Nazca Çizgileri bir tutku haline gelmişti. 1940’ta Nazca çizgilerini bulmuş olan Amerikalı arkeolog Paul Kosok’un yardımcısı olmuştur. 1946 civarında Nazca’daki figürleri haritalamaya başlamıştır. Kosok 1948’de araştırmayı bıraktığında, Reiche işe devam ettirmiştir ve bölgeyi haritalamıştır.

1993’te Büyük Haç Derecesi’nde Erdem Madalya‘sını almıştır ve 1994’te Peru vatandaşı olmuştur. UNESCO 1995’te çizgileri dünya miras listesine almıştır.

Melba Liston

‘Bakın ne kadar da parlak!’

13 Ocak 1926’da doğmuş Amerikalı caz trombonisti, aranjör ve besteci. Aynı zamanda 1940’larda ve 1960’larda büyük gruplarda çalan ilk kadın tromboncu. Yedi yaşındayken annesinin ona aldığı trombonla müziğe başladı.

Melba, trompetçi Gerald Wilson önderliğindeki bir grupla Birleşik Devletler’de turneye çıktığında henüz bir genç kızdı. Birkaç yıl sonra, tüm zamanların en iyi caz şarkıcılarından biri olan Billie Holiday’e güneye yapacağı bir turnede eşlik etmek üzere işe alındı. Turne bekledikleri kadar başarılı olmamıştı, bu yüzden Melba eve döndüğünde çalmayı bırakmaya karar verdi. Ancak tutkusu çok güçlüydü. Kısa bir süre sonra yeniden şarkı yazıp müzik yapmaya başladı. Hatta bir solo albüm çıkardı: Melba Liston and her ‘Bones. Diğer müzisyenler için aranjmanlar yaptı; 20. yüzyılın muhteşem caz parçaları için kıvrak ritimler, armoniler ve melodiler oluşturdu.

 

 

K: CIVICO, Irene – PARRA, Sergio. Kadın Savaşçılar

İstanbul: Yabancı Yayınları, 2017

K: FAVILLI, Elena – CAVALLO, Francesca. Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler

İstanbul: Hep Kitap, 2017

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Editor Picks