Cemal Süreya, Türk şiirinde özgün üslubu ve derinlikli temalarıyla dikkat çeker. Şiirlerinde evrensel konuları işleyen Süreya, dilin gücünü kullanarak bireysel duyguları toplumsal gerçeklerle harmanlamış ve okuyucusuna zengin bir duygu dünyası sunmuştur. Cemal Süreya’nın şiirlerinde sıklıkla karşılaşılan başlıca temalara bir göz atalım!
Cemal Süreya Kimdir?

Cemalettin Seber, bilinen adıyla Cemal Süreya 1931-1990 yılları arasında yaşamını sürdürmüş şair, yazar ve çevirmen olarak Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Modern Türk şiirinde özgün bir yaklaşım olarak ortaya çıkan İkinci Yeni akımının öncü ismi olan Süreya imgeleri ve kendine özgü diliyle edebiyat dünyasına kalıcı bir miras bırakmıştır. Ortaokul yıllarında başladığı ilk şiir denemeleri ve lise döneminde yazdığı aruz ölçüsündeki şiirlerin ardından üniversite yıllarında edebi üretiminde belirgin bir olgunlaşma sürecine girmiştir.
Şiirini sade ve etkili bir anlatım üzerine inşa eden Cemal Süreya, kendine özgü bir üslup yaratmıştır. Toplumsal konuları didaktik bir yaklaşımdan uzak biçimde ele alması da onu İkinci Yeni’nin en farklı şairlerinden biri yapmıştır. 1956 yılında kaleme aldığı “Folklor Şiire Düşman” adlı yazısında, çağdaş şiirin sözcüğe dayandığını ve halk deyimlerinin şairin yaratıcılığını kısıtladığını ifade etmiştir. Cemal Süreya, 1980’de yayımlanan “Sözcükleri Değiştirmek” yazısında ise geleneksel şiir anlayışını tamamen reddetmediğini gösterir. Eski şiirlerindeki sözcükleri değiştiren şairleri eleştirir ve yazılan şiirlerin döneminin izlerini taşıması gerektiğini savunur. Şiir üzerine birçok değerlendirme yapan Süreya buna rağmen şiir için genel bir tanım sunmamıştır. Diğer şairlerin, şiir tanımlarını değerlendirir ve her tanımın, yapılan kişinin bakış açısına göre geçerli olduğunu vurgular. Şiire dair farklı yaklaşımlara karşın Süreya yaşamanı şiire adayan, az sayıda ve titiz bir şekilde eser veren şairlerdendir. Şiirinin odağında insanın yer alması ise onun düşüncesinde öne çıkan noktadır. Şiire dair bu yaklaşımla hareket eden şair, eserlerinde de aynı özeni göstererek temalarını işler.
1. Sürgün

“Hiçbir semtte berberin olmadı,
1954 – 1980 yılları arasında,
26 yılda 28 ev değiştirdin;
Leke kuşağı nasıl bilmez seni!
Arabesk nedir diye düşünmüştünüz:
Şebboy sesli bir cümbüş, eza içinde;
Eşitlik midir komedya, içtenlik mi,
Erdem diye benimsemesi mi?”
(-Hiçbir Semtte)
Cemal Süreya’nın şiir dünyası henüz çocukken yaşamış olduğu sürgünle şekillenmiştir. Bu durum onun şiire yönelmesindeki en önemli etkendir. Sürgünün olumsuz yönünü göçebeliğe dönüştüren Süreya, kendine özgü bir yaşam tarzı geliştirir ve yerleşik hayata uyum sağlayamadığı için kendine en uygun meslek olarak maliye müfettişliğini tercih eder. Erzincan’ı kapsayan Dersim bölgesi Cumhuriyet’in kurulmasıyla özerkliğini kaybetmiştir. 1937 yılında vergi ve askerlik görevine direnen aşiretler, Seyit Paşa önderliğinde ayaklanmıştır, bu ayaklanma bir yıl sonra bastırılmıştır. Cemal Süreya’nın da üyesi olduğu Seber ailesi de Memo Amca’nın bir tartışması nedeniyle sürgün edilir ve küçük Cemalettin ailesiyle beraber Bilecik’e gönderilir. Bu erken yaşta yaşadığı sürgünde Süraya’nın hayatında derin izler bırakmıştır. Bu sürgün teması birçok şiirde “tren, istasyon, jandarma” olarak yer bulur ancak en çok “yalnızlık” olarak kendini gösterir.
2. Aşk

“Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil.”
(-Üvercinka)
Cemal Süreya’nın şiirlerinde en yoğun biçimde ele aldığı tema aşktır. Şair, şiiri “erotizm, duygusal yoğunluk ve sınır tanımamazlık” olarak üç temel eksende işlemektedir. Aşk, birçok tanımı olmasına karşın kesin olarak tanımlanamayan bir kavramdır. Cemal Süreya ise aşkı ilahı aşktan uzak, beşeri aşka yakın tanımlar. Onun için aşk, iki insanın birbirini sınırsızca istemesi ve sevme ihtiyacıyla birleşmesidir. Aşk Süreya’ya göre yasa dışıdır ve asla yasalara boyun eğilmemelidir. Evlilikle beraber de çiftler, toplumsal rollerini benimseyerek başlangıçtaki temiz duygularını kaybeder. İşte Cemal Süreya bu dönüşümü sorgulamakta ve aşkın özünün evlilikle değiştiğini ifade eder. Evliliğe her ne kadar karşı olsa da, Süreya tüm evliliklerin aşk evliliği olduğunu savunur. Bu durum, bir çelişkiden çok, evliliğin aşkı da içinde barındırabileceği görüşünü savunma şeklinde yorumlanabilir.
3. Yalnızlık

“Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.”
(-Eşdeğeriyle Yan)
Cemal Süreya için yalnızlık, küçüklüğünden itibaren annesinin ölümü ve babasının ikinci kez evlenmesi gibi olaylarla başlamaktadır. Onun için yalnızlık önemli bir duygu ve yakınma konusudur. Dışarıdan bakıldığında hareketli bir yaşam sürdüğü düşünülen şair, aslında iç dünyasında yalnızdır. Yalnızlığının çeşitli tanımları bulunur; “yalnızlığın başkenti“, “insanın tutkularıyla adlandırdığı yalnızlık” ve “yalnızlığın yuvarlak masası“. Süreya’nın başlangıçta fark edilmeyen yalnızlığı, zamanla içten içe şiirlerine yansımıştır.
4. Kent
“Bir başak ufak ufak bildirir Konya’yı
O başakta o Konya’da seni ararım
Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi
Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız
Para basma yetkisini Fırat’ın suyunu Palandöken’i
Erzincan’ın düzünü asma bahçelerin dibini
Antalya’nın denizini o denizin dibini
Beş türlü yengeç yaşıyan sularında”
(-Ülke)
Cemal Süreya, kentte yetişmiş biri değildir. Fakat şiirlerinde yaşadığı yerlerin izlerini yaşatmaktadır. Anadolu’yu anlatmasıyla beraber, sonradan yaşamaya başladığı İstanbul’u çok yönlü bir şekilde ele almaktadır. Onun İstanbul’a bakışı, kentli bir şair perspektifindendir. Kentleşmenin hızla artış gösterdiği zamanda şiire başlamış olan Süreya, bu kimliğini eserlerine de yansıtmıştır. Şiirlerinde köyden kente, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte değişmiş bireysellik algısı, modern ilişkilerle ortaya çıkan yabancılaşma ve yalnızlık ile kültürel çatışmalar yer almıştır.
5. İroni
“Bilginlerimiz sağolsunlar
Bir vitamin buldular
Çalışınca azıcık,
Yumuşak G vitamini
Ulusalcılık!”
(-Ğ Vitamini)
Cemal Süreya, yaşam enerjisini, hayata bağlılığını, toplumcu hayat görüşünü, tutku ve aşkı ironi aracılığıyla daha etkili ve çarpıcı biçimde şiirlerine taşımaktadır. Hem sözel hem de durum ironilerini kullanır; bu zıtlıkta, onun yaşamı ve dünya görüşüyle beslenir. Bu zıtlık şiiri yazanın bizzat bireysel yaşamı ile ilgili olabileceği gibi yaşam ve dünyaya dair gözlem ve düşünceleriyle de ilgilidir. İkinci Yeni döneminin dinamikleri Süreya’ya ironiyi kullanabilmesi için olanak tanımıştır. Cemal Süreya, toplumsal normları eleştiren yaklaşımıyla humor ve ironiyi belirleyici unsurlar olarak kullanmıştır. Şiir dilini, yaşama sevgisi ve sosyalizm inancının da etkisiyle toplumsal eleştirilerini alaycı bir üslupla ifade eder. Zıt kavramlar ve durumların kullanılması da onun şiirinin ironik yapısını güçlendirmektedir.
Kaynakça:
“Cemal Süreya.” Biyografya. web. 12.11.2024.
Bozdemir, Özkan Ali. “Cemal Süreya ve Şiir Dili”. Arkakapak Babil. 01.01.2017, web. 12.11.2024.
Koç, Metin Necmi. “Cemal Süreya’nın Şiir Görüşleri”. Edebiyat Haber. 27.03.2021, web. 14.11.2024.
Özdemir, Fatih. “İstanbul’da Bir Göçebe ya da Cemal Süreya’nın İstanbul’u.” Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi. 2017: 245-251.
Akyüz, Berna. “Cemal Süreya’nın Şiiri”. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, 2002.
Güler, Ahmet Faruk. “Cemal Süreya’nın Şiirlerinin Tematik ve Yapı Bakımından İncelenmesi”. Yüksek Lisans Tezi. Fırat Üniversitesi, 2004.