”Bir iyilik seni kurşundan daha hızlı ölüme götürür.’’
Scarface’in ardından Al Pacino ve yönetmen Brian de Palma’yı yeniden bir araya getiren bu film incelenmeye ve üzerine konuşmaya değer bir başyapıt. Tony Montana’nın ölmediği ve iyi insan olmaya karar verdiği alternatif bir evren hissi uyandırıyor. Bu söz nedeniyle Scarface’in kötü bir kopyası hakkında konuşacağımızı düşünebilirsiniz ancak Carlito’s Way farklı mesajlar ve değerler taşıyor. Scarface filminin yarattığı sükse ve ilginin bu filmin çekilme nedenlerinden biri olduğu açık. Ancak bu film Scarface ile neredeyse aynı zaman periyodunda geçmesine ve benzer atmosferleri yansıtmasına rağmen farklı bir bakış açısı, senaryo ile Scarface’in kötü bir kopyası olmaktan kurtulup kendini ayrı bir yere konumlandırıyor. Öncelikle bu film bir suç ya da mafya filmi değil. Bu film suçtan arınma, geçmişi geride bırakma ve yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen yeniden başlama noktasında kararlı insanların filmi.
Carlito Brigante uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet ve benzeri suçlar nedeniyle 30 yıllık cezaya çarptırılmış bir suçludur. Bazı yasal boşluklar ve avukat arkadaşı David Kleinfeld sayesinde 5. yılında beraat etmiştir. Carlito, cezadan yırtmış klasik bir suçlunun sergileyeceği tavırlardan uzak; bu durumu yeni hayatı için önemli bir şans olarak görmüş ve suça karışmadan yaşama kararına büyük bir bağlılıkla sarılmıştır. Artık tek bir hedefi vardır: ‘’Doğru’’ yaşamak, beladan uzak durmak ve cehennemden uzaklaşıp film boyunca cennet olarak vurgulanan Bahamalar’a yerleşmek. Peki insanın geçmişinden sıyrılıp her şeye yeniden başlaması, düşündüğü kadar kolay mıdır?
Yazının bundan sonrası film ile ilgili spoiler içermektedir!
Filmimize filmin sonundan, karakterimizin vurulduğu ve ambulansa taşınırken kendi kendine gerçekleştirdiği bir iç konuşma ile başlıyoruz. Hapisten kurtulduğu andan ölümüne kadar yaşadıklarını bizzat anlatan da Carlito Brigante. Bundan mıdır bilinmez ama film karakterleri derinlemesine incelemek yerine onları bize beyaz ya da siyah olarak gösteriyor, gri karakterler göremiyoruz. Karakter gelişimi ya da değişimini anlatmayı tercih etmiyor. Birkaç sahne harici ana karakterimizin iyi insan olma motivasyonu öncesindeki yaşam tarzı vurgulanmıyor. Ancak film Carlito’yu öyle özel şekilde seyirciye geçiriyor ki bu noktayı sorgulamak yerine Carlito’yu kendimiz görerek hedefine ulaşma yolculuğunu heyecan ve hevesle takip ediyoruz. Pişmanlığına, yeni hayatını kurma konusundaki niyetine samimi şekilde ikna oluyoruz. Bunda Al Pacino’nun oyunculuğunun da hakkını vermemek olmaz.
Az önce derin işlenmediğini belirttiğimiz karakterlerden bahsedecek olursak:
Carlito’nun aşkı Gail, Carlito ile yıllar sonra gelen ilk buluşmasında hayallerine doğru adımlar attığından, hayatını düzene oturttuğundan ve yoluna güzel şekilde devam ettiğinden bahsediyor. Kafede buluştukları bu sahnede Carlito’nun değişim motivasyonuna dair bir parça görüyoruz. Hapiste konuştuğu bir psikoloğun şu sözünü aktarıyor: ‘’Charlie, nefesin tükenir. Hayat boyu koşturamazsın. Bir ara durmak lazım. Sorunlara hep kafa tutamazsın. Hayat adamı yorar. Doğru yola girmezsen nefesin tükenir ve yığılıp kalırsın.’’
İlerleyen süreçte Gail’in bahsettiği hayattan uzak olduğunu anlıyoruz. Gail’in sahne şovlarında yer alamadığını, bir striptiz kulübünde çalıştığını öğreniyor, hayatına kırılmış, üzgün ve umutsuz şekilde devam ettiğini görüyoruz. Carlito’nun tutkusu, birbirlerine duydukları aşk Gail’in kırgınlığını azaltıyor. Bahamalar’da yeni ve birlikte yaşanacak güzel bir hayat fikrine inanıyor ve hayat enerjisini kazanıyor. Carlito’nun hedefi daha özel bir anlam kazanıyor.
Avukat dostu David Kleinfeld ise ilk kez Carlito aracılığıyla pis işlere bulaşmış, aşağılık kompleksli, bencil, korkak gibi daha birçok kötü özelliği kendisini tanımlamak için kullanabileceğimiz rezil bir karakter. Kendisi hakkında söylenecek en ufak olumlu yön göremiyoruz. Carlito’nun başı kendisi yüzünden birçok kez belaya giriyor ve hatta vurulmasına gidecek süreci başlatan da avukat dostuna yardım etme isteği oluyor. Çünkü Carlito, arkadaşlarını yarı yolda bırakmama konusunda sağlam bir tutuma sahip ve kendisini kurtaran avukat dostuna borcu olduğunu düşünüyor. Bu konuya daha sonra geleceğiz. Bir bilgi eklemek istiyorum: GTA oyunlarındaki avukat Ken Rosenberg, David Kleinfeld’den esinlenerek oluşturulmuştur. Al Pacino gibi Sean Penn’in başarılı oyunculuğu da Kleinfeld’in ahlaksızlığına acımamız ve kendisinden nefret etmemiz için gereken her durumu sağlıyor.
Diğer çarpıcı karakter ise Benny Blanco. Carlito’nun para kazanmak amacıyla geçici süre işlettiği diskoda takılan serseri Benny Blanco hırslı, genç ve heyecanlı bir uyuşturucu kaçakçısı. Carlito’yu gördüğünde ona saygı duyuyor. Kendisinin ne kadar büyük bir efsane olduğundan, onun yolundan gitmek istediğinden bahsediyor ve bir süre konuşmak istediğini söylüyor. Carlito ise Benny’nin teklifini reddediyor. Carlito’nun bu karakterden uzak durmak ve ona ters davranmak konusunda sert bir tutumu olduğunu görüyoruz. Çünkü Benny, Carlito’ya geride bırakmak, yok etmek istediği gençliğini ve karanlık tarafını hatırlatıyor.
Kahramanımız, diskoda Kleinfeld’in de yer aldığı bir kavga nedeniyle Benny’i öldürme eşiğine geliyor. Öldürmezse efsanesinin zarar göreceğini, güçsüz adledileceğini, ileride başına bela olabileceğini tahmin etse de kendine verdiği söze ve yeni hayat amacına uygun bir şekilde öldürülmesini reddediyor. Bu nokta filmin kırılma anı. Carlito’nun yolculuğunun seyri tamamen değişiyor. Kötü bir arkadaş, anlık bir öfke ve bunun sonucunda tehlike ya da kişisel bütünlüğünü koruma noktasında hayati bir ikilem. Tabii ki Keinfeld’in Carlito’nun başına açacağı son bela değil.
Hapiste tutulan ve Kleinfeld aracılığıyla 1 milyon dolarlık rüşvet ile serbest kalmayı bekleyen bir İtalyan mafya babasının parasını cebine indirdiği için tek çaresi bu adamın hapisten kaçmasına yardım etmek. Bu konuda da Carlito’dan yardım istiyor. Carlito arkadaşının zor durumuna ve ısrarına dayanamayıp yardım etme teklifini kabul ediyor. Carlito’nun karakterini anlamamız adına önemli bir sahne çünkü Carlito arkadaşlarını yarı yolda bırakamıyor, sokaklardan beri koruduğu belli hassasiyetleri ya da kuralları var.
Tabii ki işler bu noktadan sonra arap saçına dönüyor. İşte biz de bu noktada bir hız trenine binip neler olacağını heyecanla takip etmeye başlıyoruz. Kleinfeld tarafından hiç beklenmeyen bir anda öldürülen mafya babası ve oğlu, mafyanın Kleinfeld ve Carlito’nun peşine düşmesi, Kleinfeld’in savcılara Carlito’nun pis işlere devam ettiği yalanını söylediğinin öğrenilmesi ve savcının Carlito’ya Kleinfeld’I ele vermesi için ısrar etmesine rağmen olumlu yanıt alamaması, Carlito ve Gail’in aynı gece Bahamalar’a kaçma planı, Gail’in hamile olduğunun öğrenilmesi ve Carlito- mafya elemanları arasında geçen kovalamaca sahneleri. Film bu olayların hepsini son 45 dakikada anlatıyor. Futbol maçının son saniyelerini izleme heyecanıyla Carlito’nun trene sağ salim ulaşmasını bekliyoruz. Üstelik vurulacağını filmin en başından beri biliyoruz. Carlito mafya adamlarından kurtulduğu ve trene binmek üzere olduğu anda rasyonel nedenleri kenara itip öldürmeyi reddettiği Benny Blanco tarafından vuruluyor. Tüm olumsuzluklara rağmen cennete giden trene ulaştığını sandığı an. Filmin son anlarını Carlito’nun gözünden izlemeye başlıyoruz. Baygın bir beden sedye ile ambulansa taşınıyor, ama hiç umut yok. Kamera bu kez Carlito’yu yukarıdan çekiyor, bedenden ayrılan bir ruhun son kez bedene bakışı gibi Carlito’ya bakıyoruz. Carlito’nun gözü bir afişe doğru kayıyor: Escape to Paradise.
“Affedersin yavrum, elimden geleni yaptım. Ama bu yolculukta bana eşlik edemezsin.”