76. Cannes Film Festivali açılışını Maïwenn tarafından yönetilen Jeanne du Barry filmiyle yaptı. Film, 16 Mayıs tarihinde, Cannes’ın açılış töreninin hemen ardından galasını yaparak aynı gün Fransa’da vizyona girdi. Daha önce Cannes’dan Polisse filmiyle Jüri Ödülü almış olan; 2015’te ise Mon Roi isimli filmiyle Altın Palmiye için yarışmış olan fransız yönetmen ve oyuncu Maïwenn’in, altıncı uzun metrajlı filmi olan Jeanne du Barry, galasının ardından tam yedi dakika ayakta alkışlandı. Ancak bu övgüyü hak edip etmediği uzun bir süre tartışılacağa benziyor.
Jeanne du Barry, aslında yoksul bir ailede doğan ve sosyal sınıf atlamak için zekasını ve cazibesini kullanan Madame du Barry’nin Fransa Kralı 15. Louis ile yaşadığı aşk hikayesini anlatan bir biyografik drama. Çok kısa sürede kralın gözdesi haline gelen Jeanne, kralın talimatıyla Versay Saray’ına taşınıyor ancak elbette gelişi sarayda büyük bir krize sebep oluyor. Öncelikle maskülen giyim tarzı ve saçlarını çoğu zaman açık ve dağınık bırakışıyla Jeanne, sarayda alışık olunan ‘şık’ giyim tarzına ve birtakım görgü kurallarına uyum sağlamıyor. Sonrasında ise ‘krala arkasını dönmemek’ gibi uyulması gereken kuralları reddediyor. Aynı zamanda eşini yeni kaybetmiş olan kralın, kraliçenin ölümünün hemen ardından Jeanne ile bu şekilde görüşmesi, kızları başta olmak üzere saraydaki birçok kişiyi rahatsız ediyor.
Filmin başrollerini aynı zamanda filmin yönetmeni ve yazarlarından biri olan Maïwenn ile birlikte Johnny Depp paylaşıyor. Bu durum filmin, henüz galasını bile yapmadan birçok eleştirinin hedefi haline gelmesini sağladı. Öncelikle Johnny Depp’in eski eşi Amber Heard ile aralarındaki şiddet iddiaları nedeniyle Depp bazı kesimlerden tepki görmüştü. Aynı zamanda bu rol, Depp ile Heard arasında 2022 yılında yaşanan ve oldukça olaylı geçen davanın ardından Depp’in boy gösterdiği ilk başrol. Benzer şekilde Maïwenn’in de bir gazeteciye şiddet uyguladığı hatta bu nedenle şu anda söz konusu gazeteciyle davalık olduğu biliniyor. Hal böyle olunca Cannes gibi köklü ve belki de sinema dünyasının en önemli festivalinin açılışını Jeanne du Barry ile yapması bazı kitlelerin tepki göstermesine sebep olurken, Depp’in masumiyetine inanan hayranları tarafından ise mutlulukla karşılandı. Öyle ki Depp sadece filmin sonunda değil ama 16 Mayıs’ta Cannes’ın açılış seremonisi için salona girmesiyle de uzunca bir süre alkış aldı.
Jeanne du Barry’e geri dönecek olursak ise filmin beklentileri karşılamadığını söylemek mümkün. Öncelikle tarihin en büyük aşıklarından ikisini canlandıran Maïwenn ve Johnny Depp arasında bariz bir kimya eksikliği olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan, özel hayatında yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen Johnny Depp’in iyi bir oyuncu olduğunu ve canlandırdığı birçok farklı çeşitte rolün altından çoğu zaman başarılı bir şekilde kalktığını gözlemlemek mümkün olsa da, bir Fransa kralını oynamak için doğru aktör olup olmadığı tartışılabilecek bir konu. Amerikalı aktörün filmde dile hakim olduğu bariz özellikle de, aynı zamanda çocuklarının annesi fransız oyuncu Vanessa Paradis ile uzun yıllar süren ilişkisini göz önünde bulunduracak olursak. Ancak bu durum yine de aksanının ikna edici olmamasının önüne geçmiyor. Fransızlar için Amerikan aksanıyla fransızca konuşan bir Fransa kralı izlemek oldukça garip bir deneyim olsa gerek. Aynı zamanda Depp’in filmin başrollerden biri olduğu halde ekranda göründüğü süre toplamda yaklaşık 15 dakika ve replikleri oldukça az. Jeanne du Barry, daha ziyade Maïwenn için bir vitrin görevi görüyor havası hissettiriyor seyirciye. Bu nedenle ‘Acaba Depp tercihi filme daha çok ses getirmek için mi yapıldı?’ diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Jeanne du Barry’nin en etkileyici kısmı, kostüm ve prodüksiyon tasarımı. Filmin 22 milyon doların üzerinde olan bütçesi göz önünde bulundurulduğunda tüm bu paranın nereye harcandığı açıkça görünüyor. Versay’ın tüm şatafatını ve güzelliğini gözler önüne seren film, aynı zamanda aristokratların ne kadar büyük bolluk ve lüks içinde yaşadıklarının da altını çizmeyi ihmal etmiyor. Aynı zamanda, yer yer tüm bu kraliyet üyelerinin uyması gereken garip ritüellerin, giydikleri grotesk kıyafetlerin ve herkesin birbirinin arkasından kuyu kazmaya çalışmasının üstü kapalı bir eleştirisini de yapıyor. Yine aynı dönemi ele alan ve benzer şekilde kostüm ve saç tasarımı konusuna son derece özenilmiş olan Sofia Coppola’nın, Cannes’da 2006 yılında gösterilen Marie Antoinette filminde kasıtlı kullanılan kronolojik tutarsızlıkların da bu filmde gözlemlenmediğini söylemek mümkün.
Özetle Jeanne du Barry, bazı sahnelerde görsel olarak ilgi çekici ve görkemli olmasına rağmen zaafları olan bir film. Önceliği romantik bir dönem filmi izlemek olan izleyicileri mutlu edebilecekken; incelikle kurgulanmış başarılı bir biyografik drama görmek isteyenleri hayal kırıklığına uğratabilecek bir yapım. Marie Antoinette karakterini canlandıran Pauline Pollmann bir sahnede kralın odasına girmek için uyması gereken kuralları dinlerken “C’est grotesque! (Bu gülünç!)” diyor ve karşılığında kralın sağ kolu La Borde tarafından “Non, c’est Versailles. (Hayır, bu Versay)” şeklinde cevap alıyor. Bu filmi tek cümle ile tanımlayacak olursak, muhtemelen bizim de son vecizemiz bu olurdu; C’est Versailles – Bu Versay…
Fransa’da 16 Mayıs tarihinde vizyona giren Jeanne du Barry, tarihi henüz belirsiz olsa da yakın gelecekte Netflix’ten izlenebilecek.