Ali Tabrizi, Lucy Tabrizi ve Kip Andersen’ın yapımcılığını üstlendiği Seaspiracy belgeseli, okyanuslardaki insan tahribatını şok edici gerçeklerle izleyicilerine sunuyor. Belgeselin yönetmenliğinde ve başrolünde Ali Tabrizi’yi görüyoruz. Belgeselde; okyanuslardaki yaşama olan hayranlığı ile yola çıkan Ali Tabrizi buz dağının görünmeyen kısımlarını, endüstriyel balıkçılığın gerçek yüzünü, denizlerdeki kirliliği ve balık tüketiminde doğru bilinen yanlışları irdelediğini görüyoruz. Bu yüzden bu belgeselin farkındalık yaratması, izleyicilere bireysel olarak sorumluluklar yüklemesi büyük önem taşıyor. Biz de bu yazımızda, belgeselde anlatılan başlıkları inceleyeceğiz.
Denizlerdeki Plastikler
Sağlıklı bir gelecek için okyanuslardaki yaşam büyük önem taşıyor. Yaşadığımız yerkürede bizleri hayran bırakacak müthiş bir döngü var. Bu belgeselde de ekolojik yaşama yapmış olduğumuz insan tahribatını ilk olarak karaya vurmuş bir balinanın midesinden çıkan plastiklerle görüyoruz. Her yıl yaklaşık 8 milyon plastik denizlere karışıyor. Her gün 10 kamyon çöp… Denizlere karışan bu atık plastikler daha küçük parçalara ayrışarak deniz canlılar için büyük tehdit oluşturuyor. Kıyıya vuran bir balinanın midesi, plastik torbaya dolanan leylek, plastik balıkçı ağına takılan deniz kaplumbağası gibi birçok üzücü olaylar yüzleşmemiz gereken gerçeklerimiz. Tek kullanımlık plastikler, Tabrizi’nin bu yolculuğa çıkarken attığı ilk adım oluyor ve biz izleyicilerin de belgeseli izledikten sonra atması gereken ilk adım olmalı.
Tarih Kitaplarında Kalması Gereken Endüstri: “Balina Avcılığı”
Yunuslar, balinalar, köpekbalıkları, foklar ve deniz kaplumbağaları; hedeflenmeyen avın canlıları. Endüstriyel balıkçılığın ağlarına takılan bu canlıların etleri pazarlarda yok. Bu yüzden bu hayvanlara ”ıskarta” ya da ”hedeflenmeyen av” deniliyor.
Tabrizi’nin, yasaklanan yunus avının gizlice yapıldığı Taiji’ye gitmesiyle şok edici gerçekleri görüyoruz. Statü sembolü olan köpek balığı yüzgecinden yapılan bir çorba için her yıl 50 milyon köpek balığı avlanıyor ve yüzgeçleri kesilip, sulara geri bırakılıyor. Yunuslar, balıkçılık endüstrisinde rakip olarak görüldüğü için avlanıyor, canlı yakalananlar parklara satılıyor. Bu endüstride avlanan deniz canlılarının %40’ı hedeflenmeyen av olarak öldürülüp, ıskarta olarak denize bırakılıyor. Sektörde “kazara av” olarak adlandırılan bu olaylar gizli bir şekilde sürdürülüyor.
“İnsanlar okyanusta köpek balığı olmasından değil, olmamasından korkmalı”
Güven Vermeyen Etiketler
Hedeflenmeyen avlar, sözde birçok yasa ve kuruluşlar tarafından güven altına alınıyor. Balıkçılık endüstrisinin kirli tarafını yunus dostu sertifikalar veren şirketler örtüyor hatta birlikte çalışıp, pazarlama stratejisi olarak raflara koyuyor.
Plastik pipetlerin kullanımı ile kampanyalar düzenleyip, insanları doğruya yönlendiren bu kuruluşların asıl kirliliğe sebep olan balıkçılık endüstrisinin üstünü bir güzel örtüğünü görüyoruz. Konuşulan ve popülerleşen plastik pipetlerin kullanımı ile 1000 kaplumbağa ölüyor, konuşulmayan ve üstü örtülen balıkçı misinaları ile 250.000 kaplumbağa daha ölüyor. Belgeselin bu kısmında da “Peki pipet haberi viral oluyor da bu bilgi neden manşetten haberlere yansımıyor?” diye Tabrizi bizler için sorgulayıp, araştırıyor.
İklim değişikliği
Günümüzde o kadar çok problem var ki, hepsi üst üste gelip birbirini örtüyor ve çözümsüz kalıyor. Tabrizi ile birlikte balıkçılık endüstrisinin vermiş olduğu zararlardan biri olan iklim değişikliği konusunu izliyoruz. Deniz canlılarının azalması iklim değişikliğinde büyük etki gösteriyor. Örneğin; mercan resiflerinin %90’ı 2050 yılında olmayacağını ve resiflerin canlı olması için balıklara ihtiyacı olduğunu belgeselde görüyoruz.
Okyanusların canlılığı karbon dengesi için çok önemli, balıkların bilinçsizce avlanması ve avlanma yöntemleri okyanus habitatında yıkıcı oluyor. Sektörün en yıkıcı yönteminin de “trol ağları” olduğunu öğreniyoruz. Bu ağlar, deniz tabanında sebep olduğu tahribat ile dakikada 500 futbol sahası büyüklüğünde alana zarar veriyor. Kısacası; bu sektör izlediği yol ile 21.yüzyılın yarısında kendi sonunu hazırlıyor.
Kaçak Avcılık
Avrupa’nın, Batı Afrika’daki sebep olduğu gerçekleri su yüzüne çıkartan bu belgeselde yerel halkın yaşam zorluklarını görüyoruz. Yerel halkın izlediği yol, bizce en etik olanı fakat dev balıkçı gemilerinin balık stoklarını çalması halkı yoksulluğa sürüklüyor ve yiyecek yemekleri olmayan insanlar karaya yöneliyor. Ne yazık ki birçok hastalığında çıkmasına sebep oluyor. Vahşi hayvanların yenilmesi sonucunda ebola hastalığı gibi zoonotik hastalık ve salgınlar Batı Afrika’dan çıkıp dünyaya yayılıyor.
Balık Çiftlikleri ve Sürdürülebilirlik
Belgeselde sürdürülebilir balıkçılık konusuna gelindiğinde, bizler de Tabrizi gibi istediğimizin bu olduğunu düşünüyoruz. Fakat işin aslının öyle olmadığını görüyoruz. Balıkçılık çiftlikleri, sürdürülebilir olduğunu öne sürse de balıkların bulunduğu sağlıksız ortam ile işin aslının balıkçılıktan farkı olmadığını görüyoruz. Araştırmalarına devam eden Tabrizi yine büyük kartellerin karanlık taraflarına ışık tutuyor.
Okyanuslardaki Kölelik
Tabrizi yola çıkarken denizlerdeki kölelik ile karşılaşacağını beklemediğini söylüyor ve gelişmekte olan Tayland gibi Güney Asya ülkelerinde araştırmalarına devam ediyor. Aşırı avlanma ile balıkların az kalması insanlığı da etkiliyor. Denizlerde az balık kalması, ucuz balıkçı arayışına ve köleliğe neden oluyor. Bu zulmü ise Tabrizi’nin yaptığı röportajlar ile daha yakından görüyoruz.
Belgeselin sonunda ise bizi balık tüketimi ile ilgili doğru sandığımız yanlışlar karşılıyor.
Tabrizi: “Deniz ürünleri yemezsem ne kaçırırım?”
Dr. Michael Greger: “Birdenbire deniz ürünleri yemeyi bırakırsın ve bütün o ağır metalleri kaçırırsın. Cıvayı mesela, vücuduna giren dioksinler, poliklorlü bifeniller gibi kalıcı organik kirleticileri tüketmezsin.”
Gezegenimiz tarih boyunca 5 kitlesel yok oluş yaşadı fakat bunların hiçbiri insan kaynaklı değildi. Dünyanın kaderi yüreklerimizdeki güzelleştirme isteğine bağlı, geleceğimiz için doğa ile uyum içinde yaşamamız gerekiyor.
“Birimiz her şeyi yapamayız ama hepimiz bir şeyler yapabiliriz.”
Yazı oldukça güzel ve bahsi geçen belgeseli izlemek hususunda merak uyandırıyor.
Dilerim tüm insanlığın zulüm elini, tüm mazlumlar elinden çekmesi dileğiyle…