Eserlerini ölüm teması etrafında işleyen ve bu yüzden “Ölüm Şairi” olarak bilinen, derin bir melankoli ve iç sorgulama sunan Cahit Sıtkı Tarancı, aynı zamanda yaşamda anlam arayan bir ruhun yankısını işler. Ölümün sadece bir son değil başlangıç da olduğunu ifade ederek varoluş sancısı üzerine sorgulama yaptığımız, derin düşüncelerine ve duygularına ortak olduğumuz Cahit Sıtkı’nın eserleriyle kendimizle yüzleşmeye de ortak olalım. Bu yazımızda Cahit Sıtkı Tarancı ve onun edebiyata yansıyan ölüme bakışını inceleyeceğiz.
Cahit Sıtkı Tarancı Kimdir?

Cahit Sıtkı, 4 Ekim 1910’da Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. Evde neşeli, dışarda ise utangaç ve çekingen bir çocukluk geçirmiştir. Cumhuriyet döneminin önemli şairlerinden biri olan Cahit Sıtkı, “Sanat, sanat içindir” anlayışını benimsemiş ve saf şiirin temsilcisi olarak öne çıkmıştır. Lise eğitimine Galatasaray Lisesinde devam etmiş ve bu dönemde şiir yazmaya başlamıştır.
Yatılı okulda okulda kaldığı süre zarfında özlemini, memnuniyetsizliğini, huzursuzluğunu kız kardeşine yazdığı mektuplarda dile getirmiştir. “Bu dünyadan, bu dünya insanlarından bazen o kadar nefret ediyorum ki çıkıp gitmek için bir kapı arıyorum ve emin ol ki aradığım kapıyı bulduğum gün asla tereddüt etmeden o kapıyı açıp gideceğim, başka alemlere, başka insanların yanına, herhalde bu dünyaya hiç benzemeyen bir dünyaya… Öyle parlak bir mazim olmadığı halde, yine eski zamana, mesela çocukluğuma rücu etmek isterdim.” (Tarancı 1989).
Hayata dair karamsarlığına rağmen şiir yazmaktan vazgeçmemiştir. Bu dönemde ünlü “Otuz Beş Yaş” şiirini kaleme almış fakat kısa bir süre sonra sağlık problemleri yaşamaya başlamış ve daha iyi bir tedavi için Viyana’ya gönderilmiştir. Ne yazık ki tedavi sonuç vermemiş ve 13 Ekim 1956’da huzursuz bir hayatın ardından hayata veda etmiştir.
Cahit Sıtkı’nın Ölüme Bakışı

Türk şiirinde melankoli, karamsarlık ve bunalım gibi konular Tanzimat Dönemi ile başlamış ve Cumhuriyet Döneminde de işlenmeye devam edilmiştir. Cumhuriyet Döneminin şairlerinden biri olan Cahit Sıtkı da hayata olan pesimist bakışını büyük ölçüde eserlerinde işleyerek karamsarlığı ve ölüm temasını harmanlamıştır. Onun bu bakışı da bunalımlı bir yapı gösterir. Fani dünyaya gelmiş olmasından şikayetçi olduğunu dizelerine dökmüş ve umutsuzluk içindeki iç dünyasını yansıtmıştır.
Ölmek, Cahit Sıtkı için kaybedilmiş bir savaştır. Hayatı da bu yüzden dolu dolu yaşamak, hayatın verdiği fırsatları kullanabilmek ister. Ama alışkanlıklarından da vazgeçemez, alışkanlıkları onun için güvenli alandır ve bu alandan çıkmak istemez.
Cahit Sıtkı Şiirlerinde Ölüm

Cahit Sıtkı’nın şiirlerinde karamsarlık, hüzün, iç huzursuzluk bir aradadır. Son başlığımızda da pesimist bakışla yazılmış olan şiirlerin dördünü inceleyeceğiz.
“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.”
(-Otuz Beş Yaş)
Cahit Sıtkı hem yalnızlığını hem ölümden korktuğunu hem de ölüme yaklaştığını bu şiirde dile getirir. Yaşamın geçiciliğini, hayatın anlamını, hayal kırıklıklarını anlattığı bu şiirde olumsuz duyguların bir arada verilmesiyle yaşlılık portresi çizer. Otuz beş yaşın, insan hayatının yarısı ettiğini, ölüme daha da yaklaşıldığının ifadesini karşılar.
“Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim.
(…)
Nedir ki eninde sonunda ölüm?
Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?”
(-Ben Ölecek Adam Değilim)
Ölüm temasının yoğun olarak işlendiği bu şiir, hayata karşı derin bir sorgulamanın penceresini açmaktadır. Cahit Sıtkı, yaşamın anlamını sorgulama arzusunu, ölüm korkusunu aşma ve hayatı dolu dolu yaşama isteğini dile getirmiştir. Aynı zamanda ölüm düşüncesiyle yaşamın değerini anlamaya ve yaşama kıymet göstermeye yönlendirmiştir.

“Beşikten başlayıp mezara uzanan,
Tenha ve korkulu bir köprüdür ömrüm.
Ağır varlığımı aynı hızla her an
Bir baştan bir başa beyhude sürürüm.”
(-Korkulu Köprü)
Cahit Sıtkı, doğumla başlayan ömrünün ölümle biteceğinin farkındadır ve bu iki noktayı köprünün başlangıcı ve bitişi olarak ele almıştır. “Tenha” ve “korkulu” ifadelerini kullanarak belirttiği köprü ise zorluklar ve acılarla devam ettiğini düşündüğü hayatıdır. Onun şiirleri hayatın anlamsızlığı ve huzursuzluğunun bir yansımasıdır. “Boş kalamaz beşik” ifadesinde ise doğum ve ölüm arasında sıkıştığını, içinde bulunduğu bu durumda bir seçim yapamadığını belirtmiştir.
“Arzunun bir hayalet sardığı bir geceydi,
Bir geceydi hakikat yalanlara baş eğdi.
Bu gecenin susuzluk mahsulüsün bunu bil.”
(-Talihsiz)
Cahit Sıtkı içindeki sıkıntıyı geceye sığınarak aşmaya çalışmaktadır. Ruhsal bunalımını ve içindeki kaygıyı dizelere dökmüş, hayal kırıklıkları ve içsel sorgulamanın da yarattığı arayışın bir ifadesini şiirine yansıtmıştır. Doğmanınsa sadece bir “talihsizlik” olduğunu ve hayatın zorluklarla ve acılarla dolu olduğunu anlatmıştır.
Kaynakça
Karabulut, Mustafa. “Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerine Psikanalitik Bir Yaklaşım.” Turkish Studies -International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic. 6.Cilt. 2011: 973-988.
Sönmez, Nesim. “Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerinde Yalnızlık ve Ölüm Temaları.” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. 10.Cilt. 2017: 162-167.
Tarancı, Cahit Sıtkı. “Evime ve Nihal’e Mektuplar”. Ankara, 1989.
Tarancı, Cahit Sıtkı. “Otuz Beş Yaş/Bütün Şiirleri”. 72.baskı. İstanbul: Can Yayınları, 2023: 44-62.