Büyülü Gerçekçilik Akımı ve Büyük Ustası Gabriel García Márquez

Büyülü gerçekçilik, köken itibariyle “gerçek hikayelerin kurgu kadar tuhaf olduğu” Latin Amerika’da doğmuş ve en önemli örnekleri Latin Amerikalı yazarlar tarafından verilmiştir. Terim, çağdaş kurgu yazarları arasındaki büyülü ve sıradan olanı gerçekçi bir anlatım etrafında birleştirme eğilimine atıfta bulunur. Gabriel Garcia Marquez, edebiyatta “magical realism” yani büyülü gerçekçilik akımının usta temsilcisidir. 1967 yılında Arjantin’de “Cien años de soledad” olarak yayınlanan Yüzyıllık Yalnızlık, büyülü gerçekçiliğin başyapıtı olarak kabul edilir.

Büyülü Gerçekçiliğin Tanımı ve Tarihi

Büyülü gerçekçilik, “büyülü unsurların, resmedilen gerçeklik içinde organik olarak gelişmesini sağlayacak biçimde fantastik ve gerçekçiliği birbirine bağlayan” ve postmodern edebiyat kuramında merkez teşkil eden akımlardandır. Latin Amerika’da ortaya çıkan büyülü gerçekçilikte, okuyucuyu romanın bir öğesi haline getiren yeni yöntemler sayesinde geleneksel roman kalıplarından uzaklaşma söz konusudur. Toplumun her kesiminden insanlara ait olan dilin eş zamanlı kullanımı ve olay örgüsüne ağır basması, aynı anda değişik uzamlar yeni anlatı sanatının bazı özellikleri arasında yer alır. Bu akım, diğer akımların içinde bir arada kullanılamayacak farklı dünyaları, alanları ve sistemleri bir araya getirerek bunların kaynaşmasını sağlar. Ünlü Eleştirmen Roland Walter, büyülü gerçekçiliğin ilk şartının gerçek olanla, gerçekdışı, doğaüstü veya alışılmamış olanı birleştirip gerçek olanı büyülü bir şekle sokmak olduğunu söyler.

Gerçekliğin sorgulanması gerçekçiliğin uzantısı olarak kabul edilse dahi büyülü gerçekçilik, akılcılığa ve edebi gerçekçiliğe zıt bir akımdır. Yakın çevredeki gerçeklik de artık önemini yitirmiştir; önemli olan tamamen düş gücüne, büyüye ve düşe dayalı bir kurgusallıktır (Diler H. & Emir D. 2011). Bu akımın en belirgin özelliklerinden biri, farklı türdeki yazım yöntemlerini ustalıkla karıştırmasıdır. Gerçeküstücü, fantastik ve tuhaf unsurlarla gerçekçi unsurlar büyülü gerçekçilik akımının görüldüğü eserlerde beraber kullanılır. Kıvrımlı hatta dehlizli anlatım tekniklerine ve temalara, ustalıklı zaman değişimlerine, düşlere, hayallere, yerel mitlere, cinlerle, perilerle dolu masalımsı hikâyelemeye yer verilmesi, dışavurumcu ve gerçeküstücü tanımlamaların ve esrarengiz bir bilgelikle; korkunç, izah edilemez, şaşırtıcı ve hatta ani şok yaratacak unsurlar da bu eserlerde dikkat çeker.

Büyülü gerçekçilik kavramı ilk olarak 1949’da Kübalı Yazar Alejo Carpentier tarafından Latin Amerika kurgusunda fantastik ve gündelik olanın gerçek anlamda birleşimini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Aynı zamanda, Avrupalı ​​eleştirmenler tarafından Günter Grass’ın Teneke Trampet (The Tin Drum- 1959) gibi romanlarında örneklenen, savaş sonrası Alman kurgusunda benzer bir eğilimi tanımlamak için de kullanılmıştır. (Alman sanat eleştirmeni Franz Roh, 1925’te aynı terimi kullanmış ancak Roh, bu terimi yalnızca resim için kullanmıştı.)

Büyülü gerçekçilik, Gabriel García Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık adlı eseri gibi Latin Amerika eserlerine uzanan çağdaş kurgudaki büyük bir akımın adı haline gelmiştir. Her ne kadar “Büyülü gerçekçilik” terimi ilk olarak Avrupalı ​​eleştirmenler tarafından kullanılsa da ve birçok örneği, bazı Avrupalı yazarların, E.T.A. Hoffman, Franz Kafka, Jeanette Winterson, Angela Carter, Italo Calvino, Roland Firbank, Michal Ajvaz, Joanne Harris, Yaşar Kemal ve Edward Upward kurgularında kolayca bulunabilir.

1960’lı yıllardan bu yana büyülü gerçekçilik, amacı sömürgecilik dönemi eserlerinde empoze edilen edebi ve ideolojik kavramları yıkmak ve yeniden yapılandırmak olan sömürgecilik sonrası edebiyatın önemli anlatım şekillerinden biri olmuştur. Sömürge sonrası bazı toplumlarda köylü nüfus kendine has, hayali ve büyülü bir yaşam sürdürmektedir. Bu yaşam tarzının kökleri, söz konusu nüfusun efsanelere, masallara, batıl inançlara dayalı güçlü mitsel geleneklerinde yatmaktadır. Yerli halkın, yıllarca maruz kaldığı sömürgeci ve ırkçı eylemlere direnerek kendi kimliğini oluşturmasında bu güçlü mitsel geleneğin etkisi büyüktür. Büyülü gerçekçilik, özellikle, halen pek çoğunun sömürgecilik döneminin yıkıcı etkilerini taşıdığı  “Üçüncü Dünya ülkeleri” diye adlandırılan ülkelerin edebiyatında insanın bireysel, toplumsal, ekonomik sorunlarını işlemek için kullanılır ve yeni sömürgeciliğe karşı savaşta önemli bir araç olarak kabul edilmektedir.

Tomek Setowski

Melez ve çok kültürlü tabiatları gereği her tür tek yönlü politik, sosyal ve kültürel yapıya direniş gösterdiklerinden dolayı büyülü gerçekçi metinler; sosyal, politik ve kültürel güçler karşısında daima yıkıcı ve yenilikçi olmuşlardır. Sömürgecilik sonrası söylemle ilişkilendirildiğinde fantezi ve gerçek olmak üzere iki farklı özelliği birleştirmesinden dolayı melezlik kavramı ve ‘öteki’ kavramlarına değinilmesi eserin önemli özelliklerini teşkil eder. Bir çevrenin egemen güçlere ve söylemlere tepkisi olan büyülü gerçekçilik etkili bir şekilde postkolonyal siyasetine hizmet etmiştir. Sömürge sonrası literatürde amaç sömürge metinleri aracılığıyla dayatılan edebi ve felsefi kavramlar ve yapısökümünü yıkmak ve onları yeniden inşa etmektir. Büyülü gerçekçilik bunu sağlamak için en etkili araçlardan biri olmuştur. “Büyülü gerçekçi metinler yıkıcıdır: onların arada kalmışlıkları, hepsi bir arada olmaları monolojik politik ve kültürel direnişe karşı direnişi teşvik eder.” Alıntıda belirtildiği gibi büyülü gerçekçilik kültürel, sosyal ve siyasi eleştiridir.  Yıkıcı gücü nedeniyle, büyülü gerçekçilik yazarların çoğunun sömürge sonrası ülkelerinin sosyal, kültürel ve politik gerçeklerini temsil etmesi için “arme miraculeuse” [mucizevi silah] olarak kabul edilir. Homi’ye göre büyülü gerçekçilik, “ortaya çıkan sömürgecilik sonrası dönemin edebi dili” olmuştur.

Büyülü gerçekçilik, köken itibariyle “gerçek hikayelerin kurgu kadar tuhaf olduğu” Latin Amerika’da doğmuş ve en önemli örnekleri Latin Amerikalı yazarlar tarafından verilmiştir.  Büyülü gerçekçilikle özdeşleşen ve beraber anılan da Latin Amerikalı yazarlardır. Jorge Luis Borges’in yazdığı Alçaklığın Evrensel Tarihi (1935) adlı eseri, ilk büyülü gerçekçilik çalışması olarak kabul edilmektedir. Latin Amerika edebiyatında 1960’lı yıllardan sonra sıra dışı bir oluşum gerçekleşmiş, hem eski hem de yeni yazarlardan oluşan bir grup, tüm dünya çapında kendilerine ün getirecek bir hareketin öncüsü olmuşlardır. Bu grup “boom” hareketi diye adlandırılan, Latin Amerika’daki yeni anlatı sanatının üyelerinden oluşmaktadır. Boom hareketi sayesinde büyülü gerçekçi yazarlar kendilerini daha rahat ifade etme ortamı bulmuşlardır.

Gerçeküstücülük biçim ve içerik açısından getirdiği yeniliklerle Latin Amerika yazın dünyasına bir ivme kazandırır. Yeni keşfedilen bu dünyada büyülü ve olağandışı olan sıradan ve gündelik olanla bir arada bulunur. Latin Amerikalı yazarların, Avrupalı yazarların yaptığı gibi düşsel bir dünya yaratmak için kendisini zorlamasına gerek yoktur. Yalnızca Latin Amerika gerçeğini aktarması ve bunu okuyucuya inanılır kılması yeterlidir. (Önder, Ş. 2013) Gabriel García Márquez, fantezi ve sanatsal yaratı başlıklı makalesinde konuya şu sözlerle yer verir: Latin Amerika ve Karayipler’de sanatçılar çok az yenilik icat etmek zorunda kalmışlardır ve belki de onların karşılaştıkları sorun yenilik icat etmekten çok, kendi gerçeklerini inanılır kılmaktır. Kendi tarihsel başlangıcımızdan bu yana hep böyle olmuştur. […] hatta gerçek, düş gücünün de ötesine geçmiştir.”

Büyülü Gerçekçilik akımı dendiğinde akla ilk gelen ve en bilinen yazarı, 1967 yılında yayımlanmış olan Cien Años de Soledad (Yüzyıllık Yalnızlık) isimli yapıtı ile Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’dir. John Fowles, Günter Grass, Italo Calvino, Janet Frame ve Salman Rushdie, Miguel Ángel Asturias, Mihail Bulgakov, Peter Carey büyülü gerçekçi bakış açısıyla eserler vermiş olan önemli yazarlardır.

Gabriel Garcia Marquez’in Yaşamı

Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez, sadece 20. yüzyılın en önemli yazarlarından biri olarak değil, aynı zamanda 17. yüzyılda Miguel de Cervantes’ten bu yana İspanyolca yazan en seçkin yazar olarak görülür. Romanları, kısa öyküleri, senaryoları, gazetecilik katkıları ve denemeleri için sayısız ödül kazandı, 1982’de aldığı Nobel Edebiyat Ödülü ile bu ödülü kazanan ilk Kolombiyalı yazar oldu.

Gabriel García Márquez 6 Mart 1928 yılında, Kolombiya’nın küçük bir kasabası olan Aracataca’da doğdu. Gabriel daha küçükken ailesi başka bir kente taşındı ve onu babaannesi, dedesi ve teyzeleri büyüttü. Emekli albay dedesi ona savaş ve kahramanlık hikâyeleri anlatarak tarihle olan bağının sağlam olmasını sağladı. Özellikle babaannesi çocukluğunda belirleyici bir rol oynadı, ona bodrum katında ve tavan arasında dolaşan hayaletler ve ölü akrabalar hakkında fantastik hikayeler anlattı. Yazar Yüzyıllık Yalnızlık romanının arka kapağında bu etkiyi okuyucuya aktarmıştır. “Büyük annem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım.”

19 yaşına geldiğinde Cartagena Üniversitesi’nde hukuk okumaya başlamıştır. Hem okuyup hem de çalışan Gabriel yerel bir gazetede muhabirlik yapmıştır. Hukuk eğitiminden sonra Marquez, gazeteci olarak kariyer yapmaya karar verdi. Kolombiya ve dış politikayı eleştirmekten asla çekinmedi – makalelerinin çoğu, iç savaş ve toplumsal huzursuzluktan muzdarip olan yoksul memleketinin sert gerçekliğini yansıtıyordu. Solcu cumhurbaşkanı adayı Jorge Eliecer Gaitan’ın 1948’de öldürülmesi bir başka iç çatışmayı daha tetikledi ve genç gazeteciye damgasını vurdu. O zamanlardaki habercilik tarzı Yeni Gazetecilik olarak tanındı. 1958’de Garcia Marquez, çocukluk aşkı Mercedes Barcha ile evlendi. 17 Nisan 2014 tarihinde Meksika’daki evinde 87 yaşında hayatını kaybetti.

Marquez’in Eserlerinde Büyülü Gerçekçilik

Gabriel Garcia Marquez, edebiyatta ‘magical realism’- büyülü gerçekçilik dendiğinde akla ilk gelen yazar olarak kabul edilir. Yüzyıllar boyu yaşayan adamlar, var olmayan ülkeler, birdenbire bambaşka zamanlara atlayan kurgular, insanları takip eden ölüler ve lanetler, kuyruklu çocuklar Gabriel Garcia Marquez romanında karşımıza çıkan durumların sadece birkaçıdır. Marquez yazdıklarının çoğunun gerçek hikâyelere dayandığını söyler. Her zaman hayal dünyasından çok, deneyimlerinden ya da başkalarının yaşadıklarından yola çıktığını anlatır. Bu ikilemin sebeplerinden biri yaşadığı bölge olmasıdır. Sözgelimi hayatının çoğunu geçirdiği Meksika için, “Meksika’da sürreallik sokaklarda gezer,” der.

Kolombiyalı yazar ve gazetici Gabriel Garcia Marquez Mayıs 1972 Fotoğraf Katherine Young

Sansasyonel atılımı 1967’de, “New York Times Book Review” dergisinin “Yaratılış Kitabı’ndan bu yana okunması gereken ilk edebiyat eseri” olarak tanımladığı başyapıtı “Yüzyıllık Yalnızlık“ın yayınlanmasıyla gerçekleşti. Eser, Garcia Marquez’in doğum yerinden esinlenerek kurgusal Macondo kasabasındaki bir ailenin yedi neslinin hikayesini anlatıyor ve Kolombiya tarihinin, hatta bir bütün olarak Latin Amerika’nın o dönemdeki durumunun doğasının metaforik ve eleştirel bir yorumunu temsil ediyor. Terkedilmiş bir kasaba olan Macondo, kendi içinde yaşayan dışarıdan kendini soyutlayan kahramanlar, günümüzünde en büyük sorunlarından olan devlet ve yerel halkla olan sorunlar, iç savaşlar, askerle anlaşmazlıklar, düşlerin, gerçeklerin, hayallerin, mitlerin, kehanetlerin, efsanelerin, teknoloji ve modernliğin iç içe geçtiği bir yerdir. Romanında, doğaüstü ve gerçek olanın bir arada uyumlu bir bütün olmasını başarılı bir şekilde gösteren Márquez gerçeklik ve fantezinin yan yana gelmesi ve birçok efsanevi, tarihi, politik ve sosyal yaklaşımın birleşimi yoluyla sadece yerli Kolombiyalı veya Latin Amerikalı insanın değil, aynı zamanda evrensel insanın özünü de yakalar.

Sueño de una Tarde Dominical en la Alameda Central Diego Rivera

Garcia Marquez’in eserlerinde ifade edilen derin kadercilik duygusu, eleştirmenler tarafından “ideolojinin Latin Amerika’da tarihsel bağımlılığı sürdürmede oynadığı özel rol için bir metafor” olarak yorumlanır. Karakterler sadece az gelişmişliğin ve sosyal adaletsizliğin kurbanı olmakla kalmaz, aynı zamanda bu koşulları ve onları güçlendiren ideolojiyi de kendileri işlemeye devam ederler.

Kaynaklar

  1. Diler, H. (2014). Magical realism as a sociopolitical weapon: Gabriel Garcia Marquez and Ben Okri, Yayımlanmış doktora tezi, Fatih Üniversitesi, İstanbul.
  2. Chaia, A. & Slimani L. & Touansa, R. (2019). Magical Realism in Gabriel Garcia Marquez’ s “One Hundred Years Of Solitude”, Yayımlanmış yüksek lisans tezi, Chahid Hamma Lakhdar University.
  3. Diler, H. ve Emir D. (2011). Büyülü Gerçekçilik: Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm ve Angela Carter’ın Büyülü Oyuncakçı Dükkânı İsimli Eserlerinin Karşılaştırması, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 30
  4. Önder, Ş. (2013). Büyülü Gerçekçilik akımının edebiyattan tiyatro uyarlanması: Yüzyıllık Yalnızlık romanından esinlenerek yazılan 100 oyununu reji denemesi, Yayımlanmış yüksek lisans tezi, Kadir Has Üniversitesi, İstanbul.
  5. Gioia, D. Gabriel García Márquez and Magic Realism. Erişim Tarihi: 29 Mayıs 2021
    danagioia.com/essays/reviews-and-authors-notes/gabriel-garcia-marquez-and-magic-realism/
Asya Yüce
Asya Yüce
neşesi yeter!

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks