Bu Hikaye Gerçeklere ve Yalanlara Dayanmaktadır: Clark!

Esra Şahin
Esra Şahin
i am a thinker, not a talker.
spot_img

Netflix Originals‘ın son dönem yapımlarından biri olan ve İsveçli bir banka soyguncusunun sıra dışı hayatını ekrana taşıyan Clark; oyunculukları, sürükleyici hikaye anlatıcılığı ve renkli atmosferiyle oldukça ilgi çekici bir yapım.

Ünlü suçluların hayatını ele alan belgesel diziler, dijital platformların listelerinde sık sık yer verdiği, aynı zamanda geniş bir izleyici kitlesinin de olduğu sevilen bir tür. Gerçek suç temalı diziler dijital platformlar için neredeyse bir standart haline geldi, ancak bu türdeki dizilerde genellikle hikaye doğrudan anlatan bir bakış açısıyla aktarılır ve anlatıcılar kendilerini çok ciddiye alma eğilimindedirler. Bu eğilimin arkasında, kişinin kendini aklamaya veya yüceltmeye çalışması ya da yönetmenin kısıtlı hayal gücü gibi birçok neden var. Tabii bu kalıbı kıran birçok yönetmen de var; The Social Network (2010), Loving Vincent (2017), Rocketman (2019) ve Tick Tick Boom! (2021) gibilerini kalıbın dışına çıkan yapımlar listesi olarak gösterebiliriz ki Clark dizisini de bu prestijli listeye ekleyebiliriz gibi görünüyor.

Netflix’in Clark adlı dizisi de aslında benzerleri gibi ünlü bir suçlunun hayatına odaklanıyor ama birçok yönüyle türünün benzerlerinden ayrılıyor; çünkü yaşanmış olayları olduğundan çok farklı ele alarak hikayeyi kargaşa ve katmanlı bir halde izleyiciye sunuyor. Bu açıdan Clark’ın platformdaki diğer diziler kadar (mesela Inventing Anna) öne çıkıp konuşulmaması bir hayli ilginç.

Bill Skarsgård (Clark Olofsson).

Başrolde Pennywise’ın IT serisindeki ikonik rolünden tanıdığımız başarılı oyuncu Bill Skarsgård (Clark karakterini canlandırıyor) varken, Sandra Ilar, Vilhelm Blomgren, Alicia Agneson, Peter Viitanen ve Adam Lundgren gibi oyuncuların da yer aldığı dizinin yönetmenliğini ise daha çok çektiği müzik klipleriyle tanınan İsveçli film yönetmeni Jonas Åkerlund üstleniyor. Senoryoyu ise yine Åkerlund, Fredrik Agetoft ve Peter Arrhenius birlikte yazmış.

#bill skarsgard from giffing ain't easy.

Clark Olofsson‘un ismini daha önce duymamış olabilirsiniz, ancak bu altı bölümlük mini diziyi izledikten sonra nasıl duymadığınıza şaşıracaksınız. Çünkü Olofsson, psikolojide bir terim olarak kullanılan “Stockholm Sendromu” tabirinin ortaya çıkmasına neden olan kişinin ta kendisi! İsviçre’nin en ünlü gangsteri olarak da anılan Olofsson’un, bir banka soygununda rehinelerin kendisine duyduğu sempati ve bağlılık, bu terimin ortaya çıkmasına neden olmuş. Ve dizi de hem bu olayı ele alırken hem Olofsson’un; çocukluğunu, gençlik yıllarını, yetişkinliğini ve bir “aile babası” olarak hayatındaki birçok düşüşü ve yükselişi ekrana taşıyor.

Clark Olofsson’un hikayesi öyle şok edici, mantıksız ve gülünç ki zamanında tüm dünyanın onun adını duymasına şaşmamalı. Aslında dizi, gerçek suç belgesellerine benzemekten çok kurgusal bir yeniden anlatım ve nihayetinde bu yüzden ilgi çekici olmayı başarıyor. Olofsson’u sayısız hırsızlık, uyuşturucu kaçakçılığı ve düzinelerce banka soygununa rağmen, tüm İsveç’i kendine aşık olması için kandırırken; çocukluğundan yetişkinliğine kadar olan ilginç yaşam yolculuğunda, gerçeklere ve yalanlara dayanan bir hikayenin içinde izliyoruz.

Hikayeyi kısaca özetlememiz gerekirse, İsveç’in ilk ünlü gangsteri Clark Oderth Olofsson, Şubat 1947’de doğuyor, teşhis edilmemiş zihinsel sorunları da olan alkolik bir anne babanın kurduğu ailede dünyaya gelen Olofsson’un çocukluğu, normal bir çocukluk olarak geçmiyor. Babası, onu ve annesini aklınıza gelebilecek her türlü saçma sebepten dolayı dövüyor ve bu nedenle Olofsson, çok küçük yaştan itibaren para kazanmak için her türlü işi yapmaya başlıyor; elbette küçük çaplı suçlar işlemeye de bu yaşlarda başlıyor. Daha 16 yaşındayken genç suçlular için olan ıslah evine giren Clark, kısa bir süre sonra hapishaneden kaçmayı başarıyor ve hayatı boyunca on yedi kez hapishaneden kaçarak rekor kırıyor.

Clark karakteri, başlangıçta 1960’larda suç kariyerine başlayan kötü niyetli bir gangster olarak karşımıza çıkıyor. Saldırı, hırsızlık, cinayete teşebbüs, çok sayıda banka soygunu olmak üzere birçok suçtan hüküm giyen Clark, zamanla İsveç tarihinin en tartışmalı kişiliklerinden biri haline geliyor. Banka soygunu ve hapishaneden kaçma gibi sürekli tekrarlanan suçlar işlemesi, fotoğraflarının olduğu arama afişleri ülkenin her yerinde ve gazetelerde sergilendiğinden onu halkın tanıdığı bir isim haline getiriyor ve aynı zamanda Clark hayatının yarısından fazlasını parmaklıklar arasında geçiriyor. Ancak onu dünyaca popüler yapan olay 1973’teki Normalmstrong banka soygunu.

#clark from Nobody is a Villain in Their Own Story
Clark ve Janne.

Hapishanede kaldığı günlerden tanıştığı garip arkadaşı Janne Olsson, bir bankada dört kişiyi rehine alıp 3 milyon İsveç kronu, bir Mustang ve Clark Olofsson’un bankaya getirilmesini isteyince Olofsson, polislerle işbirliği yaparak rehinelerin güvenli bir şekilde çıkarılması için soyguna dahil ediliyor. Ancak Janne işleri karmaşık bir hale getirince Clark ve rehinelerle birlikte altı gün boyunca bankanın kasasında mahsur kalıyor. Bu süreçte Clark’ın rehinelere abartılı şekilde iyi davranması, her şey bittiğinde İsveç Başbakanı’na karşı tanıklık edip mahkemede Clark’ı savunmalarına neden oluyor. Rehinelerin Clark’a karşı sempati duymaları ve onu bir zaaf haline getirmeleri ise kriminolog Nils Bejerot’un tanımlamasıyla Stockholm Sendromu dediğimiz terimi popüler hale getiriyor.

Diziden Normalmstrong soygunundan bir sahne.

Ancak Clark dizisi sadece bu olaya odaklanan bir dizi değil, aslında bu olayı üçüncü bölüme kadar görmüyoruz bile. Bunun yerine dizi, Olofsson’un suç geçmişi boyunca yaptıklarını izlediğimiz çok yönlü bir hayat hikayesi üzerine kurgulanmış ki bu diziyi daha da izlenesi bir hale getiriyor. Sayabileceğinizden çok daha fazla hapishaneden kaçış hikayesi, aşk ilişkisi ve soygunla dizi baş döndürücü bir hızla ilerlerken Clark sadece kendisinin önemli olduğu bir yaşamda, kendi yolunu buluyor. Hayatında yer alan diğer herkes, tıpkı bir aktörün film kariyeri yapması gibi ikincil planda yer alıyor: işten işe geçmek, ünlü olmak ve ilgiyi kaybetme korkusuyla ilgi odağında kalmak. Clark için önemli olan aslında para değil, her şey tamamen egosuyla ilgili. Öyle ki banka soygunlarının birinde, arkadaşına yüzünü kapatmaması gerektiğini aksi takdirde kimsenin onun yüzünü tanıyamayacağını söylüyor.

giffing ain't easy. — Bill Skarsgård as Clark Olofsson → Clark (2022).

Dizi, Clark’ın hayatında meydana gelen olayların abartılmış bir versiyonu olsa da, izleyiciye sunulan her türlü bilgi, kişinin çocukluğunun tüm hayatını nasıl şekillendirdiği konusuna vurgu yapıyor. Çocukluğu boyunca babası tarafından, yetimhanelerde ve yaşlı kadınlar tarafından istismara uğruyor. Böylesine sıkıntılı ilk yıllardan sonra Clark her zaman kaçmanın ve özgürlüğü bulmanın yolunu arıyor aslında.

Öte yandan, dizi istismarla geçen çocukluğu ve annesi çok küçükken akıl hastası olduğundan bir kuruma gönderildiği için, annesiyle olan yabancı ilişkisinden dolayı Clark’a sempati duymanıza izin veriyor. Ancak Åkerlund, diğer birçok biyografinin de yaptığı gibi, Olofsson’un bu travmaya verdiği tepkiyi ve hayatında yanlış giden her şeyi onun yetiştirilme tarzına bağlayarak onu asla haklı çıkarmıyor. Bunun yerine, Olofsson’un geçmişini bugünüyle yan yana getirerek sorunlu bir geçmişe sahip olmasına rağmen üzerine yağan aşkı kabul etmek için birçok şansı olduğunu gösteriyor. Bencilliği, egosu ve güce susamışlığı nedeniyle, fırsatları nasıl her zaman çarçur ettiğini bize gösteriyor. Evet, Clark çok çekici, güzel ve akıllı olduğu için onu desteklemek istiyorsunuz. Bununla birlikte, riski size ait olmak üzere bunu yapmamanız konusunda sizi uyarıyor da dizi, çünkü Clark her zaman yanlış şeyi yaparak herkesi hayal kırıklığına uğratıyor. Aynı zamanda dizinin bazı sahnelerinin sarsıcı olduğu da inkar edilemez, izleyiciyi az önce izlediği şeyden eğlendiği için suçlu hissettirebilen bir yönü de var.

 

Clark’ın aradığı özgürlük, para için mücadele etmek zorunda olmadığı kaygısız bir hayat yaşamak. Ama dizi boyunca bunun bir sonunun olmayacağını anlıyorsunuz. Clark, hayatında bir kontrol duygusu hissetmek için bir şeyden ötekine sürekli geçiş yapıyor öte yandan çocukken görmediği sevgiyi de kadınlarda arıyor. Onun hayatının böylesine sürükleyici olması, diziyi izlerken adeta bir rollercoaster’a binmişsiniz hissi yaratıyor ki elbette burada yönetmenin hayal gücünün ve Bill Skarsgård’ın muhteşem oyunculuğunun etkisi büyük.

Bu noktada Bill’in oyunculuğundan biraz bahsetmek gerek. Yardımcı oyuncular da oldukça başarılı işler çıkarmışlarsa da Clark’ta gösteri Skarsgård’a ait. Skarsgård, Clark Olofsson için mükemmel bir aktör: yakışıklı ve karizmatik ve biraz da şeytani. Komedi zamanlaması tek kelimeyle kusursuz ve komedisi garip, gülünç ve hatta karanlık. Fizikselliğini ve ses tonlamalarını; iğrenme, sevgi ve sinmeyi ortaya çıkarmak için kullanma şekli akıllara durgunluk veriyor. Şarkı söylüyor, dans ediyor, oldukça çılgınca numaralar yapıyor, durmadan koşturuyor. Skarsgård kesinlikle dizi boyunca çok iyi bir iş çıkarmış. Her şeyi, sesiyle birlikte Clark’ın gözünden izliyoruz, ancak Clark’ın tutsak seyircisi olarak başlangıçta hissedebileceğimiz herhangi bir Stockholm sendromu, birkaç bölümden sonra azalıyor. Clark narsist, kibirli, gelişigüzel, zalim, manipülatif, sosyopatik ve çocuksu bir karakter. Ve gösteri, Skarsgård’ın tüm yakışıklılığına rağmen, onu sevimli bir haydut yapmaya çalışsa da başarısız oluyor. Skarsgård’ın Clark rolü, bu yılın şimdiye kadarki en başarılı performanslarından biri.

Clark olofsson | Explore Tumblr Posts and Blogs | Tumgir

Tüm bunlarla birlikte yönetmenin, senaryo yazarlarının, görüntü yönetiminin, dekor ve kostümlerin, kullanılan müziklerin de son derece başarılı olduğunu söylemek mümkün. Görsel anlatı bazen karmaşık ve baş döndürücü olsa da hikaye her bölümde suçları ve saçmalığı katmanlaştırdıkça korkutucu olduğu kadar esprili. Serinin her anı 80’lerde çekilmiş bir parti gibi.

giffing ain't easy. — Bill Skarsgård as Clark Olofsson → Clark (2022).

Dizi boyunca, Clark’ın değiştiğine ve büyüdüğüne tanık oluyoruz, ancak seri birkaç on yıl boyunca, zaman içinde geriliyor. İlk beş bölüm tamamen çılgınlığa yakınken, final her şeyi çok hafif bir şekilde gerçekliğe getirmeye başlıyor. Sonuç olarak, Jonas Åkerlund’un “Clark”ının mutlaka izlenmesi gereken bir dizi olduğuna şüphe yok. Daha önce de belirttiğimiz gibi, görsel olarak en yaratıcı biyografilerden biri. Anlatı, konusu kadar kaotik. Ama aynı zamanda, Clark Olofsson’un neden böyle olduğunu anlamak için görünüşünün arkasındaki insanı incelemeye yönelik dürüst bir girişim de var.

İnsanların çekicilikleri ve kişilikleriyle başkalarını kandırdığı dramatize edilmiş gerçek hayat hikayelerini izlemekten hoşlanıyorsanız, Clark’ı kesinlikle öneriyoruz!

Şimdiden iyi seyirler!

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Tüylerinizi Ürpertecek En İkonik 5 Korku Oyunu Müziği

Uzun yıllar geçmesine rağmen içimizi ürperten melodileriyle aklımızdan çıkmayan beş korku oyunu şarkısını birlikte inceliyoruz!

Yazınca Hafifler: Günlük Tutmanın Psikolojik Gücü

Günlük tutmak duygusal yükleri hafifletir, farkındalığı artırır ve iyileşme sürecinde içsel bir dönüşüm sağlar; yazmak ruhu özgürleştirir.

Lady Bird Hangi Albümle Eşleşir?

Hayatta ne istediğimizi, kim olmak istediğimizi bulmak temalarıyla öne çıkan Lady Bird filmi hangi albümle eşleşir?

5 Maddede Cage the Elephant’ı Tanıyalım

Cage the Elephant, farklı türlerde birçok şarkı yaparak büyük beğeni toplamış başarılı bir grup.

İstanbul’un En Güzel Kafeleri: Kitap, Kahve ve Yağmur Keyfi

İstanbul’un sonbahar atmosferine eşlik eden, kitapla kahvenin buluştuğu en güzel kafeleri derledik.

Downtown Girl Estetiği: Şehrin Ruhunu Yansıtan Moda Akımı

Downtown Girl estetiği: Özgürlüğü takip edenlerin ve sonbaharın ruhuyla bağlananların temsilî.

Şirvanşahlar: Demir Kapı’nın Muhafızları

Şirvanşahlar Devleti, Azerbaycan ve Kafkasya’da yüzyıllar boyunca hüküm süren İranî ve Türk etkilerini harmanlayan köklü bir hanedanlık mirasıdır.

Enter the Void Film İncelemesi: Noé’nin Neon Tokyo’su

Tartışmalı yönetmen Gaspar Noé, Enter The Void ile izleyiciyi Tokyo’nun neon ışıkları ve dar sokakları arasında ruhsal bir yolculuğa çıkarır.

Aşk Zamanı Filmi: Hafızanın Yarattığı Geçmiş

Aşk Zamanı; hafızanın, deneyim ve arzular eşliğinde en baştan inşa ettiği geçmişin izini sürüyor. Toplumsal normların dayattığı yaşantının yeni özel alanlarını açığa çıkarıyor.

Ters Yüz Karakterleri Hangi Kitapları Önerirdi?

Riley'in duyguları, Ters Yüz ile ekranlara taşındı. İç dünyamıza rehberlik eden bu karakterlerin sizler için hazırladığı kitap listesini inceleyin!

Editor Picks